Masa, kimin masası?
Genç doktor sevdiği genç kadını yemeğe davet etmiş. Yemekleri ısmarlanmışlar. Salatalar gelmiş. Genç kadın salatadan bir parça almış, yüzünü buruşturmuş, “Benim istediğim salata sosunu koymamışlar” demiş. Genç doktor sevdiği kadının bir sözünü iki mi edecek; “Hemen değiştirtelim” demiş. Ama garsonları masadan adeta uçarcasına uzaklaşmış. O sırada yanlarından geçen garsona gözü takılmış “Bakar mısınız” demiş. Garson “Benim masam değil” deyip hızla uzaklaşmış.
Genç doktor, ertesi gün hastanede çalışırken aklında yine sevdiği varmış. Poliklinikte sabah yoğun geçmiş. Öğleden sonrasının tenha olacağını umuyormuş. Ama birden hastaneye bir kazadan yaralılar gelmeye başlamış. Genç doktoru da acil servise yardıma çağırmışlar. Genç doktor ilk tespitleri ve müdahaleleri yapmak için yataklar arasında dolaşırken bir yaralının sesini duymuş, aynı anda da eline sarıldığını hissetmiş. Yaralı, “Doktor Bey” demiş. Doktor hastaya bakınca onun bir önceki gün lokantada kendisine “Benim masam değil” diyen garson olduğunu görmüş. Garsona bakıp “Benim masam değil” deyip yürümüş; hastayı servisin doktorlarına bırakmış.
Neden böyle davranılır?
Önce şunu belirtmek isterim. Yanlış davranış biçimi, mesleğe özgü bir şey değildir. Kişi ile kişinin profesyonelliği ile ilgili bir şeydir. Her meslekten, organizasyonlarda her seviyede çalışanlardan yanlış davranış çıkabilir.
Peki, bir çalışan neden yanlış davranır? Ya yaptığı işin gerektirdiği davranış biçimini bilmemektedir, ya da bildiği halde uygulamamaktadır. Önce bilmemek konusuna değinelim. Örneğin, garson kendi masası dışındaki müşterilerin de işyerinin müşterisi olduğu gerçeğini kavramamıştır. Evet, hizmet kalitesi için, siparişlerin karışmaması için böyle bir iş-bölümü yapılmıştır. Ancak garson her müşterinin çağrısına kayıtsız kalmaması gerektiğini bilmemektedir. Garson, kendi masasına çok iyi hizmet verebilir. Ancak bir profesyonel olarak hizmetini sattığı tarafın bu hizmet ettiği müşteriler değil, çalıştığı lokanta olduğunu anlamamaktadır. Bir profesyonel olarak bunu bilmesi gerekirken, bu cephesi eksik kalmıştır. Görünen o ki, kurum da profesyonelin bu eksikliğini gidermemiştir. Veya gidermede başarılı olamamıştır.
Nasıl davranılması gerektiğini bildiği halde, gereğini yapmama durumu ise daha derin bir problemin yansımasıdır. Kişi, rutin işinin dışına, iş-bölümündeki işin dışına çıkmamaktadır. Örneğin, garson işini sadece kendi masaları olarak almakta, bunun dışındaki bir müşteriye en ufak bir hizmeti ekstra gayret olarak görmektedir. Büyük bir olasılıkla, kurumun kendisine verdiği ile aldığı arasında bir karşılaştırma yapmakta ve “Ekstra bir gayrete değmez” diyerek eylemsiz kalmaktadır. Kendisini kurumun bir parçası olarak görmemektedir. Doktor cephesinde durum daha vahimdir. Doktorluk mesleğinde müşteri ilişkisi ötesinde Hipokrat yeminine dayanan bir ilişki biçimi vardır. Buna rağmen fıkradaki gibi duygusal davranması, meslek yeminine aykırılığı da gündeme getirmektedir.
Çalışanın kendini kurumun bir parçası gibi görmemesinde, işe her boyutu ile sahip çıkmamasında kurumun rolü nedir? Eğer kurumda çalışana hiçbir inisiyatif verilmiyorsa, atacağı her adım emirle olursa; hiçbir kararda fikri alınmıyorsa, sadece kararları uygulaması isteniyorsa; gelişme fırsatı verilmiyorsa, yeni bir şey öğrenemiyorsa; çalışana karşı şeffaf davranılmıyorsa, bilgi paylaşımı yapılmıyorsa; hep fedakârlık çalışandan isteniyorsa, ama maaş zammı söz konusu olunca kıl kırka yarılıyorsa o zaman çalışan kendisini dış kapının mandalı gibi görebilir, değersiz hissedebilir. Ve de profesyonelliği ve/veya profesyonel etiği tam değilse, sadece verilenleri yapan bir makine gibi çalışır, ekstra bir katkıda bulunmaz. Çalışanın yanlış davranışı, eksik davranışı, işte o zaman etki-tepki eylemi içinde değerlendirilebilir.
Sonuç
Kurum, çalışanlarının bir takım oyuncusu gibi davranmasını, işe bütünsel olarak sahip çıkmasını istiyorsa, onlara değer vermeli ve değerli bir paydaş gibi davranmalıdır. Ancak profesyonellik ve profesyonel etik, yönetimin tavrı ne olursa olsun, yaptığı işi tam yapmayı gerektirir.