Tabii ki pandemi ABD dahil tüm Dünya ekonomileri için büyük bir kötü sürpriz oldu. Mecburen maliye ve para politikalarında akla gelmeyecek kadar genişlemeci kararlar alındı. Mesela, pandemi olmasaydı bugünlerde Fed’in politika faizini yüzde 1.5’lerde devam ettirdiğine tanık olabilirdik. Ancak pandemi ile birlikte faizler yüzde 0-0.25 seviyesine çekildi. Ayrıca, FED başkanı Powell son Jackson Hole toplantısında Fed’in enflasyon hedeflemesinde değişikliğe gitti. Buna göre Fed bugüne kadar “esnek enflasyon hedeflemesi” (flexible inflation targeting -FIT) olarak adlandırılan politikasını “esnek ortalama enflasyon hedeflemesi” (FAIT) olarak güncelledi.
Böylece ABD’de bir dönem için enflasyon hedeflenen yüzde 2’nin üzerine çıksa bile, geçmiş ortalama enflasyona bakılacağı için bu seviyelerde daha uzun süre kalmasına müsaade edecek bir para politikası devam ettirilebilecek. ABD (ve neredeyse tüm diğer gelişmiş büyük ekonomilerde) enflasyonun 2008’den beri art(a)madığını dikkate aldığımızda, Fed’in bu kararı ultra düşük faiz politikasının daha çok uzun süre devam ettirilebileceği anlamına geliyor. Ancak unutmayalım ki geçmiş dönemin şartları altında etkili olan bir politika bugünkü dönemin farklı şartlarında istenen etkiyi yaratamayabilir.
Son FAIT kararı ile birlikte faizlerin uzun süre düşük seviyelerde kalacağı tahmin ediliyorken doların diğer paralara göre değer kaybetmesini beklersiniz, değil mi? İlk başta da gerçekten böyle oldu. Dolar endeksi 92’nin altına kadar geriledi. Ancak son 1 haftadır yeniden dolarda belirgin bir güçlenme (ve petrolde zayıflama) dikkat çekiyor. Bunda özellikle işsizlik verisinin beklenenden çok daha iyi gelmesinin de etkisi var. (Mamafih, bu yazıyı yazarken dolarda tekrar bir zayıflama dikkat çekmekte!) Tabii, çapraz kur hareketlerine bakarken, diğer paraların bağlı bulunduğu ekonomilerin göreceli olarak nasıl performans göstereceği de önemli olmakta. (Örneğin Abe’nin istifa etmesi Japon ekonomisi açısından negatif bir gelişme olarak görüldüğü için yen dolara karşı zayıfladı.)
Fed’in “esnek ortalama enflasyon hedeflemesi” kararı piyasaların zaten aşırı derecede şişmiş olduğu bir konjonktürde alındı. 2009’dan beri Fed’in izlediği para politikasının en önemli aktarım mekanizmalarından biri piyasalardaki menkullerin değerlerinin yüksek tutulmasıydı.
2009 sonrası alınan parasal gevşeme (QE) ve diğer likidite tedbirleriyle borsalar 3 yıl gibi kısa bir sürede global kriz öncesi değerlerine gelmişti. 2013’den bugüne kadar ise ABD’de borsalar yüzde 120 daha arttı. Aynı dönemde işsizlik oranı ise neredeyse istatistikler tutulduğundan beri en düşük seviyeye geriledi.
Ancak, geldiğimiz noktada, borsalardaki bugünkü değerlemelerin sağlam finansal temellere dayandığını söylemek zor. Bu nedenle, satışların borsaların değer olarak en şişmiş segmenti olan teknoloji hisselerinden başlaması da sürpriz değil.
Enflasyon yaratma politikasına geri dönersek: Buradaki beklenti ekonomi o kadar canlanacak ki, enflasyon kalıcı bir şekilde artacak, ve Fed o zaman devreye girecek. Ancak 10 sene enflasyon yaratamayan bir politikanın bundan sonra nasıl enflasyon yaratacağı ciddi bir soru işareti. Ayrıca uygulanan bu politikanın ABD ekonomisinde ciddi çarpıklıklar yarattığı da bir gerçek. Örneğin, borsaların şişirilmesi iyi güzel de, hisse senetlerinin yüzde 87’si ABD’nin en zengin yüzde 10’unun elinde. Bu da ABD’de zaten kötü olan gelir dağılımının daha da kötüleşmesi anlamına geliyor.
Son gelişmelerle ilgili söylenebilecek belki de tek şey alınan tedbirlere rağmen piyasalardaki oynaklığın artmakta olduğu. (Nitekim oynaklık endeksi VİX’de pandeminin ortaya çıktığı ilk günlere göre gerilemiş olsa da, pandemi öncesine göre belirgin bir şekilde yüksek seyrediyor.)
Oynaklığı artıran olgu belirsizliktir. Belirsizliğin sebepleri de 1-Pandeminin bundan sonraki seyrinin nasıl olacağı, 2- ABD-Çin ilişkilerinin (özellikle ABD’de yaklaşan seçim sonrası) nasıl gelişeceği.