Pek çok dünya liderini arayan ABD Başkanı Joe Biden’ın, hala Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile kişisel temas kurmamış olması Ankara’ya çok şey anlatıyor;
Belli ki, jeopolitik konum, büyük ve güçlü ordu, NATO üyeliği, hiçbiri beklenen etkiyi yapmadı;
İnsan hakları konusu Biden’ın dört yıllık Başkanlık süresi boyunca Türkiye ile ABD arasındaki ikili ilişkilerde önemli unsurlardan biri olacak gibi duruyor.
ABD'den ikinci kritik mektup
Nitekim bunun işaretleri de çok açık; 5 Şubat’ta parti ayrımı olmadan hem Cumhuriyetçi, hem Demokrat 54 senatörün imza koyduğu ABD yönetimine yazılmış mektubun bir benzeri de ABD Temsilciler Meclisi’nden geldi;
Yine parti ayrımı olmadan toplam 183 Temsilciler Meclisi üyesinin imzaladığı ABD Dışişleri Bakanı Blinken’e yazılmış mektupta, Türkiye ile ilişkilerde “insan hakları konusuna öncelik verilmesi” istendi.
Mektupta yok yok; insan hakları ihlalleri, yargı bağımsızlığının zedelenmesi, liyakatsız atamalar, ifade özgürlüğünün sıkıntıya girmesi...
ABD’li Kongre üyeleri, FETÖ bağlantısıyla suçlanan ABD’nin İstanbul Başkonsolosluğu çalışanı üç kişinin durumuna ayrıca vurgu yapmışlar mektupta. “Tahliye edilmeleri yetmez, haklarındaki tüm suçlamalar düşürülmeli” mesajı açık açık yazılmış.
Sadece ABD de değil; Avrupa Birliği cephesinden de Türkiye’deki insan hakları durumuna ilişkin sesler daha yüksek, daha gür çıkmaya başladı son dönemlerde.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bizzat açıkladığı insan hakları reform paketi işte böyle bir ortamda gündeme geldi;
Peki paket istenilen etkiyi yaratır mı?
"Reform paketinde olan her şey zaten Anayasa’da var"
Bu sorunun yanıtı pek olumlu değil;
Erdoğan’ın açıkladığı paketi incelemeye alan Ankara’daki Batılı diplomatların ilk tepkisi “reform paketi içinde olan her şey, zaten Türkiye Anayasası’nda var” oldu.
Yani beklenti, yeni kanunlar/kararnameler/yönetmelikler çıkarılması değil, zaten var olanın vatandaşların kişisel haklarını öncelenerek uygulanması. Batı’nın bu çerçevede dikkat edeceği ilk konu da, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının uygulanıp uygulanmayacağı gibi görünüyor.
Batılı bir Büyükelçi, AİHM’nin ihlal kararı verdiği Selahattin Demirtaş ya da Osman Kavala’nın durumunun, reform paketinin “inandırıcılığı” açısından özel öneme sahip olduğunu vurguladı. Bir başka Büyükelçi ise, tam da Erdoğan’ın reform paketini kamuoyuna açıkladığı gün, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın HDP hakkında inceleme başlatmasına atıf yaptı ve şu yorumu yaptı; “Reform paketi ölü doğmuş gibi görünüyor.”
Vize serbestisi için ‘terör tanımı' şartı
Ankara’daki Avrupalı Büyükelçiler özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Avrupa Birliği ile bilhassa Vize Serbestisi Diyaloğu’nda karşılanması beklenen hususlara yönelik çalışmalara da hız veriyoruz” cümlesinin altını özellikle çizmişler. Vize serbestisi için Türkiye’nin yerine getirmesi gereken en önemli şartın, yasalardaki “terör” tanımının Avrupa’daki uygulamalar ile uyumlu hale getirilmesi olduğuna dikkat çeken Avrupalı bir Büyükelçi, Ankara’daki mevcut siyasi durumda bunun “imkansız görev” olarak nitelenebileceği yorumunu yaptı.
HSK'nın yapısı, KHK'lıların durumu, Cumhurbaşkanına hakaret suçu...
Mevcut durumda Adalet Bakanı’nın Başkan, Adalet Bakan Yardımcısı’nın da Başkan yardımcısı olduğu Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun yapısına reform paketinde hiç değinilmemiş olması ise bağımsız yargı açısından “handikap” olarak yorumlanıyor Batı’da. Bir başka konu, pek çok vatandaşın soruşturulduğu, yargılandığı, hüküm giydiği TCK’nın 299’uncu maddesi, yani Cumhurbaşkanı’na hakaret maddesine de hiç değinilmemiş olması. Batı’daki izlenim, bu maddenin vatandaşların ifade özgürlüğünü kısıtlamak, yönetimi eleştirme haklarını kısıtlamak için “vahşice” kullanıldığı yönünde.
Batılı diplomatların altını çizdikleri unsurlardan biri de KHK’lıların durumu;
15 Temmuz darbe girişimi sonrası hükümetin çıkardığı KHK’lar ile -haklarında hiçbir yargı kararı olmamasına rağmen- işlerinden olan Türk vatandaşların durumuna da değinmiyor yeni reform paketi.
Marttaki AB zirvesinde işe yarar ama...
Bir yandan Türkiye’nin Akdeniz ve Ege’deki petrol/doğalgaz arama faaliyetlerini geri çekmesi, bir yandan da açıklanan reform paketi, bir yandan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Fransız mevkidaşı Macron ile yaptığı telefon görüşmesi, Türk hükümetine biraz da olsa zaman kazandırmış görünüyor; Mart ayında yapılacak ve Türkiye’nin durumunun incelikle ele alınacağı Avrupa Birliği zirvesinden sert ve can yakıcı bir karar çıkması “şimdilik” durdurulmuş gibi.Ancak orta ve uzun vadede, özellikle Biden yönetiminin de duruşu düşünüldüğünde, Ankara’dan “paket açıklaması” değil, “uygulamaya hız vermesinin” beklendiği çok açık.