İngiltere’de yayınlanan The Economist dergisi her yılın sonu yaklaşırken bir sonraki yıla odaklanan bir özel sayı yayınlar. 2022 yılı yaklaşırken yayınlanan The World Ahead 2022 özel sayısının başyazısını yazan derginin genel yayın yönetmeni Zanny Minton Beddoes’a göre 2022’ye damga vuracak gelişmelerin başında dünya liderliğine oynayan ABD ve Çin arasındaki ilişkilerin seyri geliyor.
Beddoes’in naklettiğine göre tarihte 16 kez kendi gücüne güvenen iki ülke dünyanın tek hakimi haline gelmek için rekabete girişmiş ve bu rekabet 12 kez büyük bir savaşla sonuçlanmış. ABD’dekinden çok farklı siyasi yönetim sistemiyle ve ekonomideki performansıyla kendisini ”yükselen güç” olarak görmeye başlayan Çin ile üstünlüğü tartışılır hale gelen ABD arasındaki sistemler savaşının 2022’de yeni boyutlar kazanabileceğini belirten Beddoes, bu çekişmenin 2022’de ABD ile Çin arasında silahlı bir çatışmaya dönüşmesini beklemiyor ama Çin’in Tayvan’da gözü olduğunu da unutmamak gerekiyor.
Putin’ın isyanı
2022’nin bir değerlendirmesini yapan bu analizde Rusya’nın ve Rusya Devlet Başkanı Putin’in ise adı bile geçmiyor. The Economist’in yıllık özel sayısının iç sayfalarında Rusya’dan söz edilirken de ekonominin yönetiminde başarılı olamayan Putin’in ülkesindeki muhalefeti susturmak için kullandığı yöntemler üzerinde duruluyor.
Sovyetler Birliği’nin çöküşü öncesinde iki kutuplu dünyanın bir kutbunu temsil eden bir ülkenin kalıntısı olan Rusya’nın, başındaki ‘Tek Adam’ sayesinde şimdi bu duruma düşmüş olması her halde kolay hazmedilecek bir durum değil. Soğuk Savaş döneminden kalan nükleer gücüne, ordusuna ve doğal kaynak zenginliğine güvenerek güçlü görünmeye çalışan Rusya’nın başındaki liderin son dönemde çaresizlik içinde bir tür inzivaya çekildiği ve şimdi bütün umudunu Ukrayna’da kazanacağı zafere bağladığı anlaşılıyor. Putin’in kendisini adam yerine koymayan ve ülkesinin yıkıcı gücünü hesaba katmayan ABD’den ve Batılı ülkelerden intikam almak için bu gaddar saldırıyı başlatmış olması güçlü bir olasılık olarak görünüyor. Buna hırsın öne çıktığı cüretkar bir isyan da diyebiliriz belki.
Batı’nın beklenmeyen tepkisi
Putin’in isyanının The Economist gibi bir derginin yıllık öngörü çerçevesinin dışında kalması dergi açısından düşündürücü kuşkusuz ama Batı ülkelerinin ve bazı kurumlarının Soğuk Savaş sonrasındaki performansına bir bütün olarak baktığımızda çok şaşırtıcı da değil. Küreselleşmenin yükseldiği ve başta Çin olmak üzere geri kalmış ülkeleri ayağa kaldırdığı, dijital devrimin insanlığa yeni bir pencere açtığı dönemde tarihin bittiğine, savaşların geride kaldığına inanan Batılıların yükselen eşitsizliğe, adaletsizliğe, çevresel bozulmaya kayıtsız kalırken sonunda kendi yaşam tarzlarını da tehlikeye atacak savaş tehdidini de bugüne kadar hafife aldıkları görüldü.
Putin’in isyanı, ülkesinin yönetimine el koymuş olan bir kişinin köşeye sıkıştığında ne kadar yıkıcı ve yakıcı olabileceğini gösterdi. Bugüne kadar kendilerini rahatsız eden birçok gelişmeye kayıtsız kalan Batılı topumlar ve onları yönetenler bu kez yaşamlarını ve yaşam tarzlarını doğrudan hedef alan bir tehditle karşı karşıya kaldıklarını algılayarak çok ani ve yaygın bir tepki verdiler Putin’in saldırısına.
Yeni bir döneme giriyoruz
Soğuk Savaş sonrasında başlayan aşırı iyimserliğin çok boyutlu olarak sorgulanacağı bir döneme girdiğimizi söyleyebiliriz. Hala etkisini sürdürmekte olan pandemi ve Putin’in Ukrayna’yı mahveden insanlık dışı yıkımı bunu hatırlattı bize. Önümüzdeki dönemde küreselleşmenin geleceğinin tartışılacağını , Çin ile Batı ülkeleri arasındaki kapitalizm ve yönetim modeli tartışmasının yeni boyutlar kazanacanağını, Çin dahil pek çok ülkede gençlerin tercihlerinin belirleyici olacağını düşünebiliriz.