Perakendecilik ve sınırları

İlter TURAN SİYASET PENCERESİ

Dünya değişiyor. Güç dağılımı yeniden şekilleniyor. Eğer günümüzden elli yıl ötesine bakacak olursak, mevcut düzenin bir hayli değişmiş olacağından kuşkum yok.  Hatırlanacağı gibi, İkinci Dünya Savaşından sonra dünya Doğu ve Batı blokları olarak kesin çizgilerle ikiye ayrılmıştı. ABD Batı dünyasının liderliğini üstlendi, bu dünyayı kendi vizyonu yönünde şekillendirdi. Hakim ekonomi durumuna geçti, “özgür dünya” tabir edilen topluluğun ekonomilerinin hangi kurumlar çerçevesinde ve hangi kurallara göre işleyeceğini belirledi. Tek etkin nükleer güce sahip olduğundan, Batı savunmasını da üstlendi. 

Batı’nın rakibi olan kampın başındaki SSCB, topluluğu bir arada tutmak için güç kullandı. İktisat alanında başarılı olamadı. Güvenlik alanında bile Batı’nın geliştirdiği silahların muadilini geliştiremedi. Sonuçta çöktü, çökerken de artık dünyanın liberal demokrasilerle yönetilen piyasa ekonomileri olacağı gibi yanlış bir izlenimin doğmasına vesile oldu. Ancak, kısa süre içinde bunun bir rüyadan ibaret olduğu görüldü. Çin hızlı bir yükselme kaydetti. Birçok gözlemci küresel sistemin gelecekte Amerikan-Çin rekabeti tarafından şekillendirileceğini ileri sürdüler.    

Bu süreç içinde önemli bir gelişme de oldu. Batı güvenlik camiasının artık Sovyet tehdidinin sona erdiğini düşünen üyeleri Amerika’dan daha bağımsız dış siyasetler izlemeğe başladılar. Tahmin edilebileceği gibi, Doğu-Batı rekabetinin yoğun olarak cereyan ettiği dönemlerde İttifak üyeleri Amerikan dış politikasına uzak düşen dış siyasetler izlemekten çekinmişlerdi. Güvenlik bakımından ABD’ye bağımlılıkları azalınca, daha özgürce hareket etmeğe başladılar. Birleşik Devletlerde de benzer düşünceler ortaya çıktı, savunmaya çok kaynak ayrıldığı, ittifakin diğer üyelerinin savunmaya daha fazla katkı yapmaları, hatta tüm maliyetini kendilerinin karşılaması gerektiği ileri sürüldü.

Her ne kadar, gelecekteki dünya sisteminin nasıl şekilleneceğini bilmesek de, eski düzenin devam etmeyeceğini ileri sürebiliriz. Pekiyi, değişim ülkelerin dış politiklarında ne gibi etkiler doğuracaktır? Kanaatime göre, eğer bir ülke gelecekte tercih serbestisini  korumak istiyorsa, dış siyasetini bir miktar “perakendeci” bir yaklaşımla yürütmesi adeta zorunludur. Bundan kastım, bir ülkenin dış siyasetini yaparken hesaba katması gereken hususları görmezden gelmesi değil, mevcut durumun kısıtlamalarına karşı bir miktar daha duyarsız davranabilmesidir. 

Örneğin, Soğuk Savaş esnasında Batı İttifakının üyeleri Amerika’nın kurduğu evrensel iktisadi düzenin diğer üyelere nazaran kendisine daha iyi hizmet ettiğine şahit olmuşlardı. Amerikan dolarının uluslarası parasal mübadele birimi olarak kullanılması buna iyi bir misal teşkil ediyor. Amerikalılar sadece ülkelerinden çıkan külliyetli miktarda doların başka ülkeler arasında el değiştirmesi nedeniyle hiçbir zaman Amerika’ya talep olarak geri dönmemesinden sağladıkları fayda bir yana, ayrıca diğer ülkelerin para hareketlerini izliyor ve denetleyebiliyorlardı çünkü bütün dolar işlemleri sonunda Amerikan bankalarından geçiyordu. Bazı ülkelerin uluslarası ticarette başka para birimleri kullanma girişimlerinin, hatta takasa başvurmalarının, pek başarılı olmasa da, nedenleri anlaşılabilir. 

Amerikanın mevcut sistemden sağladığı imkanlar iyi biliniyor fakat Batı ittifakı üyeleri ABD’ye alenen meydan okumaktan uzak duruyorlar. Çünkü Amerika’nın görünebilir gelecekte liderlik konumunu koruyabileceğini kestirmekten öteye, dünya siyasetinde uzun dönemde gerçekleşebilecek bir saflaşmada da yine Amerika ile ortak olacaklarını düşünüyorlar. Bu verilerin ışığı altında, Batı ittifakının çoğu üyesi genellikle Amerika’yı doğrudan karşısına almayan ama her zaman Amerikan çıkarına uymasa da kendi çıkarına daha uygun politikalar izliyorlar. 

Benim bu noktaya kadar yürüttüğüm mantık makul bulunursa, o zaman ülkelerin dış siyasetlerinde “kısmi perakendecilik” yapmalarının nedenlerini tanımlamak pek zor olmayacaktır. Dikkat ederseniz, burada devlet davranışlarını tanımlamak için “kısmi” ifadesini kullanıyorum. Batı dünyasının parçası olan ülkeler, bu dünyadan uzaklaşmaya çalışmıyorlar, fakat dünyayı Amerika’nın daha mütevazi, kendilerinin ise daha kapsamlı bir role sahip olacağı biçimde yeniden tanımlamaya çalışıyorlar. 

Ancak, Batı Bloku’nın bir üyesi var ki dağınık, tahmini olanaksız bir dış siyaset izliyor, her işine perakendeci biçimde yaklaşıyor. Böyle davranınca, ne müttefikleri ne de müstakbel dostları kendisine güven duyuyorlar, inandırıcılığı kalmıyor. Daha da kötüsü, sürekli siyaset değiştirilince herhangi bir siyaseti yok diye de düşünülebiliyorlar. Ben fazlasıyla iyimser olduğumdan olacak, bu ülke liderinin burada dile getirilen türden düşüncelerden haberdar olabileceğini, tamamen perakendeci davranmanın ve bunun sonuçlarının olumsuzluklarını değerlendirebileceğini ümit etmeğe devam ediyorum. 

Tüm yazılarını göster