Perakendeci ilişkiler yaklaşımı Türkiye’ye duyulan güveni zayıflatmıştır

İlter TURAN SİYASET PENCERESİ

Yakın zamanda izlediği dış politikanın doğurduğu tahribatı tamir etmek için Türkiye’nin ciddi bir çaba gösterdiği sır değil. Geçmişte komşu bölgeler ülkeleri ile iyi ilişkileri olan ve birçoğu için ilham kaynağı bir model oluşturan ülkemiz, şu anda yalnızlığa mahkum edilmiş durumdadır. Eski dostlarıyla arası bozulmuş, yeni dostluklar geliştirememiştir. Arap Baharı’nın Ortadoğu’da değişimin kapısını açarak Türkiye’ye Müslüman Kardeşler’in öncülüğünde bölgesel lider olma fırsatı sunduğu varsayımı üzerine bina edilen ümitler çökmüştür. Hükümetimizin on yılı aşkın süredir izlediği dış siyasetin gözden geçirilmesi ve değiştirilmesine karar verdiği anlaşılmaktadır.

Değişikliğin bazı olumlu sonuçlarının şimdiden görülmeye başlandığını söylemek mümkün. Türkiye ve İsrail karşılıklı büyükelçi atıyorlar. İleri gelen bazı Batı Avrupa ülkeleri temsilcilerinden sonra  BAE ve Suudi Arabistan’dan bazı önemli şahsiyetler ülkemizi ziyaret ettiler. Türkiye, Ukrayna tahılının dünya piyasalarına ulaşması için varılan Rus-Ukrayna anlaşmasının mimarı olarak görülüyor. Bunlar ve benzeri başarılar memnuniyetle karşılanabilirse de, işler Türk hükümetinin umduğu sürat ve keyifle ilerlemiyor.  Bu tespitin en canlı örneği Suriye’dir. Türkiye Esat rejimi ile ilişkilerin iyileştirilmesine yakın ilgi duyduğunu ifade etmiş olmakla beraber, kat ettiği mesafe dikkati çekecek düzeyde değildir. Türkiye’nin sınırları boyunca güvenliğini sağlamak için kurmaya çalıştığı güvenlik bölgesindeki konumunu güçlendirmek maksadıyla askeri müdahalede bulunabileceği tehdidine ise Rusya, ABD ve İran ayrı ayrı karşı çıktıklarından, bu operasyonun gerçekleştirilme ihtimali zayıftır. Benzer bir biçimde, Doğu Akdeniz’de deniz altındaki fosil yakıt kaynaklarını geliştirerek, ürünü Batı Avrupa’ya satmayı öngören beşli ülkeler grubu da işbirliğini aksatmadan sürdürmeye gayret ediyor.

Acaba komşularıyla ilişkilerini yeniden inşa etme ve eski dostlarıyla ilişkilerini canlandırma girişimleri neden Türkiye’nin ümit ettiği kadar kolaylıkla ilerlememektedir? Bu soru çeşitli gerekçelerle yanıtlanabilirse de, üç gerekçenin önde geldiği söylenebilir. İlk olarak, Türkiye komşuları ve dostlarıyla ilişkilerini zedelerken, artık Türkiye’ye eskisi kadar güvenemeyeceklerini düşünen bu ülkeler yeni ilişkiler geliştirdiler, yeni gruplar oluşturdular. Şimdi Türkiye dış siyasetini değiştirmeye başlayınca bunların tümünü terk ederek birdenbire Türkiye ile ilişkilerini iyileştirmeye yönelemezler. Oluşmuş çıkarları yanında inandırıcılıklarını da korumak isteyecekler, Türkiye’nin ilişkilerin iyileştirilmesine ilişkin üvertürlerine olumlu yaklaşmanın gerektiği konusunda ortaklarını ikna etmeye çalışacaklardır.  Kısacası, Türkiye  ile ilişkilerin düzelmesi olasılığı güçleniyor diye, komşuların ve eski dostların, aradan geçen zaman içinde geliştirdikleri ilişkileri ve kurdukları bağları bir yana bırakarak Türkiye ile yakınlaşmaya yönelmeleri beklenmemelidir.

Gelelim ikinci hususa. Türk dış siyasetinin gözden geçirildiğine ilişkin güçlü göstergeler varsa da, henüz Türk dış siyasetinin yeni bir yola girdiğine ilişkin yeterli kanıt yoktur. İster komşuları ister diğerleri olsun, Türkiye’nin dış siyaset alanındaki girişimlerinin şu anda karşılaştığı güçlükleri aşmak için attığı geçici adımlar mı, yoksa istikrarlı bir değişimin ilk adımları mı olduğu konusunda  kararsızdırlar. Değişikliğin sistematik ve kararlı olduğundan emin olmadıkları sürece, Türkiye’nin üvertürlerine ihtiyatla yaklaşacaklardır. Bu durumda, samimi bir değişim yaşandığını kanıtlama sorumluluğu Türkiye’ye aittir; şu ana kıyasla kendisine daha fazla güven duyulmasını sağlayacak bir ortamın oluşmasını sağlamak mecburiyetindedir.

Böylece üçüncü hususa da gelmiş bulunuyoruz. 2008’den başlayarak Türk dış siyasetinden sorumlu olanlar geçmişte yönü belli ve istikrarlı olan bir siyasetten uzaklaşarak, eylemlerini iyi tanımlanmış bir tercihten ziyade perakende kazanç anlayışına göre şekillendirmeye başladılar. Bu tercih değişikliği bir kısım kısa vadeli, hatta bazı uzun vadeli kazançlar sağlamış olabilirse de, uzun süreleer sonunda inşa edilmiş ve yüksek tahmin edilebilirlik sağlayan karşılıklı bağları da zayıflatmıştır. Birbiriyle yoğun ilişkileri olan devletler çoğu zaman aralarında kalıplaşmış ilişki örüntüleri geliştirirler; yani ilişkilerini bir dizi kurala, belki de daha doğrusu davranış kodlarına bağlarlar. Komşularının, dostlarının hatta rakiplerinin neler yapacaklarını veya yapmayacaklarını oldukça güvenilir bir şekilde tahmin etme imkanı elde ederler. Böylece ilişkileri istikrar kazanır, rakipleriyle bile bir bakıma karşılıklı güven teessüs eder. Türkiye’nin dış siyaseti giderek perakende eylemlere kaymaya başlarken, dış siyaset yapımcıları bu tercihlerinin kalıplaşmış ilişki örüntülerine ne oranda zarar verdiğini göremediler. Çıkar kavramının ilişkileri düzenlemekte yeterli olacağını düşündüler. Karar verme sürecinin karşı tarafın gelecekteki muhtelif davranışlarını da hesap etmeye çalışan bir çerçevede cereyan ettiğini idrak edemediler. Sonuçlar ise pek olumlu gözükmüyor. Türkiye dış siyasetine yeni bir yön vermeye çalışırken, kimse ülkemize güven duymuyor. Siyasetin gerçekten değişmekte olduğunu değişik yollardan tekrar tekrar teyidini istiyorlar. Dış siyasette perakendeci yaklaşımlar Türkiye’ye duyulan güveni zayıflatmış ve ülkemizi yalnızlığa itmiştir.

Tüm yazılarını göster