Parmak izinin fendi yolsuzluğu yenecek mi?

Kerem ÖZDEMİR KEREM İLE İŞİN ASLI

Eskiden okuması yazması olmayanlara parmak bastırılırmış. O parmak izini sorgulamak için de kağıt üzerindeki o imzayı bulup doğruluğunu kanıtlamanız gerekiyordu herhalde. Tabii bulabilirseniz. Günümüzde ise parmak izi dijital bir araç olarak, kalemle attığımız ıslak imzaya göre çok daha yüksek performanslı bir doğrulama aracı durumunda.

İnsan ile bilişim sistemleri arasındaki enerji gelecekte birçok masala konu olabilir. Düşünsenize, bilgisayar geliştirilirken ses tanıma teknolojisi bugünkü düzeyinde olmadığı için yazarak iletişim kurmak zorundaydık. Oysa günlük hayatta birbirimizle yazmaktan çok konuşarak anlaşıyoruz. Bugün WhatsApp mesajlaşmasını konuşarak halleden insanları gördükçe, bu olgu tekrar tekrar aklıma geliyor. Yanlış yazmak ve bunu silip ya da üstünü karalayıp doğrusunu yazıya dökmenin yerini ortamdaki gürültü ya da yanlış söyleme nedeniyle hatalı mesaj oluşmasını düzeltmek alıyor. Üstelik bunu yaparken sesli mesaj göndermenin yanında sesi yazıya dökme yöntemini de kullanıyoruz ve böylece örneğin bir toplantıdaki birinin toplantısını bölmeden kendisi ile iletişim kurabiliyoruz.

Bunu ilk günden böyle yapsak daha iyi olmaz mıydı? Olurdu tabii ancak inovasyon ve geliştirme süreçleri maalesef öyle işlemiyor. İnsan zekâsı basit düşünmenin fazileti üzerine nutuklar atsa da her işi en karmaşık ve sıkıcı şekilde halletmeye meyilli. Teknolojik inovasyonun her alanda eşzamanlı gerçekleşmemesi de işleri karmaşıklaştırmaya hizmet ediyor. Bunu kimlik doğrulama araçları için de söylemek mümkün.

Sadakat programlarının dağıtılan kartlardan cep telefonu uygulamalarına evrilmesi sırasında komik bir gelişme yaşandı. Kartlı sistemde sadakat kartımızı okuttuktan sonra kredi kartımızla ödeme yaparken telefona geçince telefon numaramızı kasiyere söylemeye başladık. Bunun basit bir nedeni vardı: Kontrol ekranı kasiyerin önünde olduğu için bütün veriyi onun girmesi gerektiğini düşünüyorduk. Aptalcaydı. Söylerken telefon numarası herkes ya da en yakındakiler tarafından duyuluyordu ve aptal plastik karta göre daha akıllıca bir teknoloji kurarak daha aptalca bir iş akışı kurgulamayı başarmıştık.

Aynı durum vatandaşlık numarası (TCKN) için de söz konusu. Çipin üzerine kaydederek kullanmamız gereken numarayı birbirimize söyleyerek kullanmak kadar aptalca bir yöntemi yarışma ile bulmaya çalışsak herhalde bu kadar başarılısını bulamazdık. Üstelik vatandaşlık numarasını ve doğrulama aracını kullanarak e-devlet üzerinden birçok işlemi yapmak mümkünken bunu yapıyoruz. Kamu otoritesinin sadece TCKN’leri değil, vatandaşlarının bütün bilgilerini çaldırdığı bir yerde bu önemli mi? Sonuçları itibariyle baktığımızda, kamu otoritesinin kendisi açısından bile önemli çünkü güveni ortadan kaldırdığınızda bu tür yapıların hiçbir anlamı kalmaz.

Bu felsefi tartışmayı başka zaman yaparız ama rakamların bize bu konuda söylediği reel ekonomi verileri ile konunun önemini şimdi anlatayım. Daha doğrusu aktarayım çünkü biOnay Kurucu Ortağı Ümit Yaşar Usta ile sohbet ettikten sonra bu konuya vakıf oldum.

Çeşitli haberlerden takip ettiğim ve notlar aldığım konulardan biri olan sağlık sektörü harcamaları ve kötü niyetli uygulamaları da kapsayan toplam maliyet dikkate almamız gereken bir büyüklüğü oluşturuyor. Usta, Kasım 2024’te buluştuğumuzda, “Kişi başına sağlık harcaması 2022’de yüzde 69,8 artarak 7 bin 141 lirayı aştı. Genel devlet sağlık harcamasının toplam sağlık harcamasına oranı yüzde 76,4, özel sektör sağlık harcamasının oranı ise yüzde 23,6 olurken genel devlet alt bileşeni Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) yüzde 44,2'lik bir paya sahip oldu” dedi. Tabii bunları kağıttan okudu ve bana da e-posta ile gönderdi. Yoksa bu kadar kitabî bir konuşma dilimiz yok.

Ben bunun üzerine Aralık 2024 başında açıklanabilen 2023 istatistiklerini eklemek de dahil olmak üzere çeşitli konuların tamamlanması için bu yazıyı yazmadan önce bir süre bekledim. Usta’nın SGK’nın 100 milyar liralık kayıp açıklamasını aktarmasının ardından konuyu biraz daha iyi anlamak için zamana ihtiyacım vardı.

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) Aralık 2024 başında açıklanan 2023 istatistikleri, toplam sağlık harcamasının 2023’te bir önceki yıla göre yüzde 105 artarak, 1 trilyon 244 milyar 237 milyon liraya yükseldiğini gösteriyor. Genel devlet sağlık harcaması yüzde 108,1 artışla 964 milyar 355 milyon lira olurken özel sektör sağlık harcaması da yüzde 95,3'lük yükselişle 279 milyar 883 milyon lira olarak hesaplanıyor. Bu dönemde, genel devlet sağlık harcamasının toplam sağlık harcamasına içindeki payı yüzde 77,5 ve özel sektörünki de yüzde 22,5 oluyor. Alt bileşenlerdeki tablo ise şöyle: Sosyal Güvenlik Kurumu yüzde 42,1, merkezi devlet yüzde 34,8, hane halkları yüzde 17,8, sigorta şirketleri yüzde 2,5, hane halklarına hizmet eden kar amacı gütmeyen kuruluşlarla diğer işletmeler yüzde 2,2, mahalli idareler yüzde 0,6’lık paya sahip.

Rakamlardan biraz başımızı kaldırırsak, 31 Aralık 2023’te tamamlanan 2023 yılının istatistiklerinin Aralık 2024 başında yayınlanması, bu alanın veri yönetiminde ne kadar zayıf olduğunu gösteriyor. Atı alan Üsküdar’ı geçtikten sonra açıklanan veriler, sistemin asıl zafiyet noktasını oluşturuyor. Türkiye’de sağlık sektörünün sürekli bütünlemeye kaldığı değerlendirmesini de yapmak mümkün. Ancak Usta bana göre çok daha naif bakıyor ve 100 milyar liralık kaybın kurtarılacak bölümü ile ülkeye katkı sunmak için elini taşın altına koyuyor.

Ben biraz daha duygusuz bir bakış açısıyla şu verileri de size ve Usta’ya aktarmış olayım:

- Toplam sağlık harcamasının gayrisafi yurt içi hasılaya (GSYH) oranı 2022’de yüzde 4 iken 2023’te yüzde 4,7 oluyor. Cari sağlık harcaması için bu oranlar sırasıyla yüzde 3,7 ve yüzde 4,3.

- Hane halkları tarafından tedavi, ilaç gibi çeşitli amaçlarla yapılan cepten sağlık harcaması ise 2023'te yıllık yüzde 97,2 artışla 220 milyar 914 milyon liraya yükseliyor. Hane halkı cepten sağlık harcamasının toplam sağlık harcamasına oranı ise yüzde 17,8 oluyor.

Sözleşme hukukunun temeli veridir

Bu noktada bir parantez açıp, bu alanda hem cihaz üreticisi hem hizmet sağlayıcısı olarak yer alan biOnay’ın arkasında bulunan ve e-imza ile mobil imza alanında 17 yıllık bilgi birikimine sahip olan Elektronik Güvenlik Altyapısı A.Ş.’nin (EGA) teknolojisi ile ne yapabileceğimizi anlatmak istiyorum.

Babamın insan ilişkileri ile ilgili olarak kullandığı ve o zaman çocuk olduğum ifadelerden biri “Kıyakçılığın sonu ayakçılıktır” şeklindeydi. Yıllar sonra Prof.Dr. A.Çelik Kurtoğlu’ndan sözleşme yönetimini dinlerken bu resim zihnimde canlandı. Kurtoğlu, sözleşmelerin karşısındakini yanıltmaya dayandığını ve sözleşmenin sadece insanlar arasında yapılabileceğini söylüyordu. Buradan benim çıkardığım sonuç, devlet ya da herhangi bir kurum ile sözleşme yapılamayacağıydı çünkü güçler dengesizliği burada hak savunma mekanizmalarını kifayetsiz kılıyordu. Sözleşmenin aldatmaya dayanmasının örneği ise, işe alma ve ücret belirleme konusundaydı. Bir işveren birini işe alırken onun değerinin farkına varmasını engellemeliydi ki, o çalışan daha düşük ücret ve daha asgariye yakın iş koşulları altında çalışsın. Kurtoğlu’na özellikle bu bölümde beni aydınlatması nedeniyle teşekkür etmem gerekiyor.

Usta’nın bana anlattığı ve gösterdiği Kimlik Erişim Cihazı (KEC), SGK’nın kayıplarını azaltmak gibi bir makro ve ilahi hedefin yanında hizmet veren ve alan insanların arasındaki hukuku belirleme noktasında etkileyici bir araç. Görevlinin bir tarafına kendi çipli kimlik kartını taktığı cihazın diğer girişine de vatandaş ya da müşteri kimliğini yerleştiriyor. Herkesin kimlik kartının çipine yerleştirilen özel ifadeyi gören müşteri/vatandaş sistemin güvenilirliğini kanıtlayan bu özel ifadesini ekranda görünce parmak izini parmak izi okuyucuya okutarak sisteme onay vererek işlemini yapıyor. Buradaki parmak izi okutma, hem kimlik tespitini hem de bunun zamanını kayda geçiriyor. Dolayısıyla kartı taşıyanın o anda işlem yerinde bulunduğunu ve işlemin kartın sahibi tarafından gerçekleştirildiğini tartışmasız bir biçimde kanıtlıyor. Bu da sözleşme yapabilme sistemini yani vatandaşlar arasındaki hukukun altyapısını bütün yurt sathına yayabilmek anlamına geliyor. Bu şimdiye kadar hiç görmediğimiz türden hukuka dayalı bir cumhuriyetin temeli olabilir ancak bunu şimdilik ekonomik kaynaklı olarak SGK’da nasıl kullanacağımızı anlatarak kapatayım.

Dolandırıcılığın önüne geçmek için kimlik erişim cihazı (EKC)

SGK, sağlık sektöründe yaşanan dolandırıcılıklar ve kötü niyetli uygulamaların önüne geçilmesini hedefleyen parmak izi ile kimlik doğrulama hizmeti projesini 2 Ocak’ta Ankara’daki 33 özel hastanede başlatacağını açıkladı. Bir ay sürecek pilot uygulamanın başlayacağı hastanelerde KEC ve parmak izi ile hasta kabulü yapılacak. KEC kullanılmayan durumlarda SGK provizyon ve ödeme yapmayacak. Ümit Yaşar Usta’nın kurucu ortağı olduğu biOnay, pilot uygulamaya katılmaya hak kazanan dört firmadan biri ve hem cihaz üreticisi hem hizmet sağlayıcısı olarak bu projede yer alıyor. Pilot uygulamada Kimlik Doğrulama Hizmet Sağlayıcı olarak yer alacak olan dört firmanın ikisi aynı zamanda KEC üreticisi.

SGK’nın 2 Ocak’ta başlatacağını açıkladığı pilot uygulama, ilk olarak Ağustos 2024’te duyurulmuş ve sonrasında önce 15 Kasım’a, ardından 2 Ocak’a ertelenmişti. “Binlerce KEC ile 5 milyondan fazla parmak izi doğrulama işlemi gerçekleştirmiş tek firmayız” diyen Usta, “SGK’da ne yazık ki yıllardır dolandırıcılık yaşanıyor. Bunun son örneği yeni doğan çetesiyle de gözler önüne serildi. Diğer örneklerde ise sahte kimliğe dayalı provizyon işlemi yapılması, başkasının adına muayene olunması veya kötü niyetli sağlık kuruluşlarının fazladan hasta göstererek haksız yere SGK’dan fazla ödeme alması gibi durumlar mevcut. Ancak artık çipli kimlik kartı kullanımıyla parmak izi doğrulaması yapılarak olası sahteciliğin önüne geçmek mümkün” diyor.

Usta, ürün ve servislerinin yaygınlığı konusunda ise, “2022 yılından bu yana Ziraat Bankası, Halkbank, İşbank gibi bankaların yanı sıra Türkiye genelinde 973 tapu ve kadastro müdürlüğünde, yaklaşık 300 noterde, bazı sınav merkezleri, belediyeler, ziyaretçi kabul noktaları ve evlendirme dairelerinde cihazlarımız kullanılıyor” şeklinde konuşuyor.

33 özel hastanenin istediği firmadan ürün temin ederek, 2 Ocak’ ta başlayacağı pilot süresince KEC ve parmak izi ile hasta kabulü yapılırken SGK, KEC kullanılmayan durumlarda provizyon ve ödeme yapmayacak. Bir ay sürecek pilot projenin ardından SGK, KEC’nin, yeni kimliklerin ve parmak izi doğrulamanın hasta kabulünde ne kadar başarılı olduğunu değerlendirecek. Bunun ardından Şubat 2025’te SGK’nın yeni kararını duyurup KEC kullanımını yurt genelinde 1.600 civarı özel sağlık hizmet sunucularına (hastanelere) mecburi hale getirmesi bekleniyor.

Usta, “Uygulamanın amacının özel hastanelerin SGK’dan para almak için sahte provizyon taleplerini engellemek olduğunu belirten Ümit Yaşar Usta, “Örneğin 200 kişinin muayene olduğu poliklinik 650 muayene yapmış gibi veya 90 yatak/gün hizmet veren özel hastane 720 yatak/gün hizmet vermiş gibi SGK’dan para alamayacak. Bu uygulama hayata geçerse, vergi mükellefi tüm vatandaşların SGK üzerinden soygun düzenin önemli bir senaryosu son bulacak” diyor.

Buradaki ifadelerin bir kısmı, pilot projenin 15 Ağustos-15 Eylül tarihleri arasında uygulanacağına işaret eden ifadelerle birlikte geçen yılın ortalarında servis edilen bültende de dile getirilmişti. 100 milyar liralık açığın, bu açığı yaratan sistemi kuranların kolay vazgeçebileceği bir ekonomik büyüklük olmadığı açık. Hafızam beni yanıltmıyorsa geçmişte bilgi yönetim sistemi ile Microsoft ve avuç izi tarama ile Fujitsu bu açığı ortadan kaldıracağını söyledikleri sistemleri kurmuşlardı. Ancak zaman içinde her ikisi de tarihe gömüldü. Şimdilik, umalım bu sefer öyle olmaz diyelim. Çünkü bu ölçekteki bir proje, sadece Türkiye’nin sorununu çözmeye hizmet etmekle kalmayacak; aynı zamanda dünya çapında da değerlendirmeye layık görülerek Türk bilişim sektörünün büyümesine hizmet edecektir. 

Tüm yazılarını göster