Elazığ depreminin ardından CHP Genel Başkan Yardımcısı Faik Öztrak’ın hafta başında Dünya’da bir röportajı vardı. “Depremde ayakta kalma ekonomisi” öneriyordu. Mobilyadan konuta kadar depreme dayanıklı ürün üretiminin yapılacağı ve içinde niversitelerin de yer alacağı bir projeden söz ediyordu. Karşı karşıya olduğumuz deprem tehdidi dikkate alındığında tüm kesimlerin ciddiye alması gereken siyaset üstü bir öneri aslında. Kentsel dönüşümü de kapsayacak bir program olarak görülmeli.
Türkiye’de kentsel dönüşüm kapsamlı olarak 1999’dan sonra gündeme geldi. Öncesinde 1980’lerin ikinci yarısındaki Ankara Dikmen Vadisi Kentsel Gelişim Projesi gibi başarılı örnekleri vardı. Ama geniş kapsamlı haliyle Marmara ve Düzce depremlerinin ardından bir zorunluluk olarak ortaya çıktı.
Türkiye’deki mevcut 18 milyonun üzerindeki yapının önemli bir bölümü yaşlı, depreme dayanıksız ve kaçaktı. İlk etapta acilen bunların yaklaşık 7 milyonunun yenilenmesi zorunluluğu vardı. Ve çalışma başladı. Ancak zaman zaman “kentsel” ve “rantsal” dönüşüm birbirine karıştı. Sosyal, fiziki, çevresel ve ekonomik koşulların da iyileştirilmesini amaçlaması gereken kentsel dönüşüm, bazı kesimlerde gayrimenkul geliştirme projesi olarak algılandı. Şehirleri birbirlerinin aynı bloklarla doldurmak kentsel dönüşüm olarak görüldü, kent kimliklerinin korunması göz ardı edildi.
Oysa kentsel dönüşüm bizim icat ettiğimiz bir şey değil. Avrupalı 200 yıl öncesinden kentlerini
dönüştürmeye başlamış. Sanayi devrimiyle kırsaldan sanayinin bulunduğu kentlere göçün başlamasıyla nüfus katlanarak artmış; Avrupa kanalizasyon ve yetersiz içme suyu gibi sorunlarla tanışmış. Bu sorunların artmasıyla 19’uncu yüzyılın özellikle ikinci yarısında kentsel dönüşüm hareketleri başlamış. Bugün marka olan birçok Avrupa kentinin temelleri o dönemlerde atıldı. Mesela Paris’teki “Park Hareketi” bu dönemde başladı. Daha sağlıklı, daha temiz ve yaşanabilir bir kent için geniş bulvarlar açıldı, Paris bugünkü halini aldı. Bizim 200 yıl önceki Avrupa kentlerinden farklı olarak bir de deprem sorunumuz var. Bu nedenle dönüşüm rantın yüksek olduğu alanlardan değil ihtiyaç olan bölgelerde yapılmalıdır. Ve kentsel dönüşüm daha kapsamlı bir depremde ayakta kalma programının ana parçası olmalıdır.