Para politikası bazı karmaşık sorunlarla karşı karşıya. Sorunların temelinde ekonomi programının önemli eksiklikleri nedeniyle güveni sağlayamaması var. Böyle olunca dolarlaşma eğilimi arzu edilen düzeylere düşmüyor. Bu olguda Mayıs 2023 seçimlerinden sonra yeteri şiddette ve sıklıkta politika faizini artırmayan Merkez Bankası’nın da rolü var. Çok daha kısa sürede politika faizini belirgin biçimde yükseltebilseydi, döviz kuru 2023’ün ikinci yarısında sıçramayacak ve beraberinde enflasyon ve enflasyon bekleyişleri de bu ölçüde artmayacaktı. Neyse, Merkez Bankası’nın o hatası geçmişte kaldı.
Ama o hata, mevduat faizlerinin yeteri kadar yükselmesini çok geciktirdi. Ek olarak, bu eksiklikler ve hatalar yurtdışından arzu edilen düzeyde sermaye (döviz) gelmemesine yol açtı. 2023’ün ikinci yarısındaki kur sıçraması da eklenince, yerleşiklerin döviz ve döviz cinsinden ya da dövize endeksli döviz talepleri azalmadı. Böyle olunca da bankaların döviz cinsinden mevduat yükümlülükleri istenildiği kadar düşmedi. Bankaların döviz cinsinden açık pozisyonu yasal sınırların üzerine çıkmasın diye, Merkez Bankası bankalarla üç ay vadeye kadar çıkabilen swap anlaşmaları yaptı. Swap anlaşmalarının ek nedeni bu değil elbette. Program yeterince güven vermeyince, Merkez Bankası’nın düşük döviz rezervi ‘herkesin’ gözüne batıyor; güveni daha da azaltma riski taşıyor. Swaplarla Merkez Bankası geçici de olsa döviz rezervini artırabiliyor.
Swaplar ile Merkez Bankası, bankalara yüklü miktarda lira verdi karşılığında döviz aldı. Bu anlaşmalarda vade bitiminde işlem tersine çevriliyor; döviz bankalara, lira da Merkez Bankası’na dönüyor. Kasım 2023’te zirveye ulaştı swap stoku, sonra düşmeye başladı ama bu düşüş geçici oldu; Mart 2024 sonlarına doğru tekrar yüksek düzeylere çıktı (şu sıralarda keskin bir düşüş var). Bu işlemler sonucunda, birincisi, sistemde hep yüklü miktarda lira cinsi likidite kaldı. İkincisi, politika faizinin artırılacağı günün sabahı, bir gün, iki gün ve üç gün öncesi yüklü miktarda politika faizinin artırılacağı düzeyin altındaki faizden (eski politika faizinden) bankalar üç aya kadar çıkabilen vadede borçlanma olanağına kavuştular. Bu iki unsur, bankaların mevduat faizlerini yükseltme isteklerine set çekti.
Aynı ortamda kredi faizleri 2024 başlarına kadar yeteri kadar yükselmedi. Sonra getirilen ek düzenlemelerin de etkisiyle tercihli alanların dışındaki alanlara açılacak kredilerin faizleri çok arttı. Kredi faizi ile mevduat faizi arasındaki makas açıldı. Son düzenleme 6 Mart 2024’te yapıldı ve kredi artış oranlarına yeni sınırlamalar getirildi. Bu durumda kredi talebi de düşüyor. Bankaların mevduat faizlerini yükseltme ihtiyaçları bu nedenle de azalıyor. Öte yandan -Merkez Bankası’nın lira reel olarak bir miktar değerlenecek mealindeki açıklaması da dikkate alındığında- döviz cinsi kredi alma isteği artıyor.
Yanlış anlaşılmasın; sorunun temel kaynağı Merkez Bankası değil. Rasyonel olmadığı söylenen Mayıs 2023 öncesi dönemden büyükmüş devasa sorunlar vardı. Mayıs 2023 sonrası uygulanan ekonomi programı da güveni bir türlü yeteri kadar artıramayınca, para politikası uygulaması zorlaştı. Ve yine yanlış anlaşılmasın; enflasyonun 2024 sonunda yüzde 40’a yakın bir düzeye inmemesi için hala önemli bir neden yok.
Bu çerçevede, para politikası açısından asıl önemli olan, kredi piyasasının işleyişini bozan, kredi faizi ile mevduat faizi arasındaki makasın açılmasına yol açan ve biraz daha yükselmesi gereken mevduat faizinin arzu edilen düzeye gelmesini güçleştiren düzenlemelerin kaldırılması. Yoksa, politika faizinin düzeyi (yüzde 50) şu an için yeterli görünüyor. Düzenlemelerin kredi faizlerini belirgin biçimde aşağıya çekmesi halinde, elbette politika faizi ilerideki toplantılarda yükseltilebilir. Ama o yükseliş, bugünkü kredi faizleri dikkate alındığında sıkılaştırma anlamına gelmez.