Bu konuda söylenmesi, daha doğrusu yazılması gereken çok şey var. Çünkü yukarıda da belirttiğim gibi; perakende hem büyük, hem önemli ve hem de hakikî bir reel sektördür. Fiilen deneyimlenebilen, öngörü ve deneyimlenenin sonucunun çok hızlı alınabildiği bir sektörün ekonomi ile olan etkileşimini geniş olarak incelemek, incelemeye değer bir konudur.
Sektörün büyüklüğü hakkında 2020 yılına ait bilgilerle hareket edelim. Bunun nedeni sektörün COVID salgınından ne derece etkilendiğini daha iyi görebilmek… Sektör büyüklüğünün (Türkiye) en belirgin ölçeği sektörün toplam cirosunun 1,5 trilyon TL olmasıdır. Son beş, altı yıla bakıldığında yıllık ortalama büyüme oranı %17’lerdedir. Sektör GSYH’nin takribi olarak %20’sini almaktadır. Ciro hacmi açısından Türkiye’de ilk beşte yer alır. Sektörün sağlamakta olduğu istihdam hacminin 2,5 milyon çalışan olduğu bilinmektedir. Bu da ülke istihdamının yaklaşık %10’udur.
Bu sayısal değerlere bakıldığında perakende sektörünün Türkiye Ekonomisinde ne derece önemli olduğu, gayet net olarak anlaşılmaktadır. Sürekli gelişme gösteren bu verilerin gösterdiği sektör büyüklüğü, sektörün çapı diyelim, sadece verilerle değil, verilerin yanı sıra ayrıca yaşanarak, deneyimlenerek de hissedilmekte… Bunlara ek olarak perakende sektörü, etki-tepki ilişkisinin en hızlı görüldüğü reel sektör olarak da özel yeri olan bir sektördür.
Ekonomik krizler ve COVID salgını ekonomileri ve ekonomilerde yer alan sektörleri 2019 Kasım ortası itibariyle etkilemeye başladı, zaman içinde dozajda değişimler olsa da bu etkileşimin devam etmekte olduğu görülmektedir.
Özetle; perakende sektörü, dünyada ve Türkiye’de ekonomik krizlerden ve COVID salgınından etkilenmiştir.
Bu noktada, perakende sektörünün nasıl etkilendiği, uğradığı kayıplar, krizin yarattığı fırsatlar, maliyetleri, krizin evreleri vb hususları konuşmanın bu aşamada artık pek yararlı olacağını düşünmüyorum. Bunları aşama aşama, gün be gün, hep birlikte yaşadık, gördük ve deneyimlerimiz arasındaki yerlerine koyduk. An itibariyle sorun ve konu; düne değil, yarına bakmak üzerine kurulmalı…
COVID sonrası yapılacaklar, hattâ bundan da önemlisi COVID sonrası yapılacaklara nasıl hazırlanılacak, sektörün bu konudaki çalışmaları, görüşler ve yaklaşımlar nasıl gelişiyor daha yüksek derecede önemli…
Bu aşamada, perakende sektörünün tam anlamıyla bir müşterek karar veremediğini görüyoruz. Biraz daha açık ifade edelim; yılların sektörü; üretiminden, tedarikçisine, mağazacısından AVM yatırımcı/işletmecisine, kiralamasından dekorcusuna velhasıl sektörün A’dan Z’ye tüm birimleri için, kısa sayılabilecek bir süre içinde bu derece radikal kararlarla, tamamen geleceğin sektör hayallerine ulaşması öyle kolay ve hızlı değil. On binlerce mağaza, yüzlerce AVM ve diğer tüm yatırımlarıyla perakende sektörü mağazacılıktan, bire bir alışverişten hemen vaz geçemeyecektir. Sadece bu konuyu yeni formatına sokarak şekillendirebilir, transformasyona kademeli olarak girmeyi düşünebilir.
O halde;
Sıkça sorulan birkaç soru;
Çeşitlendirmek, listeyi uzatmak tabii ki olanaklı… Evet, sektör ciddi zarar görmüş, krize yakalanmama ve krizden çıkış alternatiflerini denemiştir. Bazı uygulamalarda son derece başarı sağlamış, yeni fırsatlar yaratmış ve sonuçta hasar almakla beraber dönemin güçlükleriyle genelde başarılı sayılabilecek düzeyde mücadele vermiştir.
COVID salgınının başlamasıyla sektörün genel yapısına kısaca bakıldığında, özetle görülen hususlar aşağıda yer almaktadır:
COVID sonrası artık eski normale dönüş olmayacağı son derece net olarak kabul edilmiştir. Yeni normal olarak adlandırılacak yaşamın yeni kuralları; COVID döneminde edinilen deneyimlerin ışığında belirlenen, hazırlanan yeni kurallar olacaktır.
Bunları açıklarken; esasen her zaman çok önemli olan ve derslerimde, yazılarımda, konuşmalarımda mutlaka bahsettiğim eşkenar üçgenli tanımlamadaki Mağazalar-AVM’ler-Müşteriler köşelerinin (unsurların) yeni taleplerini ve bu taleplere karşı yapılan çalışmaları anlatacağım.
Daima; işin özü satıştır ve satışın gerçekleşmesi öncelikle müşteri noktasında başlamalıdır sözünden hareketle yeni tip tüketicinin taleplerini, önceliklerini, tercihlerini ve isteklerini özetlemek yararlı olacak…
COVID salgını ile beraber perakende tüketicisinin uğradığı bazı değişiklikler oldu, bazı yenilenmeler gündeme geldi.
On-Line sipariş ve adrese teslim alışveriş müşteride yeni bir hızlı olma isteği yarattı.
Ödemelerde kredi kartı kullanımı, kampanyalar, kampanya çeşitliliği, az miktarda alışverişin sık periyodlarda yapılması, sürekli tazelik-yenilik, stoklama gereği duymamak da bu yenilenmelerin başlıcaları.
Bunlara alışan ve bu kolaylıklardan yararlanma olgusu; bir taraftan zamanı başkaca alanlarda değerlendirebilme fikrini verdi (i.e. Spor yapma, yürüyüş vs…) buna karşılık alışverişin neden olduğu sosyalleşmeden yoksun kalmak da işin şikâyet edilen tarafı oldu.
Bu noktalardan bir motto çıkarmak mümkün;
En kaliteli ürünü (Hijyen standartları dâhil)
En kısa zamanda
En iyi fiyata
Sunan satıcı kazanır… Müşteri artık bu 3, hattâ 4 özelliğin bir arada olmasında kararlı ve ısrarlı…
Bu süreçlerin AVM tarafına bakıldığında, perakendeciliğin son yıllarının önemli yatırımlarına sadece yatırım olmaları bakımından değil, toplumun çok çabuk alıştığı alışverişin merkezleri olduğu da görülmektedir. 1988 den itibaren Türkiye, Galleria ile başlayan II. Dönem (Kapalı Çarşı – 1461) organize perakendecilik tarzını benimsemiştir. Ancak COVID, AVM’lerin de çalışmalarını perakende sektörünün en az diğer birimlerinde olduğu kadar negatif anlamda etkilemiştir.
Esasen bu süreç; AVM’ler, mağazalar, tedarikçiler ve diğer unsurlarla birlikte, bankaların da katılımıyla çözümlemede bir noktaya getirilebilinir. AVM yatırımlarının kredi borçları konusuna yukarıda kısaca değindiğim için burada ayrıca detay verme gereği duymuyorum. Ancak bir şekilde belirli koşullardaki AVM’lere destek verilmesinin uygun olacağını düşünüyorum.
Sektörde COVID pandemisinin de gelmesiyle, zaten var olan ve iyi gitmeyen ekonomik durumun daha da bozulduğunu hep birlikte gördük, yaşadık. Her şey bu derece ve sadece kötü müydü? İyi olan bir şey yok muydu?
Vardı elbette ve halâ da var…
Nedir?
Lojistik, kargo taşımacılığı, adrese teslim dağıtım vb. alt segmentler perakende sektörüne bir başka hareketlilik, başka bir ivme ve çeşitlilik getirmiştir. Aslında söylediklerim yeni bir şeyler değil. Zaten var olan konular. Ama bu derece göz önünde olmayan, ancak servis verilmediğinde ortaya çıkan segmentler.
Bu noktada hemen belirtilmesi gereken en önemli unsur; diğer birçok çalışmada olduğu gibi tam bir bütünleşme (Entegrasyon) şartıdır. Bu entegrasyon, esasen koordinasyonun da en temel unsurudur. Özetle çalışmaların belirli bir eşgüdüm içinde senkronize hâle getirilmesinden müşteri de, perakendeci de, sonuçta perakende sektörü de kazançlı çıkacaktır. Yapılması gereken de budur…
Perakende sektörünün maliyet yapısı, kaynakları, kaynaklarını kullanım metotları diğer birçok sektörden, işkolundan farklıdır. Gelenekselleşmiş bir yapı olmanın getirmiş olduğu bu durumdan zamanında ve süreçlerinden geçerek sektörün yönünü revize etmesi, COVID sonrası yeni normale dönüş fırsatının değerlendirilmesi için şarttır.
Sektörün İK tarafı (HR) ve eğitim tarafın biraz volatilitesi yüksek yönleridir. İK’da yüksek sirkülasyon, eğitimde yetersizlik ana problemler arasındadır. Önemli olan, perakende sektörünün dinamizmini artırmak, daha canlı bir yapıya dönüştürmek ve bu iç dinamikleri sürekli olarak verimlilik ölçüm sonuçları doğrultusunda yönetebilmek, geliştirebilmektir.
Bir şekilde, ama kesinlikle perakende sektörüne kamu sektöründen de, özel sektörden de ölçülü destekler verilmesi, teşviklerin artırılması artık mutlaka gereklidir. Önemli ve kapasiteli bir sektör, asla ihmâl edilebilir konumda bırakılmamalıdır ki ülke ekonomisinde de beklenen ölçülerde katkı sağlayabilsin.
Perakende sektörü, daha esnek koşullarda bir çalışma düzenine girmeli, desteklenmeli ve bu doğrultuda geliştirilmelidir. Pazarlama yönlendirmeli (Marketing driven manufacturing) bir üretimin, hızlı devinimli bir satışa dönüştürülmesi için yapılması gerekenler var. Perakende sektörünün sağlıklı bir büyüme ve bunun sürdürülebilir bir süreç olması önemli ve gereklidir.
Geçtiğimiz günlerde bir youtube kanalında “Tükeniyor muyuz, tüketiyor muyuz” konulu bir çalışmaya konuşmacı olarak katıldım. Şunu net olarak gördüm; insanlar hızlı bir şekilde ve artık COVID pandemisinin de ekonomi krizinin de sone ermesini istiyorlar. Bir anlamda tükenmek burada, diğer taraftan da sosyal yaşamın daha fazla evde kalarak asosyalliğe dönüşümüyle de tüketiyoruz kısmını burada görüyoruz. Bunları benzer şekilde yapılan anketlerde de aynı konular işleniyor. Sonuç olarak iki önemli kriz unsurunun daha önemli, yaşamsal önemli olanı; COVID -19 pandemisi artık sona yaklaştı, bitiyor… Bir de ekonomik krizler sonuçlandırılabilse…
Son dönemde dünya ekonomilerinin, küresel ekonomilerin mücadelelerinde en yoğun biçimde görülenler; Brent Petrolün $ 114 mertebesinde işlem görmesi, güçlendirilmesine gayret gösterilen ABD Dolarının ABD’deki enflasyonun kontrolüne bağlı olarak şimdilik yüksek değerlerde olsa da henüz sağlam bir konuma getirilememesi, BitCoin değerlemelerinde birçok ekonomik anlamda tatsızlıkların olması ve buna bağlı olarak zarara neden olan fiyatlamalar, pazardan çekilmeler ve benzeri sorunlar görülmektedir.
ABD enflasyonunun (CPI) bazında %8’leri aşması, bunun devamı başta hazine olmak üzere FED ile beraber finans kuruluşlarını endişelendirmektedir. FED Başkanı J. Powell yıl içinde enflasyonla mücadele çizgisinde gereği doğrultusunda politika faizi artışı yapacaklarını net olarak açıkladı. Sadece FED değil, ECB (European Central Bank – Avrupa Merkez Bankası) de enflasyonist baskı altında faaliyetlerini yürütmekte.
Yazımın tamamlanmak üzere olduğu gün, (26.5.2022) TCMB Politika Faiz Oranı’nı 5. kez %14 mertebesinde sabit tuttu. Açıklama yapıldığında; Dolar/TL kuru 16.37’ler mertebesindeydi ve TL deki değer kaybı devam ediyordu.
Netice itibariyle faizleri bir şekilde önce düşürmek ve sonra da yarım yıla yaklaşan süredir sabitlemekle elde edilen; TL’nin yabancı paralar (YP) karşısında değer kaybının devam etmesi, enflasyonun artması, CDS puanının 728 ler düzeyine gelmesi, güven unsurunun yok olması, carî açığın devamı, işsizliğin artarak süregelmesi, dış ticaret açığının bir türlü kapanamaması, hiperenflasyondan sonra stagnasyon ve stagflasyon süreçlerine geçilmesi ekonominin rotası üzerindeki yaşanan zorluklardır. Bunların tamamı maalesef var olan, yaşanan ve saptanan, devletin resmi organı TÜİK tarafınca da yayınlanan gerçeklerdir.
Ekonomik kriz, ekonomik buhrana dönüşmektedir. Bu aşamada, bu aşamadan sonra alınması gereken önlemlerle yapılması gereken işlerin bir an evvel çözüm olarak ortaya konması, hızla tartışılması, demokrasi içinde, iktisat disiplini içinde analiz edilenlerin doğru biçimde yapılması gerekmektedir. Zamanlama olarak da her geçen gün, özellikle ekonomide alınacak önlemlerin işlevselliği bakımından kayıp zaman olarak değerlendirilmek zorundadır.