Parayı pul etmenin ağır vebali

Tarih, ülke ekonomisini iyi yönetemeyen, devletin iki yakasını bir araya getiremeyen ve sonunda parayı pul ederek milleti isyana sürükleyen hükümetlerin ya da hükümdarların dramatik sonlarını anlatan hikayelerle doludur.

Osman ULAGAY DÜNYA GÖZÜ

Tarih, ülke ekonomisini iyi yönetemeyen, devletin iki yakasını bir araya getiremeyen ve sonunda parayı pul ederek milleti isyana sürükleyen hükümetlerin ya da hükümdarların dramatik sonlarını anlatan hikayelerle doludur.

Osmanlı Devleti zamanında para sistemi altın ve gümüşe dayanıyordu. Devletin bastığı sikkelerin içindeki altın ya da gümüş miktarı paranın değerini belirliyordu. Devletin başı sıkıştığında hükümdar sikkenin içindeki maden miktarını azaltarak değerini düşürebiliyor ve eski sikkeleri düşük değerli yeni sikkelerle değiştirerek fiilen bir tür devalüasyon yapmış oluyordu.  Paranın tağşiş edilmesi deniyordu bu işleme.

Çeşitli kaynaklara göre, paranın tağşiş edilmesi öncelikle devletten maaş alan memurlarının ve yeniçerilerin tepkisini çekmiş, hatta isyanlara yol açmıştı. Parayı pul etmenin vebali büyüktü, bu günahı işleyen sorumlu kişilere verilen cezalar da çok ağır olabiliyordu.

Enflasyona yol açan parayı pul eder

Gelelim günümüze ve Osmanlı Devleti’nin mirasçısı olan Türkiye Cumhuriyeti’ne. Türkiye, Cumhuriyet’in 100. yılına girerken enflasyonu azdırarak Türk Lirası’nı tağşiş etmiş olan bir iktidar yönetiyor bu ülkeyi. Bu iktidarın kabul edilebilir dayanağı olmayan ekonomi politikalarıyla enflasyonu körükledikten ve paramızı pul ettikten sonra, isyan etme noktasına gelen memurlara, emeklilere ve geçinme sorunu yaşayanlara seçim rüşveti dağıtarak kendini kurtarmak istemesi de sonunda devletin açığının büyümesine ve Türk Lirasının değer kaybının sürmesine yol açacak.

Kur Korumalı Mevduat gibi günü kurtarmaya dönük çarelerin maliyeti de her geçen gün yükseliyor. Önde gelen uluslararası finans kuruluşları Türk lirasının ABD doları karşısında değer kaybetmesinin kaçınılmaz olduğunu söylemeye başladı son haftalarda.

Erdoğan ekonomiyi siyasete alet etti

Türkiye ekonomi siyasete alet edildiği için geldi bu noktaya. Cumhurbaşkanı Erdoğan hızlı büyümek için gerekli kaynağı yaratmadan ekonomiyi hızlı büyüterek yandaş kesime iş alanı açma ve bu kesimin siyasi desteğini koruma yolunu seçti. Bunun müjdesi 2017 yılının kasım ayında verildi. Devlet bankaları devreye sokularak kredi bolluğu yaratıldı ve ekonomi canlandırıldı. Ben 2017 yılının kasım ayından itibaren Dünya gazetesindeki haftalık köşemde 100’den fazla yazı yazdım enflasyonla hızlı büyümenin çıkar yol olmadığını anlatmak için ama bir işe yaramadı bu çabam.

Erdoğan 2018 yılının Haziran ayında da dünyada hayret uyandıran meşhur faiz teorisini ortaya attı. Kendini “ekonomist” ilan eden Erdoğan’a göre Türkiye’de Merkez Bankası’nın gösterge faizini  düşürmesi büyüme hızlandıracak, yıllık enflasyon da yüzde 5’e inecekti. Londra’da Erdoğan’ı dinleyen finans dünyasının temsilcileri birbirine baktı onu dinlerken. Türkiye, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Merkez Bankası’nı talimatla yöneterek uygulamaya kolduğu faiz politikası sayesinde Türkiye bir kez daha azgın enflasyon kısır döngüsüne sürüklendi ve bugünlere gelindi. Türk Lirası’nın daha da fazla değer kaybetmesi zorlama önlemlerle önlendi.

 Seçimden farklı bir tablo çıkar mı?

Sayın Erdoğan’ın bu sürecin baş sorumlusu olduğunu herkes biliyor ama unutulmaması gereken bir gerçek daha var. Türkiye’de  toplumun ve iş dünyasının önemli bir kesimi, yüksek enflasyonun paranın pul olmasına yol açtığını ve toplumun ahlakını bozduğunu idrak etmiş değil. Eğer seçmen bunun bir çıkar yol olmadığını nihayet idrak eder ve sürdürülebiir büyümenin enflasyonsuz büyüme olduğunu savunan  muhalefet cephesini iktidara getirirse ortaya farklı bir tablo çıkabilir.

Tüm yazılarını göster