Ukrayna savaşının bir haftada geldiği nokta, dengeleri tamamen değiştirmiş görünüyor.
Rusya açısından;
Belli ki Putin’in “yıldırım harekatı” ile Ukrayna’yı kısa zamanda yutma planı işlemiyor. Ukrayna’da halkın kaçmayıp, ülkeyi savunma refleksi tüm dengeleri değiştirmiş görünüyor. Bunda, ABD’nin Ukrayna’dan çıkarıp, ülke dışında “sürgün hükümeti” kurmayı önerdiği Cumhurbaşkanı Zelensky’nin Kiev’de, halkıyla birlikte direnme kararı da oldukça etkili.
Ukrayna halkının Rus halkıyla akrabalık bağlarının da bu durumda etkileri kritik önemde; Rusça konuşan, eski SSCB’nin parçası Ukrayna’da Rus askerleri çok da hevesle savaşır bir tablo çizmiyorlar. Çeçen birliklerinin Putin’in Ukrayna’yı işgal planında bu kadar öne çıkmalarının nedeni de bu gibi görünüyor.
PUTİN NE HALKINI, NE MÜTTEFİKLERİNİ İKNA EDEMEDİ
Rusya’da, özellikle gençlerin katıldığı “savaşa hayır” gösterileri de, Putin’in kendi halkını bile operasyon konusunda tam ikna edemediğini gösteriyor. -Gerçi Rusya’daki demokrasi yokluğunda, halkın ne dediğinin ne kadar önemi var, orası soru işareti elbette.
Uluslararası alanda “Putin’in savaşına” en yakın müttefiklerin bile tam destek vermemeleri de dikkate değer; BM Güvenlik Konseyi’nde veto yetkisini kullanan Rusya, kendi aleyhine bir karar çıkmasını engelledi. Ancak Konsey’in konuyu BM Genel Kurulu’na taşıma kararına müdahale edemedi. Konuyu Genel Kurul’a taşıma oylamasında- ki yaklaşık 40 yıldır böyle bir karar alınmamıştı- BM Güvenlik Konseyi’ndeki Rusya yanlısı olduğu düşünülen ülkeler bile “hayır” diyemedi. Konsey’in geçici üyeleri Hindistan, Birleşik Arap Emirlikleri ile, tam üye Çin “çekimser” kalırken, Rusya “hayır” diyen tek ülke olarak kaldı.
YAPTIRIMLAR RUSYA’YI “PARYA DEVLET” STATÜSÜNE İTTİ
Batı cephesinde yer alan ülkelerin birbiri ardına açıkladıkları çok sert yaptırımların Rusya ekonomisindeki etkisi de daha şimdiden görülmeye başlandı; Rus Merkez Bankası’nın faizleri görülmedik oranda arttırma kararı bunun sonucu.
Putin Ukrayna’yı tam olarak işgal etmeyi başarsa, Kiev’de yönetime kendisine yakın bir kukla bir rejim getirse bile, Rus halkı en az bir nesil boyunca bu yaptırımlarının olumsuz etkilerini kendi hayatlarında yaşayacaklar. Yani Putin Rusya’sının Ukrayna savaşından kayıpları, uzun vadede kazançlardan çok daha fazla olacak gibi görünüyor. Moskova yönetimi, uluslararası arenanın “etkin aktörü” olmaktan, “parya devlet” statüsüne doğru hızla ilerliyor.
RAND RAPORUNDAKİ ÖNERİ HAYATA MI GEÇTİ?
Tam bu aşamada, Putin’in Ukrayna’yı kontrolü altına alan “avcı” mı, yoksa tüm uluslararası sistemi içeren büyük resimde “av” mı olduğu da tartışmaya değer.
Burada 2019 tarihli RAND Corporation raporundaki tespit ve öneriler ilginç;
Bundan üç yıl önce yazılmış olan “Rusya’yı genişletmek” başlıklı raporda Rusya’nın “haddinden fazla genişlemesinin”, aslında ABD ve müttefiklerinin çıkarlarına uygun olabileceği tespiti var.
Raporda, Rusya’nın “beka endişelerinin” kaşınıp, Putin rejiminin uluslararası alanda ABD’nin daha avantajlı olduğu alanlara doğru askeri ve ekonomik olarak genişlemesinin sağlanması öneriliyor. Böylece Putin yönetiminin hem ülke içinde, hem de uluslararası alandaki prestij ve etkisinin azaltılabileceği tespiti yer alıyor. Burada “genişleme” sözcüğünün somut karşılığı “Ukrayna toprakları”. Uluslararası etki ve prestij kaybının da Rusya’ya yönelik uygulanan çok sert yaptırımlar olduğu ortada.
Bu açıdan bakınca, Biden yönetiminin, İngiltere hükümetinin adeta Putin’i Ukrayna’yı işgale provoke eden tavır ve açıklamalarını da anlamak mümkün oluyor.
ABD “GERİ DÖNDÜ”…
Ukrayna sınırına askeri yığınak yapan Putin, sınırı geçene kadar “kazanan” konumundaydı. Ancak ilk Rus askeri Ukrayna’ya girdiği andan itibaren, ABD’deki Biden yönetiminin amaçladığı ve “ABD geri döndü” sloganıyla somutlaştırdığı “müttefikleri kendi yanında hizalamak” amacı gerçeğe dönüştü.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra uluslararası ilişkilerde genel olarak pasifist bir çizgi izleyen, dev ekonomisine oranla silahlanmaya çok küçük bir pay ayıran Almanya tavır değiştirdi. Alman hükümeti mevcut savunma bütçesine ek olarak, silahlı kuvvetlerini güçlendirmek adına 100 milyar Euro’luk bir fon ayırdığını açıkladı. Ayrıca doğalgazda Rusya’ya bağımlılığı azaltmak için iki LNG terminali kurulacağı da açıklandı.
Avrupa Birliği de tarihinde hiç yapmadığını yaptı; Ukrayna için silah satın alıp, teslim edeceğini açıkladı. AB hava sahası tümüyle Rusya’ya kapatıldı. AB içindeki “Rus muhibi” gibi görünen -Macaristan lideri Orban gibi- siyasetçilerin bile verdikleri oylarla, bizzat Putin’e yaptırım uygulanması kararı alındı.
2. Dünya Savaşı’nda tarafsız kalmayı başaran İsveç gibi bir ülke bile Batı cephesi içine kendisini attı. Savaşlarda tarafların “tarafsız kasası” konumundaki İsviçre Rusya’ya yönelik yaptırımlara katılma eğilimi göstermeye başladı.
Avrupa’daki açıklanmayan ama iyi bilinen “Ortodoks dayanışması” rafa kalktı; Yunanistan hükümeti Ukrayna’ya iki askeri kargo uçağı göndereceğini açıkladı. Kıbrıs Rum Yönetimi, Rusya’ya yönelik SWIFT yaptırımlarını “veto etmeyeceğini” ortaya koydu.
TÜRKİYE’NİN DURUMU
Türkiye ise, ne yazık ki Ukrayna krizine çok hazırlıksız yakalandı. AK Parti hükümetleri döneminde enerji alanında Rusya’ya olan bağımlılık, S-400 alımıyla askeri alana da taşınmıştı. Batı cephesiyle “kavgalı” duruma düşen, Amerikan yaptırımlarına konu olan, yanıbaşında yaşanan Ukrayna krizine rağmen ABD Başkanı Biden tarafından “muhatap alınmayan” Türkiye, ne yapacağına ilişkin çok dağınık bir tablo çiziyor.
Mesela Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Ukrayna krizi konusunda Türkiye’nin de tam üye olduğu, kararlarında etkisinin bulunduğu NATO için ”daha kararlı bir adım atmalıydı” dediği gün;
AKP hükümeti Avrupa Konseyi’ndeki Rusya’nın üyeliğinin askıya alınması oylamasında “çekimser” kaldı.
Ukrayna’nın “Boğazlar’ı Rus gemisi trafiğine kapatın” talebi de AK Parti hükümetindeki bocalamayı ortaya koydu; önce Montrö’nün “savaş” hükümlerini uygulamadığını basına sızdırıldı. Ancak birkaç saat sonra Türkiye’nin karar değiştirdiği ve yaşananları “savaş” olarak nitelediği açıklandı.
Bu açıklama bile dağınıklık içinde yapıldı; Cumhurbaşkanlığı ya da Dışişleri Bakanlığı açıklaması yerine, Saray’daki ilgisiz bürokratların attıkları tweetlerle dünyaya duyuruldu Türkiye’nin Montrö’nün “savaş” koşullarını uygulayacağı.
Ukrayna savaşı, yeni dünya düzeninin ilk adımı olacak. İyice ortaya çıktı…