Ekonomide yılın ikinci çeyreğindeki yüzde 9.9’luk daralma nasıl anormal ise üçüncü çeyrekteki yüzde 6.7’lik büyümede aynı şekilde anormaldir, istisnaidir. Büyüme rakamının ardından yapılan bazı yorumlara bakınca Türkiye ekonomisinin tekrar hızlı büyüme trendine girdiği sanılıyor ama değil. Ya da bunu söylemek için çok erken.
Pazartesi günü açıklanan 3’üncü çeyrek verileri diyor ki:
►Türkiye’nin eve kapandığı ikinci çeyrekten sonra halk beklenildiği gibi tüketmeye başladı. Toplam gayrisafi hasılada (GSYH) yüzde 57.3 payı olan hanehalkı tüketimi yüzde 9.2 artmış. Oysa bir önceki çeyrekte yüzde 8.8 daralmıştı. Kamu bankalarının liderliğinde başlatılan düşük faizli bireysel kredi kampanyası işe yaramış görünüyor. Tüketici kredileriyle desteklenen sektörlerin çoğunda canlanma var. Bu canlanmanın diğer önemli bir nedeni ikinci çeyrekte, hatta 2019’da yapılmayan bazı harcamalar da bu çeyreğe kaydı. Yani ertelenmiş talep ucuzlayan borçlanma imkanının da desteğiyle devreye girdi. Kredi faizlerinin tekrar yükselmesi ve kapanmaların tekrar başlaması ile galiba tüketimin hız kestiği birkaç çeyrek daha göreceğiz.
►GSYH’da yüzde 26.8 payı olan gayrisafi sabit sermaye oluşumu yani özel sektör ve kamu kesiminin yatırımları yüzde 22.5 ile sert bir yükseliş gösterdi. Bir önceki çeyrekte ise yüzde 36.3 ile oldukça sert daralmıştı. Neredeyse sekiz çeyrek aralıksız daralan yatırımların mali desteklerle birlikte harekete geçmesi beklenen ve daha doğrusu politikalar tarafından tetiklenmesi umulan bir gelişmeydi.
►Toplam GSYH’da yüzde 12.8 payı olan kamu tüketimi ise ancak 1.1 arttı. Mali taraftaki açılmanın ardından kamunun tüketme kapasitesi zorunlu olarak daralmalıydı; öyle de oldu. Yakın zamanda burada bir canlanma beklenmemeli.
Kısacası, üçüncü çeyrekte hane halkının tüketimi ve yatırımlar büyümeyi yukarı çekti. Büyümede lokomotif yurtiçi talep oldu. Çünkü ihracat onca kur desteğine rağmen birçok pazarın kapanması ve tedarik zincirinin aksaması sonucu geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 22.4 geriledi. İkinci çeyrekte de eksi yüzde 36.3’lük bir rakam söz konusuydu. Aslında ihracatın büyümeye katkısı tarafında sorun pandemiden önce başladı. 2019’un üçüncü çeyreğinden bu yana oldukça zayıf rakamlar var. Bu durum birkaç çeyrek daha devam edebilir.
Yüzde 6.7’nin cazibesine kapılmak yanıltıcı olabilir. Bakan Lütfü Elvan’ın rakamların ardından yaptığı ilk açıklamada “Oluşabilecek riskleri göz ardı etmiyoruz” diyerek temkinli yaklaşması önemlidir. Türkiye ekonomisi maliye politikasının desteği ve tüketici kredilerindeki hızlı artışın katkısı ile üçüncü çeyrekte yüksek büyümeyi sağladı. COVID-19 şokunu yaşayan her ekonominin bu tip desteklere ihtiyacı vardır. Destekler devreye girdi ve ikinci çeyrekteki sert daralma önemli ölçüde telafi edildi. Ancak maliye politikasındaki kısıtlı olan manevra alanının yılın belirli bir döneminde büyük ölçüde kullanılmış olduğunu da unutmamak gerekiyor. Bu demektir ki; yeni bir şok halinde bu tarafta devreye sokulacak çok fazla mühimmat kalmadı. Kısacası 2021’de maliye politikasının 2020’de yaptığı etkiyi beklememek gerekir. Bakan Elvan’ın dikkat çektiği risklerden biri de bu olmalı. Bu nedenle, eğer pandeminin seyri izin verirse 2021 maliye tarafında kontrollü gidişin hatta düzelmenin adımlarının atıldığı yıl olmalıdır. Daha da önemlisi bu büyümenin özellikle pandemi döneminde iyice bozulan istihdam rakamlarına izleyen aylarda olumlu yansımasını görmemiz gerekiyor. Bizim gibi işsizlik oranının yüksek seyrettiği ekonomilerin ihtiyacı olan istihdam yaratan büyümedir.