Ünlü boksör Mike Tyson’a 1997 yılında Evander Holyfield ile yapacağı kritik maça çıkmadan önce sorumuşlar, “Bir planın var mı?” diye. “Herkesin bir planı vardır, ta ki ağzının ortasına yumruğu yiyene kadar” demiş efsane boksör. Nitekim o maça kendince sağlam bir plan ile çıkan Tyson, maçın başında yüzüne aldığı yumruklar ve rakibin kural dışı kafa darbeleri sonrası maçın üçüncü raundunda kontrolden çıktı ve rakibinin kulağını ısırarak kopardı. Tyson bu hareketi sonrası diskalifiye edildi, maçın oynandığı Ohio eyaletinde boks yapması ömür boyu yasaklandı; uzun bir süre ringlerden uzak kaldı. Çok para kaybetti.
Ne zaman bir plan açıklansa Tyson’ın bu ünlü sözü aklıma gelir. Bu hafta Meclis’e sevk edilen 12’nci Kalkınma Planı’na baktığımda da aklıma bu söz geldi.
Planları küçümsediğimden değil, aksine planları önemsiyorum ve gerekliliklerine inanıyorum. Beş yıllık kalkınma planları uzun vadeli bir perspektifle ülkenin kalkınma vizyonunu ortaya koyan temel yol haritalarıdır. Bu nedenle planı yapanlardan uygulayanlara, kamu kesiminden özel sektöre kadar her kesim tarafından ciddiye alınmalıdırlar.
Bu hafta Meclis’e sevk edilen 12’nci Kalkınma Planı Cumhuriyet’in 100’üncü yılında ülkenin potansiyelini harekete geçirme ve sürdürülebilir ve kapsayıcı büyüme hedefini gerçekleştirme iddiası taşıyor. Plan 2024 ve 2028 arasındaki beş yıl boyunca ortalama yüzde 5’lik “istikrarlı ve dengeli” bir büyüme hedefliyor. Böylece milli gelir dolar bazında 2023 yılındaki 1,067 trilyon dolardan 2028 sonunda 1,589 trilyona çıkarken kişi başına milli gelir ise 12.415 dolardan 17.554 dolara yükselecek. İşsizlik ise yüzde 10,1’den 7,5’e inecek. Dış denge tarafında ise ihracat 255 milyar dolardan 375 milyara yükselirken, ithalat 367 milyardan 481,4 milyara çıkacak; böylece 2023 sonunda 42,5 milyar dolar olması beklenen cari işlemler açığı 2028 sonunda 2,8 milyara kadar gerileyecek. Bu ise milli gelire oranla yüzde 0,2 gibi çok düşük bir düzeye denk gelmektedir.
Tüm bunlar olurken bu yılsonunda yüzde 65 civarında gerçekleşmesi öngörülen enflasyon 2028 yılının sonunda yüzde 4,7 gibi oldukça düşük bir seviyeye gerileyecek. Önceki beş yıllık dönemde uygulanan politikaların enflasyonu patlattığı göz önüne alınarak yeni beş yıllık planda enflasyonun “kalıcı olarak” tek haneli rakamlara indirilmesi ve Merkez Bankası’nın tek haneli enflasyon hedefine ulaşmada tüm araçları kararlılıkla kullanmaya devam edeceğine vurgulanıyor.
Bunlar çok güzel hedefler ve ilgili bölümlerde bu hedeflere ulaşılması için uygulanacak politikalar ve alınacak tedbirler sıralanmış. Bunların bir kısmı ikna edici olabilir bir kısmı gerçekçi ya da hedeflere ulaştıracak kadar güçlü görünmeyebilir. Ancak böylesi durumlarda geçmiş planlarda “neler hedeflenmiş ve neler olmuş” diye dönüp eski beş yıllık planlara bakmak lazım. Ben de 2019-2023 dönemini kapsayan 11’inci planda dönem sonu olan 2023 için konulan hedeflere baktım. Ana göstergelerde ne yazık ki büyük sapmalar var. Planı yapmışız yapmasına ama öyle bir yumruk yemişiz ki; plandan uzaklaşmışız.
Rakamlar bize önceki plan döneminde büyümeye öncelik verildiğini ancak enflasyonun göz ardı edildiğini gösteriyor. Yumruğu da zaten buradan yemişiz.
Hem 2023 sonu itibariyle GSYH büyüklüğü hem de kişi başına milli gelir 2018 yılında hazırlanan planın öngördüğü seviyelere oldukça yakın gerçekleşmiş. Ancak bu büyüme arzulanan istihdamı yaratamadığı için işsizlik planlananın üzerinde kalmış. Tahmine göre ekonomi 2023 sonu itibariyle 31,6 milyon kişiye istihdam yarattı. Oysa yaklaşık 1,5 milyon kişiye daha istihdam yaratılması gerekiyordu.
En büyük sapma ise büyüme uğruna feda edilen enflasyonda görülüyor. 2023 sonu itibariyle yüzde 5 olması hedeflenen 2023 enflasyonu yılsonunda yüzde 65 dolayında gerçekleşecek.
Planın hedeflerinden birisi de “ekonominin yapısının uzun vadede istikrarı ve sürdürülebilirliği sağlayacak” şekilde bir dönüşüme tabi tutularak, teknoloji ve yenilik kabiliyetinin arttırılmasıydı. Ancak ihracatın teknolojik içeriğine baktığımızda bunun en azından ihracata yansımadığını görüyoruz. Hem orta-yüksek teknolojili hem de yüksek teknolojili ürünlerin ihracat içindeki payı hedeften çok aşağıda kaldığı gibi 5 yıl öncesine göre de çok fazla ilerleme kaydetmemişler. Dolayısıyla planın öngördüğü “her alanda verimliliği arttırarak, milli teknoloji hamlesiyle uluslararası düzeyde rekabet gücü kazanmasına yönelik daha fazla değer üreten bir ekonomik ve sosyal kalkınma süreci” söz konusu olamamış.
Bu sapmalar şaşırtıcı değil. Böylesi oynak ve sert politika dönüşlerinin olduğu ve seçim ekonomisinin uygulandığı dönemlerde uzun vadeli plan ve program yapmak ve yapılan uygulamak mümkün değildir. Özellikle sürdürülebilir büyümenin ön koşulu olan fiyat istikrarının göz ardı edildiği bir ortamda planın uygulanmasını beklemek yanlış olurdu.
“Ayşe abla”yı kaybettik
Reuters’in Ayşe ablasıydı. Türk basınının değerli isimlerinden biriydi. Bilge ama mütevazı kişiliğiyle öne çıkmaktan hep kaçındı. Reuters’in Türkiye’deki muhabiri olarak uzun yıllar önemli olayları takip etti, alkışlanacak bir gazetecilik örneği gösterdi. Bunun da ötesinde çok sayıda gazetecinin yetişmesinde önemli katkıları oldu. Bu gazetecilerden biri de bendim. 1989 yılında Reuters Haber Ajansı’na muhabir olarak katıldığımda şanslı bir başlangıç yaptım. “Ayşe abla” ile aynı odada başladım. Ondan çok şey öğrendim, çok büyük destek gördüm. Sadece ben değil, yolu Reuters’ten geçen herkes “Ayşe abla”nın desteğini ve dostluğunu görmüş, ilkeli gazeteciliğin ne demek olduğunu ondan öğrenmiştir. O gerçek bir aydındı; çevresine hep ışık saçtı, bulunduğu ortamları her daim aydınlattı. Ayşe Sarıoğlu’nu bu hafta kaybettik. Her şey için çok teşekkürler Ayşe abla, ışıklar içinde uyu…