1980 ile 2015 arasında ülke ekonomilerinin çoğunluğunda hükmünü sürdüren neoliberal ekonomi anlayışı devletin üretimden çekilmesini ve ekonomiye mümkün olan en düşük düzeyde müdahale etmesini öngörüyordu. Yaklaşık 250 yıldır varlığını sürdüren bu anlayışa göre serbest piyasa mekanizmasının işleyişi ile bir “görünmeyen el” kaynakların en ekonomik şekilde kullanılmasını, ekonominin büyümesini ve kitlelerin refahını sağlayacaktı.
Ne var ki 1970 sonrasındaki on yıllarda bu görüşe göre hazırlanan istikrar paketleri ve büyüme stratejileri IMF ve Dünya Bankası’nın baskısına rağmen umulan sonuçları veremedi.
Bu süre içinde devletin ekonomiye planlama ile yön verdiği ve müdahale dozunun daha yüksek olduğu ülkelerin ekonomileri, neoliberalizmin tek reçetesinin uygulandığı ülke ekonomilerine göre daha hızlı büyüdü. “Görünmez el” gelir dağılımını iyileştiremediği gibi, ekonomilerin teknolojik yoğunluğunu ve düzeyini yükseltme konusunda da yetersiz kaldı.
Neoliberalist politikalar nedeniyle hükümetler işgücü temininde, mal arzında ve tedarik zincirinde ortaya çıkan sorunlar konusunda etkili önlemler alamadı. Planlama yapılmayıp ekonomi kendi haline bırakılınca havayolu şirketleri uçaklarına pilot, anneler bebeklerine mama ve otomotiv devleri “chip” bulamaz oldu.
Bu karmaşa ortamında 20. yüzyıldaki planlama anlayışından farklı olan yeni bir planlama yöntemi ve bir “görünür el” .arayışı başladı. Bu arayış sürecinde yarım yüzyıl önce Şili’de denenen ve çağının çok ilerisinde olan bir girişim hatırlandı.
Bu ülkede sosyalist lider Salvador Allende 1970’de başkan seçildiğinde, ekonomi yönetimine yenilik getirmeyi ve büyüme oranını yükseltmeyi amaçlamıştı. Bunun için kendisine bilimsel destek verecek ve danışmanlık yapacak kişileri aradı. O dönemde şirket ve ekonomi yönetiminde yöneylem araştırması (operations research) ve doğrusal programlama gibi teknikler gözdeydi. Yönetim kavramına yeni bir açılım getiren sibernetik bilimi ise 70’li yılların başında henüz emekleme çağını yaşıyordu.
Allende, bu bilim dalının öncülerinden İngiliz bilim insanı Staff ord Beer ile anlaştı. Beer, sibernetik biliminin şirket hatta ekonomi yönetimine yeni ufuklar açacağını daha 1959’da yazdığı Cybernetics and Management (Sibernetik ve Yönetim) adlı bir kitapta vurgulamıştı.
Beer, zihnindeki modeli hayata geçirmek için ithal edilip depolarda bekletilen 500 teleks cihazının üretim tesislerine yerleştirilmesini sağladı. Bu cihazlardan gelen bilgiler, Ekonomik Kalkınma Ajansı’nda kurulan Operasyon Odası’ndaki IBM 360/50 modeli bilgisayarda toplandı.
Bu bilgilerin uzmanlar tarafından değerlendirilmesi sayesinde, üretimdeki darboğazlar, ulaştırmadaki tıkanıklıklar, toptan ve perakende ticaretteki aksamalar ve önemli fiyat dalgalanmaları “anında” tespit ediliyor ve ekonomi yönetiminin çalışmaları ile sorunların çözülmesi amaçlanıyordu. Bilgilerin, teleks ağı ile iletilmesi yöntemi, 90’lı yıllarda icat edilen internetin ilkel bir biçimini oluşturmuştu.
General Pinochet’in yönettiği faşist cuntanın ABD’nin desteği ile 11 Eylül 1973’te yaptığı darbe bu ileri görüşlü girişimin sonunu getirdi ve operasyon odaları tahrip edildi. Pinochet yönetimi, ekonominin yönetimini Milton Friedman’ın neoliberalist görüşlerinden etkilenen ve planlamayı reddeden ve “Chicago Boys” diye anılan bir kadroya bıraktı.
Stafford Beer’in şirketler için öngördüğü model bugün büyük lojistik şirketlerinde uygulanıyor. Bir kamyonda bulunan onlarca sensörden gelen bilgiler, kısaltması RFID olan radyo frekans sistemi sayesinde şirket merkezinde toplanıyor ve değerlendirme yapıldıktan sonra araçlara talimat gönderiliyor.
Ekonomi yönetimleri, modern bir planlama örgütünde hazırlanan talep analizlerini, ekonomi envanterini, lojistik ağı analizlerini ve benzer yeni teknikleri kullanarak ürünlerin üretim ve pazarlamasındaki darboğazları ortadan kaldırabilir.