Geniş Ortadoğu kısmen de olsa daima ateş hattındaydı. Protestolar, çatışmalar, kontrollü olmasına çalışılan kısmi veya şekli rejim değişiklikleri gündemdeydi. Ancak iktidar değişimlerinin, stratejik planların arkasında yatan tek neden veya en önemli neden petrol değil. Uzun süredir değil ancak arzın ve haliyle fiyatın kontrol edilmesi hala önemli. Mesela dünya petrol arzının yüzde 2’sine denk düşen Libya petrolü sorun olmayabilirdi ancak yine de Kaddafi düşürüldü. İki eksenli bir ekonomi politik senaryosu sunalım.
İlki siyasi çünkü siyasi çapalar kritik önemde. Mesela Mısır ve Suriye ile İsrail arasında iki savaş yaşandı. 1973’teki ikincisinde İsrail sürpriz bir saldırıya uğradı ve Mısır’la Suriye arasında kaldı. Ancak kazandı. O noktada Mısır da Suriye de SSCB etkisindeydi ve Sovyet silahları, danışmanları ve yatırımları vardı. Her ne kadar bağlantısız olsalar da Baas rejimlerinin de onlara yakın Mısır (Nasır) rejiminin de ABD ve İsrail’le sürekli karşı karşıya geldikleri açıktı. Saddam da Baas idi ama oldukça nötr davrandı, hatta 1980-88 arası İran ile savaşta ABD’nin istediğini yapmış oldu. Ancak Mısır ve Suriye öyle değildi. Önce 1979 Camp David anlaşmasıyla Mısır nötrleştirildi ve SSCB’den uzaklaştı. Sonra Suriye rejimi destabilize edilmeye çalışıldı fakat 1982 isyanı başarısız oldu. Böylece durum değişti ve post-Sovyet Orta Doğu tasarımına Irak’tan başlandı. ABD 1991 başında Saddam’ı devirebilirdi fakat geri çekildi ve yeniden gelmeye hazırlandı. 2003’te iş bitirildi. Elbette Irak’taki üç dev petrol yatağının gelirlerinin paylaşılması o kadar kolay olmadı. Irak resmen üçe de bölünmedi ama kaos uzun yıllar hüküm sürdü. Sonra ikinci Baas rejiminin düşürülmesine sıra geldi. O da Irak’taki gibi iki aşamada düşürüldü ve aşağı yukarı aynı sürede düşürüldü: 12-13 yıl. Şimdi sıra İran’da deniyor ancak İran işi daha da zor görünüyor. Yıllar alacak ve bu arada İran’ın “direniş hattının” çözülmesiyle içe dönerek süre istemesi mümkün. Rusya da İran’ın kolu kanadı kırılmışken içten çürümüş, ekonomisi perişan Suriye rejimini tek başına askeri olarak ayakta tutmayı denemedi dahi. Ukrayna olmasaydı da dener miydi bilinmez. Esasen Suriye’de sonuç daha önce alınabilirdi ancak Rusya 2015’te devreye girince iş uzadı denebilir. Ukrayna’da anlaşma yakınsa taraflar bir süreliğine mevzilerine çekilecek demektir ama bu Suriye için hemen denge sağlanacak anlamına gelmiyor.
İkinci eksende duvar kâğıdı olarak petrol var diyelim. İran içine dönüp –özellikle Çin’e- tonla petrol satmaya devam edebilir mi? Buna izin verilir mi? Bakalım: 1861’de endekslenen petrol fiyatlarının reel olarak fazla oynamaması yüz sene boyunca sağlanmıştı; 1973’e kadar. Petrol fiyatlarının sonraki artışı altına bağlı olmaktan çıkan ve dalgalanmaya bırakılan doların uluslararası likidite arzını sağlam “fiziksel” bir temele bağlama arzusuna bağlanabilir. Belki de bir dönem, petrol fiyatlarıyla dolar arasında sağlam bir ilişki olduğu varsayımıyla, dolar-petrol çiftinin bir tür bi-metalik sistem benzeri olarak işlediğini düşünebiliriz. Petro dolarların genellikle ABD sistemine geri dönmesi de petrol krizinin ayrı bir sonucu oldu. Objektif olarak bu şokların Avrupa karşısında ABD’ye yaradığı açık olduğu gibi, şok yaratımının teknolojisinde de ABD yönetiminin rolü olduğunu göstermeyi deneyenler ikna edici senaryolar üretebildiler. 2003 sonrası petrol fiyatı artışlarında ABD’nin rolünü arayacaksak belki de daha stratejik nitelikteki siyasal iktisat planlarına bakmalıyız. 2001 resesyonu öncesinde ve özellikle 2002-2007 döneminde saf iktisat açısından bakarsak durum farklıydı. ABD dış açık vermekle beraber dolar güçlüydü ve verimlilik tarihi bir dönemden geçildiğinin iddia edilmesine yol açacak kadar artmış görünüyordu. Büyüme hızlı, enflasyon düşüktü ve işsizlik artmıyordu. Bu şartlarda ABD’nin stratejik kararlarını anlamak için daha aşikâr bir şekilde siyasete ve siyasal iktisada yönelmek gerekeceği açıktı. Aslında petrol fiyatları tepe yapmaya başlar ve Rusya’nın uluslararası alanda elini güçlendirirken, petrol fiyatlarındaki artış ABD için önemli bir enflasyon kaynağı durumundaydı çünkü kapasite kullanımı hala yüksekti. Fakat belki de ABD stratejik rezervlerini kullanarak ve, hala var olan, kullanılmayan kapasiteyi devreye sokarak petrol fiyatlarını düşürebilirdi. Ancak ABD bunu yapmadı. OPEC de önemli bir kapasite artışına gitmedi ve 1998’de Rusya krize girdiğinde 10-12 dolar olan varil başına petrol fiyatı spekülatif dalga öncesinde bile rahatlıkla 40-50 dolara yükselmişti. Putin’i güçlendiren temel fiyat dinamiği buydu.
Bugün ABD petrol fiyatlarının yükselmesine kayıtsız kalabilir veya bunu ister mi? (a) Amerikalı tüketicinin petrolle dolaylı ve dolaysız bağlantılı harcamalarının toplam tüketim harcamaları arasındaki payı 1979 İkinci Petrol Krizi sonrası yüzde 10’a yaklaşmış. 2007-08 krizinde yüzde 4’e düştükten sonra 2010 yılında yüzde 5’in biraz üzerinde seyretmişti. Son dönemde petrolle bağlantılı harcamaların artış oranı yükselse de Amerikan tüketicisinin en düşük gelirli kesiminde bile artık eskisi kadar önemli değil. (b) ABD ekonomisinde petrol tüketimiyle GSYH büyümesi arasındaki ilişki çoktan değişmiş durumda. II. Dünya Savaşı sonrası hızlı büyüme döneminde petrol çok önemliydi ve GSYH-petrol tüketimi (talebi) ilişkisinde eğim 1,2 idi. Yani GSYH yüzde 1 artacaksa petrol tüketiminin yüzde 1,2 artması gerekiyordu. 2000’lere yaklaşırken bu oran neredeyse eski oranın 1/3’üne kadar gerilemişti. (c) ABD petrol rezervleri zamanla artmış durumda ve ABD’de petrol arzı talebin üzerinde seyrediyor. ABD’nin açık ara dünyadaki en büyük petrol üreticisi olmasıyla beraber ihracatı artmaya başladı. Artık ABD için önemli olan mesele petrol fiyatlarının düşmemesi çünkü ABD üretiminin hızlı artmasıyla birlikte petrolde küresel arz fazlası var. Demek ki petrol ABD ekonomisi için içeride eskiden olduğu kadar önemli değil ancak önemli bir ihracat kalemi olmaya doğru gidiyor ve küresel arzın kontrol edilmesi gerekiyor ki fiyatlar fazla düşmesin ve petrolün ekonomik ömrü bitene kadar bir 30 yıl daha bu sektör iş yapsın.
Bu iki ekseni bağlarsak acaba İran’ın içe dönmesi ve İsrail’e tehdit oluşturmamayı kabul etmesi karşılığı arzı artırmasına izin verilir mi yoksa ABD İran’ı petrolde devreden –yeniden çünkü zaten birkaç yıl öncesine kadar durum buydu- çıkarır mı? İran süre alabilir mi?