Pragmatizm tuzaklarını kim sorgulayacak?

Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ

Çetin Altan(1) sıklıkla Şark toplumlarında “aklın özgerçeği aydınlatma tutarlılığı” yerine, “kurnazalığın özgerçeği saklayıp kendi işine geleni gerekmiş gibi karşısındakine sunma” alışkanlığının ağır bastığını yazar; günlük konuşma dilinde “kandırma kavramına çengellenmiş” sözcükleri sıralardı: Yutturma, kazıklama, keten pereye getirme, kakalama, dolap çevirme, aldatma, yedirme, dalavere, dümen çevirme gibi daha başkaları…

Dil ve anlatım, zihinsel modelin türettiği ve davranışa yansıyan en önemli girdidir. Dil ve anlatımın olay ve olguların adlandırılması, kavramlaştırılması, terimler üretilmesi, düşünceyi yönlendirmesi ve son çözümlemede maddi ve kültürel zenginlik üretilmesindeki etkileri nedeniyle her zaman dikkat menzilimizde olmaları gerekir.

Çetin Altan’ın saptamalarını, Halil Turhanlı’n(2) yazısını okurken anımsadım. Yazar, John Dawey’in “pragmatizme” ahlaki bir öz kazandırdığını yazıyordu.

Neydi bu “pragmatizm”, toplumların yaşamını nasıl etkilemişti?

William James ve Charles Piarce yüz elli yılı aşan bir zaman önce “pragmatizm” kavramını piyasaya sundular. The Wall Street Journal’da yirmi yıl önce yayınladığı bir inceleme yazısında, pragmatizm kavramının, “uygulanabilirlikten öteye bir şey anlatmak istiyordu” değerlendirmesini yapıyordu. James ve Pierce, “doğrunun doğasına ilişkin bir noktaya işaret ediyorlardı: Doğru, insan deneyimlerinin ötesinde var olan üstün bir şey değildi; dünya ile ilişkiliydi. Eğer düşüncelerimiz olumlu sonuçlar yaratan bir fikre ulaşıyorsa, o zaman fikir doğruydu. Olumsuz sonuçlar yaratıyorsa, yanlıştı(3) .”

Diğer kavramlarda olduğu gibi, pragmatizm kavramının da piyasaya ilk kez sunulduğu zamandaki içeriğini belirleyen bileşenler ve yüklenen değerler farklılaştı; canlı olan dilde böylesi bir evrimleşme her zaman süregelmektedir.

Ülkemizde yaygın tutum: Pragmatizm

İlber Ortaylı’ya(4) göre bir projenin meyvelerini kısa dönemde toplamanın olanağı yoksa pragmatistlerin ilgi alanının dışında kalır. Ünlü tarihçimiz, bunun çok ilkel bir tutum olduğunu, “müteahhit ve köylü zihniyetini” yansıttığını belirtir. Ortaylı, bu saptamayı küçümseme amacıyla yapmadığını, köylünün doğayla mücadele halinde, karnını doyurmak zorunda olduğunu; elli yıl sonra meyve verecek ağaçla olmadığını, üç yıl sonra meyveye dönüşecek ağaçla ilgili olduğunu da vurgular.

Ülkemizde bir asrı bulan Cumhuriyet döneminin dörtte üçünde merkez sağ politikaları savunan politik anlayış iktidar olmuştur. Ege Cansen(5) , iktidarı elinde tutan merkez sağ siyasetçilerin değişmez iktisadi çizgilerinin “pragmatizm” olduğunu, iktisadi sorunları herhangi bir ilkeler kümesine dayalı varsayımlarla oluşturulan zihni modelle değil de, o gün ne yapmak gerekli görülüyorsa onu yapma eğiliminin baskın olduğu düşüncesindedir.

Bugünlerde daha değişik içerik kazanmış olsa da, Cansen, düşüncelerini paylaştığı dönemde geçerli uygulamaları örnek göstererek, “Referansım İslâm” sloganıyla iktidar olanların en amansız faiz politikalarını uyguladıklarını anımsatır.

Pragmatizm eğiliminin güçlenmesinin önemli sonuçlarından biri, olay ya da olguları derinliğine öğrenme çabalarını zayıflatması. Yeterli bilgiye sahip olmadan fikir ve projeleri uygulamaya koyarak ciddi kaynak israfına yol açması.

Pragmatizmin kaynak israfı yaratan güçlenme eğilimi, sadece ekonomi politikalarıyla sınırlı da değil. Sorunları çözmenin temel güçlerinden biri olan bilgili ve temas halindeki halkın etkili bir güç olmasını da engelliyor. Başka anlatımla, demokrasinin nitelik kazanmasını engelliyor; oy verme davranışını düşünceden kaynaklanan bilgi yerine, başkalarının öğretmesi ve koşullandırması kaynaklı inançlar belirliyor.

Pragmatizm, yazılı ya da sözlü iletişimle “ortak düşünce enerjisi” oluşturulmasını sağlayan iletişim ve etkileşimin nicelik ve niteliğini de olumsuz yönde etkiliyor. Çetin Altan’ın(6) anlatmaya çalıştığı gibi, yazı insanları sorunu, “Belki de yazının gününü ve hayatını en iyi şekilde değerlendirmeye dönük pragmatik bir hayat anlayışı ile bağdaşmaması; kemani değişik ahenklere göre akort etmeye uğraşanlara ters görünüyor”.

Pragmatizmin kültür temeli

Konuya daha başka pencerelerden bakanlar, kültürümüzün pragmatik yanına dikkat çekiyor. Ahmet İnam(7)’a göre, “Bizdeki Anadolu kültürü daha çok pragmatik bir kültürdür. Yani iş bitirici, sonuç alıcı. Onun için laflar çok önemli değil. Göçebe bir kültürdür bizimki ve insan o anda doğayla baş etmek zorundadır. Laftan çok işe ihtiyacı vardır. Hikmetli sözler belki bir yere yerleşildiği zaman, işte akşam vakti ve bayram günlerinde, törenlerde edilebilir. İş sırasında edilemez. Dolasıyla bizde o anlamda bir felsefe kültürü yok. Felsefi bakış bizim için değil, bilgelik vardır. Tasavvuf var ama felsefe değil. Felsefe daha eleştirel, zaman zaman yıkıcı, daha alt-üst edici, aslında sinir bozucu bir şeydir.”

Şimdi başka bir eğilim bizi derin düşünmeden ve sorgulayıcı olmaktan uzaklaştırıyor. Bekir Ağırdır (8) KONDA veri ambarından yararlanarak eğilimi şöyle açıklıyor:” Toplumun ortalama gelecek algısı 9 yıl. Hele 18-30 yaş grubundaki genç insanların yüzde 26’si gelecek dendiğinde 10 yıldan fazla süreyi hayal edebiliyor. Yüzde 10’u için gelecek, önümüzdeki 12 ay, yüzde 16’sı için 1-3 yıl, yüzde 20’si için 3/5 yıl, yüzde 27’si için 6-10 yıl demek. Ki bu araştırma ekonomik buhranın ve deprem öncesinin araştırması, bugün sorsak muhtemelen gelecek algısının daha da kısaldığını göreceğiz.”

Ağırdır gelecek söz konusu olduğunda, özellikle siyasi iradede yer almak isteyenlerin çok daha kısa baktıklarını vurguluyor: Siyasetçiler, aylar, yıllar ve on yılları değil, bir sonraki seçimin yapılacağı günü, daha da kötüsü liderin listeyi belirleyeceği günü en uzak gelecek algısı içinde tanımlıyor.(9)

Bilim, evreni kavrama sınırlarımızı genişlettikçe anlıyoruz ki, “karmaşıklık” yaşadığımız doğanın yapısal özelliği. Bizi etkileyen sistemlerin başlangıç noktasında küçük bir değişikliğin etkileri kaosa dönüşebiliyor. Doğanın yapısının derinliklerine indikçe, sistemlerde bağlantıların sayısı artıkça, karmaşıklığı kavrayışa dönüştürmek için daha uzun dönemli bakış, daha felsefi yaklaşım, ciddi kuramların rehberliği, etkili model kurma ve metot geliştirme ihtiyacı çığ gibi büyüyor.

Daha sağlıklı gelecekler inşa edebilmemiz için “pragmatik yaklaşımların fayda ve maliyet sorgulamaları” derinliğine yapılmalı, nelere mal olduğunu bilmeliyiz. Kalkınma ve refah yaratmanın “kök nedenlerinden” biri olan “pragmatizmin alışkanlık konforu” ile planlı iş yapmanın “öngörme disiplinini” arasındaki farkı sorgulamanın zamanıdır.

** 

 (1) Çetin Altan, “ Politikada sahteciliğin sonu ve internet” 31 Ocak 1997

 (2) Halil Turanlı, “Liberalizmden önce demokrasi” Karar,24 Mart 2023

 (3) David Furm ve Rğchard Perle, “ Ilımlılara kulak asmayın” TWJ, 7 Oacak 2004, aktaran Radikal 18 Ocak 2004

 (4) İlber Ortaylı, Tarihin Sınırlarına Yolculuk, Timaş Yayınları, İstanbul 2007, s.12

 (5) Ege Cansen, “Demirel’in hakkını yemeyelim” Hürriyet 11 Ağustos 2007

 (6) Çetin Altan, “Lisedeki sınıf arkadaşlarımdan Şerif Mardin” Milliyet 21 Eylül 2007

 (7) Ahmet İnam, “Felsefe üstüne söyleşi örnekleri” CBT, Yıl:2, S.104,s.11

 (8) Bekir Ağırdır, “ Geleceğe kilitlendik ama hangi geleceğe?” Oksjen, 3-9 Mart 2023

 (9) Rüştü Bozkurt, “ Kuen Tzu’dan utanmalıyız “ Ekononomi, 9 Mart 2023

Tüm yazılarını göster