Bu haftanın en önemli gündeminde Merkez Bankası Enflasyon Raporu yer alıyordu. Rapor, Merkez Bankası Bankası’nın enflasyon tahminleri ve ekonomik görünüme dair değerlendirmeleri ile bunlara göre yürütülecek politikalar için bize ışık tutuyor. Bu çerçevede izlenen en önemli veri enflasyon, politika aracı da faizdir.
İlk önce Merkez Bankası’nın enflasyon hedefleri ile başlayalım. Merkez Bankası, piyasadaki genel algının aksine, enflasyon tahminlerini değiştirmedi. 2024 yılı için enflasyon tahminini %38, 2025 yılı için %14, 2026 yılı için de %9 olarak korudu.
Yönetilen/yönlendirilen fiyatlar ve vergi artışları, fiyatlama davranışlarındaki atalet, gıda ve hizmetler grubundaki yüksek enflasyon kaynaklı olarak benim yıl sonu enflasyon beklentim %40-%45 aralığında. Merkez Bankası’nın 2024 yılsonu için %38 hedefini korumuş olmasını, hâlihazırda beklentilerde (reel sektör ve hane halkı) kayda değer bir iyileşme olmaması kaynaklı, suyu daha da bulandırmamak adına atılmış bir adım olarak değerlendiriyorum.
Ancak Merkez Bankası’nın enflasyon tahminlerini korumasının ardında verilen çok önemli bir mesaj var. Bu da “reel faizleri yüksek tutmaya devam edeceğim” mesajıdır.
Zira gerek Merkez Bankası Başkanı Karahan‘ın yaptığı konuşmada gerekse Merkez Bankası sosyal medya hesaplarında paylaşılan mesajlardan birisi şu idi: “Bir önceki Rapor döneminden bu yana değişmeyen tek unsur para politikasındaki kararlı duruşumuz. İlerleyen dönemde de bu duruşumuzu sürdürerek, dezenflasyonun devamını sağlayacak şekilde hareket edeceğiz.”
Bu da Merkez Bankası’nın politika pozisyonunda aldığı riskin “ekonomide sert daralma” riski olduğunu bizlere işaret ediyor.
Zira merkez bankalarının faiz kararlarında iki ana risk vardır. Erken faiz indirimiyle enflasyonu kontrol edememe, geç faiz indirimiyle ekonomik aktivite ve istihdam piyasalarında daralmaya sebep olmak. Tabi bu öngörümde Merkez Bankası’nın faiz kararlarını bağımsız bir çerçevede alacağı varsayımı yer alıyor. Bunun olmadığı bir yapıda, makroekonomik kırılganlıklarda yeniden geriye sayma ihtimalimizin olduğunu da unutmayalım.
Şimdi gelelim risklere.
Yılbaşından bu yana gerçekleşen aylık enflasyon, hizmet fiyatlarındaki katılık, gıda fiyatlarında devam eden yüksek seyir ile firma ve hane halkı beklentilerinde henüz kayda değer bir iyileşme elde edilememiş olması Merkez Bankası’nın enflasyonla olan mücadelede daha hala yolun başında olduğunu gösteriyor. Bu da faiz indirme konusunda önündeki en büyük engellerden biri oluyor. Ancak reel ekonomiye baktığımızda gerek ücretlerin sabit tutulması gerekse finansmana erişim sorunları, yılın son aylarında ciddi bir daralma ile karşı karşıya kalabileceğimizi gösteriyor. Bu gelişmeler ışığında, Merkez Bankası’nın yumuşak iniş senaryosundan uzaklaşarak, sert iniş senaryosuna doğru kaydığını gözlemliyorum. Bu da nedir? Enflasyondaki düşüş pahasına ekonominin daralmasıdır.
Ancak bir diğer önemli risk, kurumsal yapıdaki sorunlar ve kamu maliyesi kaynaklı fiyatlama davranışlarının normalleşmemesi kaynaklı Stagfasyon riskidir. Bir başka ifadeyle; yüksek enflasyon, yüksek işsizlik ve düşük büyüme riskidir.
Özetlemek gerekirse; sağlıklı büyüme ve düşük enflasyon patikasından ziyade, düşük büyüme ve %40’lar civarında—hala yüksek enflasyon—patikasına doğru evrildiğimizi değerlendiriyorum. Enflasyonun 2025 yılında %14, 2026’da tek haneye düşmesi için ise mevcut politikaların dışında yapısal sorunları ele alan ek adımlar gelmeli.