Rasyonelin de rasyoneli!

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ

Son günlerde rasyonel kavramına takılıp kaldık. Bilinmedik bir sözcük değil tabii ki ama birkaç gündür yaşananlar bu sözcüğü daha çok hatırlatır oldu. Hele hele Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in “Türkiye ve rasyonel zemin” benzetmesinden sonra...

Rasyonel; yani akla uygun ya da gerçekçi.

Peki Türkiye rasyonel zemine dönüyor mu, atılan adımlar bu yönde mi?

Para politikasında bir değişiklik yapıldı, tamam; başka? Başta para politikası olmak üzere her tür politikanın sağlıklı bir şekilde oluşturulması için gerekli olan enflasyon verileri rasyonel bir şekilde belirleniyor mu? Yoksa bu gidişle resmi enflasyon verisi en azından bir dönem için yok varsayılan Arjantin gibi bir ülkeye mi dönüşeceğiz?

Hem sahi sonuncusu önceki gün açıklanan geçmiş dönemlerin enflasyon verisi tümüyle rasyonel idiyse memura niye bu kadar zam verildi? Acaba geçmişteki verilerin doğru olmadığı biliniyor da oluşmuş açık mı kapatılmak istendi?

Ayrıca bu zam geçmişte rasyonel ölçüm yapılmadığının bir anlamda itirafıysa emekliye niye aynı ölçüde artış verilmiyor?

Bir son dakika kararıyla “gönülden kopan” bir düzenleme yapılır mı, bilmem; o ayrı. Mevcut durumdan söz ediyorum. Ne yani enflasyonun rasyonelliği çalışmakta olanla daha önce çalışmış olan için farklı mı?

Rasyonel politikalara dönüyoruz ya! Şu kur korumalı mevduatın Hazine tarafından karşılanmakta olan kur farkının Merkez Bankası’na devrine ne demeli! Acaba eski Bakan Nebati “Bunu ben bile düşünemedim, bütçenin üstündeki önemli bir yükü alırdım” diye hayıflanıyor mudur, kim bilir...

Madem bir yol açtık, böylesine sınırlı tutmamak gerekir, bütçeden yapılmakta olan başka ödemeler de yavaş yavaş Merkez Bankası’na kaydırılabilir, öyle değil mi!

Neresi doğru ki!

Önce kurun artmasına yol açacak adımlar at!

Sonra kuru tutacağım diye kur korumalı mevduatı icat et!

Türk parası cinsi tasarrufları da dövize endeksle!

Döviz cinsi tasarruflar TL gibi görünsün ve liralaşma diye bir tanım çıkar, üstelik TL cinsini de dövize endekslediğin için değil liralaşma tam tersine dolarlaşmayı, dolarizasyonu iyice artır!

Kur korumalı mevduat tutarı artınca ve kur birden yükselince bir ayda (haziran) Merkez Bankası ve bütçe olarak neredeyse 200 milyar liraya yakın bir kur farkı ödeme durumunda kal ve bütçeye gelecek aylarda binecek bu yükü almak için mevzuat değişikliğine git!

Biz yola “rasyonel politikalar” diyerek çıkmamış mıydık? Zaten hiç olmaması gereken bir yükü şimdi bütçeden alıp Merkez Bankası’na aktarıyoruz.

Merkez Bankası bu parayı nereden bulacak, vergi mi toplayacak, ne yapacak? Zaten yanlış olana bir yanlış daha eklemek...

Yapılan bundan ibaret.

Bütçe açığı düşük görünecek, güzel. Ama iyi de ilk beş ayda 4 milyar kadar bir ödeme vardı, ne oldu, bu kadar yük için böylesine radikal bir düzenleme yapılır mı? Tsunami fena geliyor değil mi...

Bütçeden haziranda kur farkı olarak ne miktarda ödeme yapılacağına ilişkin tahminimi bu köşede 3 Temmuz’da paylaştım. Çeşitli varsayımlara göre yaklaşık 80 milyar lira ile 110 milyar lira arasında bir yük söz konusu.

Bütçeden KKM'ye ne kadar kur farkı ödemesi yapıldığını haziran ayı için görebileceğiz. Temmuz verisi ise sınırlı olacak. Çünkü torba yasada bu konuyu düzenleyen hüküm yasanın yürürlüğe girmesiyle uygulanmaya başlanacak.

Merkez Bankası da ne miktarda ödeme yaptığını açıklamadığı için artık KKM’nin yükünü ancak tahmin edebileceğiz.

Kur çok mu artacak?

Ama temel soru yanıtsız. Bu ödeme niye bütçeden Merkez Bankası’na aktarılıyor?

Sakın önümüzdeki dönemde kur çok artacak ve zaten yeni vergilerle ancak ayakta tutulmaya çalışılan bütçeye çok büyük bir yük binecek kaygısı yaşandığı için olmasın!

KKM’de faiz tabana çekildi; Merkez’in kur farkı yükü büyüyecek

Kur korumalı mevduatta faiz tavanı DTH dönüşümlüler için şubat, doğrudan TL ile açılan hesaplar için ise nisan başından itibaren kaldırıldı. Bu tarihlerden önce politika faizi artı üç puanlık tavan faiz uygulanıyordu.

KKM’de taban faiz ise politika faizi ve bunda bir değişiklik yok.

Politika faizi bir dönem yüzde 8.5 olarak uygulandı ve tavan faiz de yüzde 11.5’i geçemiyordu. Ancak bankalar hesap sahibini KKM’de getirinin ağırlıkla kur artışından geleceği konusunda ikna ediyor ve yüzde 11.5 faiz bile vermiyordu. Kur artışı genellikle daha yüksek olduğu için hesap sahipleri de faizin kaç olduğunu pek umursamıyordu. Böylece düşük faiz sayesinde kur artışı ile faiz arasındaki makas açılıyor, bu da Hazine ve Merkez Bankası'nın yükünü artırıyordu.

Faizde tavanın kaldırılması başlangıçta bir faiz artışı yarışı başlattı. Çünkü seçim öncesi kurda hareket yoktu, bu da faizi önemli hale getirmişti. Öyle ki geçen yılın kasım ve bu yılın mart ayında bütçeden hiç kur farkı ödenmedi, çünkü kur artışı faizin altında kalmıştı.

İşte kur artışından umudu kesen hesap sahipleri için faiz önemli hale gelince ve bankalar da müşteri kaybetmek istemeyince bir faiz artışı yaşandı.

Ama son dönemde faiz yine aşağı çekildi.

Politika faizi yüzde 15’e yükseltildiği için artık KKM’de taban faiz yüzde 15. Bankalar isterlerse bu oranın çok üstünde faiz verebilir, yüksek faiz veren bankalar da var zaten, özellikle kamu bankaları. Ancak özel bankaların çoğu KKM hesaplarında faizi yüzde 15’e sabitlemiş durumda. Hesap sahipleri de faizi yine önemsemiyor çünkü kur artış eğiliminde. Üç ay vadelide faiz yüzde 15 ile yüzde 40 arasında değişiyor ama ağırlık yüzde 15’te. Vatandaş yıllık yüzde 40 faizi bile “Üç aya düşen faiz yüzde 10, bu sürede kur nasıl olsa daha fazla artar” diye pek umursamıyor.

Tasarruf sahiplerine vade sonunda ve TL cinsinden ödenmek üzere DTH dönüşümlü hesaplar için prim veren bankalar da var, prime hiç yanaşmayanlar da. Vatandaşın bunu da göz önünde bulundurmasında yarar bulunuyor.

KKM 2.7 trilyon lira

Bu arada KKM bir buçuk işgünü çalışılan 26 ve 27 Haziran günlerinde 19.8 milyar lira daha arttı. KKM, 27 Haziran itibarıyla 2 trilyon 739 milyar lira düzeyinde bulunuyor.

Tüm yazılarını göster