Para ve maliye politikaları

Gündüz FINDIKÇIOĞLU GLOKAL BAKIŞ

Daima iki kritik politika vardır: Para ve maliye politikaları. Önce kısaca maliyeye bakalım. Salgın sonrası Fed’in hızla faiz indirmesi, ABD tahvil-bono piyasasını işletecek önlemler alarak kredi sıkışıklığına mani olmaya çalışması, dolar basan ülke olarak uluslararası swap hatlarını işleterek global likidite sağlayıcı rolüne soyunması doğru adımlardı. Ancak, bunların yetmeyeceği görüldü. Dünyada kamu maliyesi destek paketleriyle vaat edilen miktar şu an 5 trilyon dolara dayandı. Örneğin ABD’nin 2 trilyon dolarlık paketi kriz öncesi ABD GSYH’sının yüzde 9’u kadar. Türkiye’de durum ne? Bütçe dayanabilecek mi?

GSYH ile oranlarsak ABD’de onaylanan miktarda bir paket 400 milyar TL civarında olur. Ancak koşullar farklı. Her ülke yapısına göre farklı büyüklüklerde paketler açıklıyor ve her paketin adresi aynı şirketler, sektörler veya hane halkları olmayabiliyor. Merkezi yönetim bütçe dengesi 2019’da zaten GSYH’ya oran olarak yüzde 2,89’a kadar açılmıştı. Açık oranı 2015 yılında yüzde 1,01, 2018 yılındaysa yüzde 1,96 idi. An itibariyle gidişata özetle nakit bazlı bakmak daha yol gösterici olabilir çünkü hem zaten veri olarak önden geliyor hem de bütçe dışını da gösterir. Nakit bazlı açık mart ayında 40,445 milyar TL’ye kadar genişledi. Doğaldır, ekonomik faaliyet hızla yavaşlarken vergi gelirleri de azalıyor. Bu henüz salgının etkisini gösterdiği ilk ay. Ancak sonuçta son 15 yılın, yani tüm serinin rekor nominal açığı olarak kayda geçti. Bir ay öncesine göre sert daralma da kayarak şubat ayına yansıyan vergi gelirinin şubatı yüksek göstermiş olması rol oynadı; ancak geçen yılın mart ayına göre de daralma belirgin. Giderleri azaltmanın mümkün olmadığı, hatta artırmanın amaçlanmasının gerektiği salgın döneminde gelirlerin azalmasının beklenmesi de normal. Açık büyüyecek - ki zaten salgın öncesi de artmaktaydı. Ne kadar açık vermenin kabul edilebileceğini ve ne kadarının ‘para basarak’ karşılanmasının kararlaştırılacağını veya kararlaştırıldığını bilmiyoruz. Bilmiyoruz çünkü işin döviz tarafını da tam olarak bilmiyoruz.

Bütçedeki durum buysa sadece para politikasının yani kısaca nicel genişleme (QE) adımlarının belirleyici olmasını mı bekleyeceğiz? Burada yine bir sorun beliriyor. Her zamanki temel mesele olan döviz kurunun seviyesi ve oynaklığı sorunları bu dönem daha da önem kazanıyor. Son aylarda bono-tahvil ve hisse senedi piyasalarından yabancı çıkışı çok hızlandı. Son 15 haftanın 14’ünde tahvil-bonodan 13’ünde hisse senedinden çıkış var. Farkı yaratan hafta da dünyada hisse senedi rallisi yaşanan ocak ayında. Kurun aylardan beri dolaylı müdahalelerle savunulmasının çıkışın ilk döneminde satıp çıkmak isteyene kolaylık sağladığını da kabul etmek lazım çünkü yabancı yatırımcı açısından kuru yükseltmeden –yani fazla zarar etmeden- çıkabilmek mümkün oldu. Bu noktada sermaye kontrolü gibi çok eski –ve kanımca belki 1990’larda düşünülebilecek olan- bir fikir geçersizleşiyor çünkü zaten gelen yok. Giden de gitti zaten. İyi tarafı Fed önlemlerinin sonucu olarak döviz cinsi yurt dışı kredi kanalları açık kalabilecek. Ancak yurt dışından döviz borçlanmanın maliyeti şimdiden çok yükseldi.

Ne olabilir? Beklenen TL reel faizlerin net olarak (stopaj sonrası) negatife döndüğü bir dönemde kurun nasıl hareket edeceğini öngörmek güç. Ancak olayın büyük ölçüde güvenli liman arayışına, yani güvene dayalı olduğunu ve kuru savunacak faiz seviyesinin istenmeyecek kadar yüksek olabileceğini düşünebiliriz. Dolayısıyla bu yol isteyerek tercih edilmez. Edilmez ama ihracatın parlak gitmeyeceği, krizin çok derin ve küresel ölçekte olmasından dolayı hem iç hem dış talebin ve sonuçta arzın daralacağı, cirolardaki küçülmenin şimdiden yüksek oranlara ulaştığı düşünülürse, hele hele turizmin de bu yaz derde deva olamayacağı açık iken, dövize ne olacak? Cephane salgın öncesi bol bol kullanıldı, rezervler düşük ve döviz geliri beklentisi zayıf. ABD’yle veya muazzam döviz geliri elde eden ülkelerle farkımız burada. Bu nedenle IMF lafı bile CDS’te düşüşe yol açıyor. Not indiriminin nedenleri de bunlar.

Dolayısıyla artık içsel (endogenous) bir ekonomik faktöre dönüşmüş olan dışsal (exogenous) salgın aniden bitmezse veya göreceli olarak düşük bir vaka sayısında tepeyi görmezse önümüzdeki aylar için adeta kaçınılmaz bir yol haritası beliriyor. Kaynak lazım.

Tüm yazılarını göster