Reform paketi beklenirken!

Tuğrul BELLİ GÜNDEM

Tıpkı 2013’de o zamanki Fed Başkanı Ben Bernanke’nin ilk defa parasal genişleme programını (değil durdurmak) genişleme hızını azaltmaktan bahsetmesi sonrasında olduğu gibi geçen hafta ABD’deki 1.9 trilyonluk son canlandırma paketinin yasalaşmasının kesinleşmesi ile birlikte dolar başta GOP’lar olmak üzere diğer para birimlerine karşı güçlenirken ABD devlet tahvilleri faizleri de son dönemdeki artış eğilimini devam ettirdi.

Tahvil faizlerindeki artışla ilgili 2 farklı görüş var. Birincisi ABD bütçe açığının artması ile birlikte fonlama ihtiyacının artacak olması. Ancak bu haftaki hazine ihalelerinde bir problem yaşanmaması ve üstelik de dolar endeksinin artıyor olması bu görüşü çürütüyor. Diğer görüş ise artan büyüme ile birlikte ABD’de enflasyonun kalıcı şekilde artacağı beklentisi. Ancak, Fed enflasyon tepkisinin daha esnek olacağını ifade etse de, uzun vadeli enflasyon dinamiklerinde bir bozulmaya da izin vermeyecektir. Bence her 2 görüştekilerin asıl istediği ise son 12 yıldır olduğu gibi Fed’in finansal piyasaları rahatlatıcı parasal gevşemeye ve tahvil alımlarına (=para basmaya) devam etmesi. (Bu nedenle piyasa reaksiyonu 2013’deki “taper tantrum”a benzetiliyor.) Piyasalar “kolay para”ya iyice bağımlı olmuş vaziyette, ve uzun vadede bu bağımlılık sorununun nasıl çözüleceği de bir muamma.

ABD piyasalarındaki bu gelişmelerin bizim gibi GOP’ların para birimlerine etkisi ise oldukça negatif oldu. 2013’deki çalkantıda TL dolar karşısında önce yüzde 5 kadar, 3 ay içinde de yüzde 15 değer kaybetmişti. Ancak bu çalkantının öncesinde MB’nın fonlama faizi yüzde 4.5 gibi rekor düşük bir seviyede ve TL ise reel efektif kur hesabıyla 114 gibi çok değerli bir seviyedeydi. Benzer bir durumu yaşadığımız bugünlerde ise politika faizi yüzde 17 ve reel efektif kur ise 69 civarındaydı. Diğer bir ifadeyle, aynı baskıyı görmememiz gerekiyordu, ama gördük. Başlangıç noktasını 7.0 olarak alırsak bir noktada neredeyse yüzde 10’a yakın bir değer kaybı söz konusu oldu.

Benzer ölçekte bir baskı görmemizin ana sebebi tabii ki geçen 8 sene içerisinde enflasyon, döviz rezervleri, kamunun borç yapısı, banka bilançoları vs. vs. aklınıza gelebilecek tüm ekonomik göstergelerimizin ciddi biçimde kötüye gitmiş olması. GOP dışında Türkiye özelinde bir başka risk de Dünya emtia fiyatlarının artmakta olması. Bu durum bize hem dış ticaret, hem de enflasyon kanalından ek bir baskı yaratmakta. (Diğer GOP’larda enflasyon yüzde 5 civarındayken, çoğu zaten nette emtia ihracatçısı).

Şahsen TL üzerindeki bu baskının uzun süreli olacağını düşünmüyorum. Hatta, bu baskının zaman zaman dövizden TL’ye geçiş fırsatı vermesi de mümkün. Önümüzdeki hafta PPK toplantısına kadar kurlarda gevşeme olursa da ek bir faiz artışına gerek kalmayacaktır. Ancak, şunu da unutmamak lazım enflasyonu kontrol altına almak için yapılan parasal sıkılaştırma ekonomik aktiviteyi de ciddi biçimde yavaşlatmakta. Ayrıca dün açıklanan resmi verilere göre de geniş tanımlı işsizlik oranımız (buna “atıl işgücü oranı” adı verilmiş) yüzde 29.1 ile anormal yüksek bir seviyeye yükselmiş durumda.

Bu şartlar altında, enflasyonu yeniden azdırmadan ekonomik aktivitede bir canlanma yaratılmak isteniyorsa mutlaka Türkiye’ye taze kaynak girişini sağlayacak reformlara girişilmek zorunda. Bunun bilinciyle Hükümetin yarın bir reform paketi açıklaması bekleniyor. Ancak, eğer açıklamalar sonucunda “dağ fare doğuracaksa” hiç açıklama yapılmaması daha doğru olacaktır.

Tüm yazılarını göster