Bu tarihlerde, açık pozisyonları olan bazı kişi ve kurumların dışında birçok şirket yılı kapatmış olur. Oysa bu sene, yılın son ayının tam ortasında çok zorlu ve gergin günler yaşadık! Gerçekten ne haftaydı ama!... Ekonomi gündeminde yok, yoktu!...
Önemli kararlar
Yurt içinde hepimizi yakından ilgilendiren asgari ücret ve dövizle sınav vermemize neden olan yılın son faiz kararları alındı...
Dışarıda, Amerikan Merkez Bankası FED, beklendiği gibi faizlerde bir değişikliğe gitmedi. Ancak, kademeli olarak azaltmaya başladığı tahvil alımlarının sonuna yaklaştıklarının ve önümüzdeki iki yıl içinde üçer kez, toplamda altı kez faiz arttırma kararı aldıklarının altını çizdi. “Enflasyon geçicidir” söyleminden vazgeçerek bu olguyu kabul etti. Bunun nedeni olarak da Omicron varyantını öngöremediklerini belirtti.
FED’in takvimine göre, önümüzdeki yıl nisan ve mayıs aylarında ABD’de faiz artışlarının başlayacağı anlaşılıyor. Bu arada İngiltere Merkez Bankası BOE, bir sürpriz yaparak, küçük bir artış gerçekleştirdi
bile... Aynı hamleler, önümüzdeki aylarda Avrupa Merkez Bankası’ndan da bekleniyor...
Faklı ekonomilerde alınan bu kararların bizi ilgilendirmediği düşünülebilir. Hatta ekonomi yönetiminden, bu tip serzenişlerde bulunulduğuna da tanıklık ediyoruz. Ama ne yazık ki, işin aslı öyle değil! Yurt dışında alınan bu kararlar, dünyanın yaşadığı küresel salgın sonucunda, özellikle de ertelenen talep artışından kaynaklanan enflasyon sonucu alınmaktadır. Dışa bağlı bir ekonomi için, içeride alınacak birçok kararın gerekçesi de olabilir, pek ala. Dolayısıyla en az içeride aldığımız kararlar kadar önemlidir. Dikkatle izlenmelidir!
Yanlış çıkarımlar
Peki, hemen hemen tüm ülkeler enflasyon nedeniyle faiz artışı yaparken, Türkiye neden bilinçli olarak faiz indirimlerine gidiyor? Kendi parasını neden bu kadar değersizleştiriyor? Cevabı artık biliniyor, Türkiye ucuz emek cenneti haline getirilmek isteniyor! Fakat yıllardır sürdürülen bu ekonomi politikasının hiç de düşünüldüğü gibi gelişmediği, son aylarda yaşadığımız büyük yıkımdan anlaşılıyor. Sadece emeği ucuzlatarak, avantajlı üretim yapmanın mümkün olmadığını ekonomistler, çalışanlar değil sanayiciler ve ihracatçılar da vurguluyor. Bırakın hammadde maliyetlerindeki döviz kaynaklı yükselişleri, yapılan asgari ücret artışından dolayı personel çıkarmayı düşünenler bile olduğu gözleniyor. Ülkede geldiğimiz son nokta bu! İşveren de, işçi de şikâyet ediyor! Dahası, yeni Hazine ve Maliye Bakanı Nebati, emekçinin tüm varlığının aldığı maaşı olduğunu unutup; “En fazla neyini kaybedersin? Ben her şeyimi kaybederim” diyerek, yakınmada zirve yapıyor!
Bu söylemden hareketle birçok ekonomist, bakanın durumun fakında olduğu çıkarımında bulundu.
PPK’nın bu toplantıda faiz indirimi yapmayarak “pas” geçebileceği romantizmine kapıldı. Tabi ki, doğru olan faiz indirimlerine ara verilerek, “pas” geçilmesiydi. Ancak ekonomi yönetimi, her zamanki gibi “pes” dedirtecek bir karara daha imza attı! Faizi 100 baz puan daha düşürdü! Böylece, negatif reel faizden kaçan vatandaş, yine dövize, altına, hisse senedine yönelerek, varlığını koruma telaşına düştü!
Rüya bitti!
Türkiye, uzun yıllar gerek ABD ve gerekse Avrupa Merkez Bankaları’nın aldığı parasal genişleme kararından nemalandı. Döviz kurlarının uzun yıllar kıpırdamaması, krizlerin teğet geçmesi, ekonomimizin şahlanmasından değil, dünyadaki para bolluğundandı…
Şimdi rüya da, deniz de bitti! Türkiye para bolluğunda doğru planlama yapamadı. Gelen kaynakların çoğu inşaat sektörüne aktarıldı. Konut üretimi artmasına rağmen fiyatlar sürekli yükseldi. Bir dönem faizlerin tek hanelere çekilmesi bile konut stoklarını eritmeye yetmedi. TÜİK verilerine göre geçen Kasım ayında, bir önceki yılın aynı ayına oranla yüzde 59’luk bir artış var. Fakat bir önceki yılın Ocak-Kasım dönemine göre yüzde 9,2’lik bir azalma söz konusu hala. Şimdi ise umutlar dövizin anormal yükselişinden dolayı yatırımların konuta yönelmesine kaldı. Ancak bu beklentinin de boşa çıkacağı ortada. İnşaat maliyetleri henüz döviz artışı başlamadan yükselmeye başlamıştı ki; TCMB Ekim ayı verilerine göre, konut fiyat endeksi, bir önceki yılın aynı ayına oranla yüzde 40 artarak rekor kırdı. Bu da bize, stoklarda beklenen erimenin, düşünüldüğü kadar kolay olmayacağını gösteriyor.
Yaşadığımız tüm bu aykırılıktan, önümüzdeki yıllarda elimize, kalıcı bir enflasyon, değersiz bir Türk Lirası ve yoksullaşan halk yığınları kalacağa benziyor!