Siz sahiden enflasyonun düşürülebileceğine inanıyor musunuz? Uzun süredir yaptığım saha ziyaretlerinde, yurt gezilerinde, organize sanayi bölgesi incelemelerinde iş insanlarına bu soruyu soruyorum. Cevapların medyan cümlesi şu; “İnanmak zorundayız zira şimdilik alternatifimiz yok.”
Peki, neden alternatif olmadığını söylüyorsunuz? Bu takip sorum üzerine şekillenen cevapların da ortak yargısı şöyle; “Bu hükümetin raf ömrü doldu, enflasyonu çözemeyecek. Ancak muhalefet de çare değil, tıp uzmanlık sınavını henüz verememiş doktor adayı gibiler.” İlginç bir tespit bu…
HÜKÜMETE İNANMIŞ GİBİ DAVRANIYORLAR
Piyasanın ekonomi yönetimi icraatlarına sürekli alkış tutması da bir başka gerçek… Mikrofon ve kameralar kapalıyken yığınca (çoğu mantıklı) eleştiriler yapıyor ancak söz konusu resmi açıklama olduğunda “Şimşek’in politikalarını destekliyor, ekonomiyi düzelteceklerine inanıyoruz” diyorlar.
Derinlemesine sorguladığımda şu düşünce belirginleştiğini fark ediyorum piyasa aktörlerinin zihninde; “Biz de biliyoruz hükümetin artık bir kayıp vaka olduğunu… Ancak binlerce çalışanımız var ve üretimimize mola verme lüksümüz yok. Bu yüzden umut üretmek zorundayız, inanmasak da…”
İKİ SORU İKİ CEVAP / Umut üretmeye dair…
Umut, daima işe yarar mı?
Umut, her şeydir ama asla bir yöntem değildir. Yine de umut yoksa geleceği tahayyül etmek zorlaşır. Yine de bir insana yapılacak en büyük zulüm; onu bir umudun için hapsetmektir. Bu hükümet iş dünyasını “enflasyon düşecek, ekonomi düzelecek” umuduna hapsetti, yalan üstüne yalan üretiyor.
Suni teneffüs işe yarar mı?
Geçici olarak evet… Ancak orta vadede umudun sınırlarına varılır. Gerçek, tüm dehşetiyle kendini belirginleştirince artık umutla yürüyemezsiniz. Verilen sözler tutulamaz, yalanlara artık inanan kalmaz. Misal hükümetin bu TÜİK yalanlarıyla değil 2028’i, gelecek yılı görmesi dahi zor olacak.
not / TARİH DEĞİL, HATALAR TEKERRÜR EDER
Mehmet Akif, Safahat’ın 7’nci kitabında şöyle der; “Tarih’i ‘tekerrür’ diye tarif ediyorlar; Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?” Harika bir tespit; zira tekerrür eden tarih değil, hataların kendisidir. 2000 yılını hatırlıyorum, balo havasında geçen safahat dolu bir yıldı ve bir gün aniden “deniz bitti.”
Peki, ne oldu? Devrin koalisyonu tüketerek büyümeyi seçmiş… Ortaklar birbirinin lokmalarını sayar olmuş… Ürettiğinden fazlasını tükettiği için ithalatı patlamış… Kazandığından fazlasını harcadığından borca batmış bir ülke… Bu yüzden halka umut olmaktan çıkmış siyasi iklim ve çöken 2001 krizi…
Aradan çeyrek asır geçmiş ve yine aynı noktaya taşınmış bulunuyoruz. O şartlar Erdoğan’ı yarattı ve içinde bulunduğumuz bu katastroftan zihin yapımızı değiştirerek çıkabilmiştik. Kendi bankasını soyan bankacı yerine TMSF’yi kurmuş, devlet malı deniz yemeyen domuz anlayışını terk etmiştik.
Bugün, 25 yıl öncesinin tüm hastalıkları nüksetti ve mevcut iktidarın zihin yapısı, eski koalisyonun düşünce tarzına büründü. Biliyoruz (ama söylemiyor, ancak söyleniyoruz) bu iktidarın zihin yapısıyla enflasyon düşmez, üretim taçlanmaz, ekonomik düzelmez, hırsızlık, yolsuzluk asla son bulmaz.
Bizim ihtiyaç duyduğumuz; farklı bir zihin yapısına sahip alternatiflerdir ve ne yazık ki henüz ufukta görünmemektedir. Krizi üretenin onu çözeceğine inanmak, donmasın diye ateşi pamuğa sarmaktır.