Türkiye geçen yıl 45,2 milyar dolar cari işlemler açığı verdi. Bu açıkta 52,7 milyar dolarlık enerji ithalatı önemli rol oynadı. Yani eğer enerji ithalatı olmasaydı Türkiye 7,5 milyar dolar cari fazla verecekti. Bu yıl ise muhtemelen 9-10 milyar dolar gibi geçen yılın dörtte birinden bile az bir cari açık ile kapatacağız. Enerji hariç dengede ise hatırı sayılır bir fazla olacak ama pratikte enerji hariç bakmanın çok bir faydası yok çünkü büyümek ve üretmek için bu kadar enerjiyi dışarıdan ithal etmek zorunda olduğumuz da bir gerçek.
Yine de dış dengedeki olumlu gelişmede ekonomideki yavaşlamanın yanı sıra küresel enerji fiyatlarındaki iyi huylu seyrin de etkisi büyük. Gelecek yıl bu olumlu etkiyi daha fazla hissedeceğiz çünkü petrol piyasasındaki arz, talep ve rezerv yani fiyatları belirleyen üç temel faktördeki gelişmeler bize fiyatların 2025’te daha da aşağı gelebileceğini gösteriyor.
Geçen hafta Uluslararası Enerji Ajansı’nın bir öngörüsü açıklandı. OPEC+ tarafından başlatılan üretim kısıntıları devam etse bile küresel petrol arzı 2025 yılında küresel petrol talebini aşacak. Bu beklenti analistler arasında oldukça yaygın. Halen 70-75 dolar arasında seyreden Brent petrolün varil başına fiyatının önümüzdeki dönemde 40 doların bile altına inebileceği tahminleri yapılıyor. Belki bu tahminler biraz abartılı gelebilir ama çok büyük bir jeopolitik şok olmazsa önümüzdeki dönemde şimdikinden daha düşük fiyat göreceğiz. Bir jeopolitik şok durumunda ise yükselen fiyatların kısa bir süre sonra tekrar aşağı geldiğini Orta Doğu geriliminde gördük.
Bu gelişmeler bize global petrol piyasalarında yeni bir dönemin başladığını düşündürüyor.
- Arz tarafında yeni aktörlerin ortaya çıkması ve ABD kaya gazı ve kaya petrolü üretimin artmasıyla yaşanan kırılma, Trump’ın petrol sektörüne yatırımların önünü açma planı ile önümüzdeki dönemde daha da belirginleşecek. Deyim yerindeyse Trump küresel petrol piyasasına elinden geldiğince petrol pompalayacak. Alternatif enerji kaynaklarının ulaştığı seviye de henüz yeterli ölçeği yakalamaktan uzak olmakla birlikte orada da gelişme devam ediyor.
- Talep tarafında da fiyatları baskılayacak olumlu ve bir kısmı kalıcı olan gelişmeler var. Petrolün en fazla tüketildiği ulaştırma sektöründe elektrikli araç kullanımı artıyor. En taze rakamlara göre elektrikli araç ve şarj edilebilir hibrit otomobillerin küresel satışları ekim ayında geçen yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 35 arttı. Hatta Çin’de bu oran yüzde 54’e ulaşmış. Avrupa’da büyüme yüzde 0,8 ile sınırlı kaldı, ancak üst üste ikinci ay yıllık bazda artış gösterdi. Dünyadaki petrolün önemli bir bölümünü tek başına kullanan Çin geçmişte olduğu gibi yüzde 9-10 büyüyemiyor. Hem daha yavaş büyüyor hem çok yenilenebilir enerji kullanıyor.
- Stratejik amaçla tutulan rezervlere bakış da değişti. Bir zamanlar kıyamet kopsa dahi dokunulmayan stratejik rezervlere dokunulmaya başlandı. Mesela 2022 yılında Ukrayna-Rusya gerginliğinin yaratığı fiyat baskısının yumuşatılabilmesi için stratejik rezervler kullanıldı.
Bu gelişmeler bizim gibi petrol ithalatçısı ekonomiler için önem taşıyor çünkü petrolün fiyatı temel makro ekonomik göstergeleri önemli ölçüde etkiliyor. Mesela kaba bir hesapla petrolün varil fiyatındaki her yüzde 10’luk artışın enflasyona 0,6 puan dolayında etkisi var. Aynı şekilde varildeki 10 dolarlık artış ise petrol faturasını ve dolayısıyla cari işlemler açığını zaman içerisinde 4.5-5 milyar dolar dolayında artırıyor. Bizim gibi ithal petrol bağımlısı olan Hindistan hesaplamış; 10 dolarlık artışın büyümeye etkisi onlarda 0.2 puanmış. Bizde de buna yakın bir etki söz konusu olabilir.
Bu oranlar hesaplamalara göre farklılık gösterebilir. Ancak her ne olursa olsun petrol fiyatlarının gevşeyecek olması, yüksek enflasyonu aşağı çekmeye ve dış dengeyi düzeltmeye çalışan ve bunu yaparken resesyona girmeden ekonomiyi götürmeye çalışan bizimki gibi bir ekonomi için fırsat penceresi sunuyor.