Rasyonelleşme mutlaka TÜİK’e de uğramalı

Prof.Dr. Burak ARZOVA EKONOMİDE GÖRÜNÜM

Hafta başında EKONOMİ gazetesi yazarı Alaattin Aktaş’ın; TÜİK’in iki yılı aşkın süredir açıklamadığı madde fiyatlarının ne olabileceğine ilişkin yaptığı çalışmaya ilişkin bulgulara dayanan yazısı çok ses getirdi.

Bunun üzerine TÜİK Başkanı Erhan Çetinkaya gazetelerin Ankara temsilcileriyle bir araya gelerek bir dizi açıklamada bulundu.

TÜİK Başkanı Erhan Çetinkaya’nın özensiz ve içerisi birbirinden kopuk açıklamaları ile TÜİK’in açıkladığı enflasyon rakamlarına ilişkin kafalardaki soru işaretlerinin kalkması bir yana, daha da arttığı bir sürecin içindeyiz artık.

Madde fiyatlarının yargı kararına rağmen neden açıklanmadığına bir açıklama getirilmezken, yabancı ülkelerin hiçbirinde madde fiyatının açıklanmadığını söylemesi geçerli bir sav değil. Anılan ülkelerin hemen hemen hiçbirinde bize benzer bir tartışma yok. Zaten enflasyon da bu kadar yüksek değil. Yeni ekonomi yönetimi işe şeffaflık ve hesap verebilirlik vaadi ile başlamışken, şeffaflığı sağlayabilecek ve tartışmaları minimuma indirebilecek madde fiyatlarının açıklanmasının kime ne zararı olabilir?

TÜİK’in enflasyonu her ayın üçünde birçok ülkeden önce açıklıyor evet doğru ancak Avrupa’da ön okuma ve son okuma olarak veriler geliyor. Böylelikle aylık düzeltme imkânı ve doğru enflasyonu yakalama daha kolay oluyor. Hızlı olmaktan ziyade doğru olmak daha önemli.

TÜİK Başkanının yüksek karın enflasyonu doğurduğuna ilişkin ve bu nedenle şirketleri enflasyondan sorumlu tutan söylemi ise tamamen popülist. Sebep ve sonuç yer değiştirmiş.

 Sebep enflasyon, sonuç aşırı kar isteği.

Elbette aşırı kar isteğinde olan ve hatta ortamını bulduğunda bunu fiyatlara yansıtan şirketler var.

TÜİK açıkladığı enflasyon rakamının çarşı, pazar gerçeği ile uyuşmadığı, kafalarda soru işaretleri yarattığı ve TÜİK’in referans olmaktan çıktığı bir yerde herkes kendi yaşadığı enflasyonu fiyatlarına yansıtıyor. O zaman TÜİK’in burada hiç suçu yok diyebilir miyiz?

Başkanın açıklamalarından TÜİK haricinde herkesin suçlu olduğu intibahını aldım ben sohbetten. Bunun Psikolojideki adı ‘Suçlama Psikolojisi’.

Suçlama psikolojisi birçok nedenle gerçekleşebilir: Bu bir savunma mekanizması olabilir, kontrolü kaybettiğinin verdiği panik hissi suçlamaya dönüşebilir, sorumluluktan kaçmanın bir yolu olarak ortaya çıkabilir, haklı çıkma isteğinin bir sonucu olarak gerçekleşebilir ya da karşı saldırı olarak kullanılabilir. Herkesin düşüncesi kendine…

Başkanın konuyu en düşük piyasa beklentisinin bile çok altında açıklanan Haziran 2024 enflasyonu etrafında şekillendirmesi de oldukça anlamsızdı. Çünkü konu sadece Haziran enflasyonu değil. TÜİK’in açıkladığı rakamların uzun zamandır çarşı, pazar, market bağlantısının kopuk olması. TÜİK enflasyonunun İTO enflasyonundan kopuşu ise İTO’nun kullandığı metodoloji ve fiyatların sadece İstanbul’dan alınması ile açıklanamaz. Elbette bizler İTO enflasyonu üzerinden yorumlarken bunun İstanbul’un enflasyonu olduğunu, metodolojisinin farklı olduğunu, bir ücretliler geçinme endeksi olduğunu hep söylüyoruz ancak geçtiğimiz yıllara kadar belirli bir korelasyonda giden İTO ve TÜİK enflasyonu arasındaki kopan bağın neden kaynaklandığını açıklayamadı Başkan Çetinkaya..

Başkan Çetinkaya’nın yüzde 75 enflasyonla yüzde 45 enflasyon arasında fark olmadığına ilişkin söylemi bende ikinci Şahap Kavcıoğlu Sendromu yaşamama neden oldu. Benzer bir şaşkınlığı dönemin Merkez Bankası Başkanı Kavcıoğlu’nun CDS’lere (ülke risk primi) ilişkin söylediği sözlerle yaşamıştım.

Oysa hepimiz çok iyi biliyoruz ki enflasyonun yüzde 45 ya da yüzde 75 olması arasında çok büyük fark var. Örneğin Merkez Bankası politika faizini yüzde 45’e göre farklı yüzde 75’e göre farklı oluşturur. Bu oranlar mevduat faizlerini ve kredi faizlerini etkiler. Politika faizinin doğru oluşmadığı yerde kurun denge noktası doğru oluşmaz.

Ücretli çalışanlar, emekliler, memurlar yüzde 45’e göre farklı, yüzde 75’e göre farklı maaş ya da enflasyon farkı alırlar.

Bu örnekler uzatılabilir.

İstatistik kurumlarının temel görevi doğru ve güvenilir veri sağlamaktır. Görev alanı budur.

Veri güvenliği ve verilerin güvenilirliğini çoklukla birbirine karıştırırız.

Veri güvenliği, bir şirketin ya da bireyin kişisel verilerinin yetkilendirilmemiş kişi ve kurumlar tarafından onaylanmamış erişimlerine karşı korunmasıdır.

Verilerin güvenilir olması ise bundan bağımsız olarak veriler hangi amaçla kullanılıyorsa o verilerin doğruluğu, bir bütün halinde olması ve denetime elverişli şekilde herkesin anlayabileceği ve ulaşabileceği şeffaflıkta ve hesaplanabilirlikte olmasını ifade eder.

Basit bir istatistiki hesaplama bile yaparken güvenilirlik katsayısı hesaplarız. Bu katsayı sonucunda elde edilen değer eğer izin verilen güven aralığı dışında ise o verilerle elde edilen sonuçlara güvenilmez. Özetle güvenilirlik her şeydir.

Ülkeler açısından verilerin güvenilirliği hususu ülkenin kredibilitesi için de son derece önemli bir unsurdur.

Verilerle oynama da çok mahir olan ülkeler var. Örneğin Arjantin ve Yunanistan ülke ekonomisini olduğundan daha iyi göstermek için verilerle oynayarak dünya ekonomi tarihine bu alanda adlarını altın harflerle yazdırmış iki ülke.

Bunların yaşadıkları da ortada, Başkan’ın konuya buradan da bakması ülkenin hayrına olur kanaatindeyim.

Tüm yazılarını göster