Zafer Özcivan
Ekonomist-Yazar
Bankalar en basit tanımıyla hepimizin bildiği gibi para ticareti yapan finans kurumlarıdır ve ekonominin önemli faktörlerinden biridir. Bankaların en önemli fonksiyonu, tasarruf sahiplerinden topladıkları mevduatı kredi olarak belli bir faiz oranı karşılığında ihtiyaç sahiplerine ulaştırmaktır. Günümüzde bankalar, müşteri bulmak için çeşitli yöntemler denemektedir. Bunlardan en basit kredi kartı vererek ve aslında kart sahibine bir getirisi olmayan veya çok az olan alışveriş puanları kazandırmak için yaptıkları kampanyalardır. Bu kampanyalarda kart sahiplerini kredili alışverişe teşvik ederek vadesinde ödenmeyen kart borçlarından en yüksek faizi ile birlikte tahsil etmektir. Ülkemizde nüfusun neredeyse tamamı kredi kartı kullanmakta hatta bir bankanın borcunu başka bankadan aldığı kredi ile ödemektedir.
Ekonomi alanında bankaların fonksiyonuna gelecek olursak önemli bir kavram ifade eder. Öncelikle üretim işletmeleri olmak üzere her türlü faaliyette bulunan işletmeler, Pazar paylarını yükseltmek, global pazarlarda kredibilitesini arttırmak, uluslararası rekabet kriterlerine uyum sağlayabilmek, ürün gamını genişletmek, teknolojiye ayak uydurmak, üretimde otomasyona gitme kısaca ekonomik büyümek için öz sermeyeler yetersiz kaldığı durumlarda ek kaynak ihtiyaçları olması son derece doğaldır. İşte bahsetmeye çalıştığım ek kaynak ihtiyacı bankalardan kredi olarak tedarik edilir ve karşılığında faiz olarak bedel ödenir.
İdeal olanı kredisiz işletmenin gelişme ihtiyaçlarını karşılamaktır ama birçok işletme maalesef kaynak sıkıntısı çektiğinden kredi kullanmak zorundadır. Piyasa faizlerinin belirlenmesinde ise politika faizi baz alınarak faiz oranı belirlenir. Çünkü diğer bankalar ihtiyaç duydukları dönem veya dönemlerde para ihtiyacını merkez bankasından genelde haftalık vade ile politika faiz oranına katlanarak öderler ve aldıkları bu parayı politika faiz oranının üzerine belirli miktarda kar ekleyerek işletmelere ve ihtiyaç sahiplerine satarlar. Bu durumda faizler ne kadar düşük ise yatırımcı ve girişimciler ülke ekonomisinde önemli bir fonksiyonu olan yatırım ve hizmet işletmelerine hız verirler. Böylece devletin vergi gelirleri artar, üretim çoğaldıkça ihracat da çoğalacağından ülkenin döviz rezervleri artınca enflasyonla mücadele de kolaylaşır, işsizlik oranı da azalır hatta hatta halkın refah seviyesi artar.
Günümüzde politika faizlerinin zorunlu olarak %50’ye kadar yükselmesi kredi kullanan işletmeler açısından olumsuz bir gelişmedir. Ancak yaklaşık 2,5 yıl uygulanan yanlış para politikaları dolayısıyla bozulan ekonomi dengenin tekrar düzeltilmesi çok zor olduğu için 3-4 yıl gibi zaman alabilir. İşte bu yüzden politika faizleri yüksek oranlara geldi ama bildiğiniz gibi son iki aydan bu yana sabit kalmaktadır. Sabit kalmasının sebebi geçen yıl açıklanan orta vadeli planda öngörülen 2024 yılı enflasyon hedefinin %38 olması ve yılın ikinci yarısında düşme eğilimine gireceğinin öngörülmesidir. Çünkü politika faizi ile enflasyon oranı birbirine yakın olması muhtemeldir ve bu oranlar yaklaşınca politika faizlerinde düşme başlayacaktır. Ve üretim iletmelerinin maliyeti de düşeceğinden üretim kaynakları hem çoğalacak hem de verimli çalışacaktır. Ancak enflasyonda tahmin edilen enflasyon düşüşü, geçen yıl temmuz ağustos ayında art arda yapılan başta akaryakıt olmak üzere çeşitli zamlar, artan vergiler nedeniyle aylık enflasyon oranı 9-9,5 seviyelerinde olması sebebiyle bu yıl baz etkisi olacağı kesindir. Dolaysıyla enflasyon düşmesi baz etkisiyle olacaktır ama gerçek enflasyon düşme ihtimali zordur. Çünkü bütçe açığımızın çok olması, elektrik %200 zam söylentileri, vergilerde yapılacak düzenlemeler fiyatların artmasına neden olacaktır. Enflasyonun düşmesi halk arasında fiyatların ucuzlaması şeklinde yanlış olarak yorumlanmaktadır. Fiyat artışları %50 den %30 a düşmesi enflasyonun düşmesidir. (Dezenflasyon)yani fiyat artışları her türlü devam edecek anlamına gelir. Bu yılsonu en iyimser tahminle enflasyon oranı %50 civarında olabilir.
Ülkemizde bankalar Bankacılık Denetleme Ve Düzenleme Kurulu’nun (BDDK) denetiminde faaliyette bulunmaktadır. Yani her türlü mevduat devlet garantisi altındadır. Bu arada yazılı ve görsel basından izlediğimize göre Türkiye’de üç yeni banka kurulacaktır.
Yukarıda anlatmaya çalıştıklarımın dışında bir de FAİZSİZ BANKACILIK “bir sistem vardır. Bu tür kurumların çalışma şeklini örnekle anlatmaya çalışalım.
Herhangi bir sektörde faaliyet gösteren bir üretim işletmesinin büyümesi için ek kaynak ihtiyacı olduğunu varsayalım ve bu işletmenin 30 ton hammaddeye ihtiyacı olduğunu ve kilosunun 20 TL’den tedarik edilebileceğini ve bu suretle işletmenin 600 bin TL nakit gereksinimini karşılaması gerektiği gerçeğiyle bankalardan kredi alması gerektiği aşikârdır. Bunun için normal bir bankadan basit bir hesapla altı aylık vade ve %30 faizle alacağını hesaplarsak aylık taksitlerle dönem sonuna kadar kredi aldığı bankaya 780 bin TL ödeyecektir. Tabii ki bu ödediği meblağ üretim giderlerine katılacağı için satış fiyatı da yükselecektir ve enflasyon olarak belirecektir.
İhtiyaç duyulan rakam için faizsiz bankacılık sistemine müracaat eden girişimciye işlem aşağıdaki şekilde uygulanacaktır.
- Öncelikle işletmenin ihtiyaç duyduğu 30 ton hammadde fiyatı artı yönde değişecektir.
- 30 ton hammaddeyi faizsiz bankacılık sistemi kendisi satın alacak ve kendisine fatura edilecektir.
- Bankanın aldığı hammadde belirli bir kârla (örneğin kilosu 25 TL’den) işletmeciye satılacaktır ve faturayı banka kesecektir. Bu satıştan elde ettiği kar bankaya kalacaktır. Yani banka kilosunu 20 TL’den aldığı hammaddeyi işletmeye 25 TL ye satacaktır ve kârı da kendisinin olacaktır.
Peki değişen ne oldu? İşletmenin iki türlü de maliyeti arttı ve birine faiz adı altında, diğerine kâr payı adı altında bedel ödemek durumunda kaldı.
İşte faizsiz bankacılık sisteminin özünde faiz yerine kâr payı ödenmektedir ve değişen bir şey yoktur. Yani paranın kirası olan faiz, her türlü işlemde girişimciden alınmaktadır.