Türkiye gibi gelişmekte olan bir ülkenin sıçrama yapabilmesi için radikal inovasyonlara ihtiyacı var. Yıllardır ısrarla söylüyorum: basit ürün iyileştirmelere veya artırımsal (incremental) inovasyonlara kaybedecek zamanımız yok! İnovasyon ekosistemimizde masanın bu tarafında yüksek etkili inovasyonlara (radikal veya yıkıcı) odaklanan sanırım ilk, belki de tek kişiyim. Çeşitli platformlarda ülkemizin en önemli kurumlarının inovasyon ekipleriyle bir araya geliyoruz. Sevinerek belirtmeliyim ki radikal inovasyonlara dair bir farkındalık oluşuyor, hatta radikal inovasyonları hedefleyen kurumlarımızın sayısı artıyor. Patron şirketlerinin veya orta ölçekli firmaların yüksek riskten dolayı radikal inovasyonlara mesafeli durmasını kısmen anlayabiliriz belki ama sermaye sorunu olmayan köklü kurumlarımızın artık elini taşın altına sokması ve dünyaya bu topraklardan radikal inovasyonlar armağan etmesi gerekiyor. Hep birlikte bunu başarabilecek gücümüz mevcut. Radikal inovasyon tanımı gereği yeni pazarlar yaratan yeni ürünlerdir. Gillette’in 2 bıçaktan 3 bıçağa geçmesi artırımsal inovasyondur ama tıraş bıçakları pazara hakimken ilk kez tıraş makinesini geliştirmek radikal bir adımdır. Elektrikli araç pazarını yaratan ve prototip aşamasını geçerek nihai ürüne giden Tesla diğer güzel bir örnektir. İnovasyon metotsuz, yöntemsiz olmaz! Peki, radikal inovasyonları nasıl başarabiliriz, hangi metot ve yaklaşımları kullanmak gerekir? Yanıt olarak sizlerle iki etkili inovasyon yaklaşımından bahsedeceğim: 1. Yapılacak İş Teorisi (Jobs-to-be-Done), 2. Mavi Okyanus Stratejisi (Blue Ocean Strategy). Her iki yaklaşım da inovasyona “çözüm” yerine “ihtiyaç” odaklı yaklaştığı için yeni pazarlar ve yeni ürünler çıkartma potansiyelleri yüksektir.
Yapılacak iş teorisi (JTBD): Müşteriler ürün satın almazlar, hayatlarında ilerleme kaydetmek için bir süreliğine kiralarlar. Söz konusu bu ilerlemeye iş (job) diyoruz. JTBD’nin en büyük gücü, müşteri veya müşteri olmayanların (çeşitli nedenlerle pazarın dışındaki asıl büyük kitle) ihtiyacını (işini) anlamaya çalışmasıdır. Ürün yerine ihtiyaca odaklanır. Hiç birimizin traktör ihtiyacı yoktur. Ana ihtiyaç beslenmedir. İş adımı etkili hasat. Bu perspektiften bakarsak traktör üreticileri sadece kendi aralarında değil topraksız tarımla da rekabet edecektir. Aynı şekilde çamaşır makinesi üreticileri startupların üzerinde çalıştığı susuz temizlik teknolojisine ne kadar hazır? Temizliktir ihtiyaç olan. İhtiyaçlar süreklidir fakat onları nasıl giderdiğimiz (çözüm) zaman içerisinde değişir. JTBD lensi ile bakarsak inovasyon oyun sahamız büyür. Geleneksel rakiplerimizden oldukça farklı gerçek rakiplerimizle karşılaşırız. Netflix’in en büyük rakibi Prime ya da TV8 değil belki de bir şişe şaraptır. Ya da bizi eğlendiren her şey. İhtiyaç eğlencedir, ekran karşısında oturmak değil.
İhtiyaçlar sadece fonksiyonel değil aynı zamanda duygusal ve sosyaldir. JTBD ile müşterinin ihtiyacını çözerken ürün zamanla hizmet ve deneyime dönüşür. Örneğin American Girl sadece oyuncak bir bebek değildir. Çocukların hafta sonları ebeveynleriyle yaşadığı ve hiç unutmayacakları eşsiz bir deneyimdir. Bebek kuaförlerinden, kırılan bacaklar için bebek hastanelerine kadar her detayın tasarlandığı entegre bir çözümdür. İhtiyaç oyuncak değil çocuğunuzla unutulmaz bir deneyim yaşamaktır. Çocuklar American Girl mağazalarında akranlarıyla sosyalleşme ihtiyaçlarını giderirken ebeveynler iyi bir anne ve baba olma hissini (duygusal ihtiyaç) yaşamaktadır. Yani konu, kırılmayan bir bebek kolu yapmak gibi fonksiyonel bir ihtiyacın çok ötesinde duygusal ve sosyal boyutlar içermektedir. Kahveden anlayanlar Starbucks kahvesi içmez ve Starbucks da hiçbir zaman iyi kahve yaptığını iddia etmez. Kahve işin fonksiyonel tarafıdır. Ya da elinizin yanmaması için kâğıt tutacaklar fonksiyonel bir iş görür. Fakat Starbucks’ı fenomen bir markaya dönüştüren sunduğu eşsiz deneyimdir. Mükemmel demiyor, eşsiz diyorum. Kirli masalar, kuyruklar mükemmellikten uzaktır; mükemmele gerek de yoktur! Bugün halen Starbucks’ın gerektiğinde startuplara ofis, öğrencilere kütüphane, arkadaşlara sosyalleşme, sevgililere flörtleşme mekânı olma özelliğine hiçbir rakibi yaklaşamamaktadır.
Bana göre inovasyonun en zor kısmı “keşif” aşamasıdır. JTBD, keşif aşamasında kullandığımız son derece etkili bir lens. Bir metot değil teori. JTBD için geliştirilmiş ODI gibi metotlar mevcut. Teorinin sahibi Clayton Christensen yukarıdaki örneklerin çoğunda bizatihi çalışmış, teorisini test etmiştir. JTBD, Türkçeye çevrilen “İnovasyonda Ustalaşmak” kitabından detaylı okunabilir. O halde benim size katkım nedir? JTBD’nin Mavi Okyanus Stratejisi (BO) ile nasıl entegre edilerek daha güçlü bir metodolojiye dönüşebileceğine başka bir kaynakta rastlamak oldukça zordur. Her iki yaklaşım birbirini çok iyi tamamlamaktadır. Oradan radikal inovasyonlara geçebiliriz. Nasıl olacağını haftaya tartışalım.