Dünyanın henüz koronavirüs ile tanışmadığı 2019 yılının son aylarında Küresel Sağlık Güvenliği Endeksi açıklanmıştı. Toplam 195 ülkenin sağlık güvenliğini değerlendiren bir endeksti. Ülkelerin ciddi bir salgına karşı ne kadar hazırlıklı olduklarını ölçmeyi amaçlıyordu. Endeks benim dikkatimi 2020 Şubat ayındaki açıklamalarda çekmişti. O tarihlerde medyada yer alan haberlerde endekse geniş yer veriliyordu. Buna göre olası bir salgına karşı en fazla hazır olan ülke ABD’ydi, en yüksek notu o almıştı. Bu haberler ortada dolaştığı sırada ABD’de tespit edilen COVID-19 vaka sayısı 5’ti. Ve bu 5 kişinin 5’i de son dönemde virüsün çıktığı merkez olan Wuhan’a seyahat etmişlerdi.
Amerikalıların ve batılıların koronavirüse, kendilerine asla ulaşamayacak kadar uzakta olan ve sadece Asyalıları ilgilendiren bir sorun gözüyle baktığı bir ortamda açıklanan endeks sonuçlarına göre ABD’nin notu 100 üzerinden 83.5’ti. İkinci sırada 77.9 ile İngiltere ve 3’üncü sırada ise 75.6 ile Hollanda vardı. Çin ise 48.2’lik bir skorla ancak 51’inci sırada yer alıyordu. En altlarda ise Gine ve Somali gibi Afrika ülkeleri yer alıyordu. Beklendiği gibi endekste, genel olarak kişi başı milli gelirin yüksek olduğu ülkeler üst sıralarda, düşük gelirliler ise alt sıralarda yer alıyorlardı. Türkiye ise 52.4 puan ile 40’ıncı sıradaydı; Romanya, Polonya, Çek Cumhuriyeti gibi birçok orta ve doğu Avrupa ülkesinden daha iyi konumdaydı.
Fakat işler hiç de endeksin öngördüğü şekilde ilerlemedi. En son verilere göre ABD dünyada en fazla COVID-19 vakasının ve ölümünün görüldüğü ülkeydi. Oysa endekse göre bir pandemiye karşı en hazırlıklı olduğu düşünülen ülkeydi. Endekste 2’nci sırada yer alan İngiltere ise vaka ve ölüm sayısı itibariyle en kötü durumda olan 5’inci ülkeydi. İngiltere’yi Fransa, Türkiye, İtalya, İspanya ve Almanya izliyordu. Oysa endekse göre bu ülkelerin daha dayanıklı olmaları gerekiyordu. Mesela COVID-19 salgınının perişan ettiği Brezilya GHS endeksine göre 59.7’lik bir not ile salgına hazırlıklı ülkelerden biriydi.
Demek ki bir şeyler yanlışmış. “Uyduruk bir endeks. Çok da ciddiye alınmaması gerekirdi” desek değil. Küresel Sağlık Güvenliği Endeksi Johns Hopkins Sağlık Güvenliği Merkezi, Nükleer Tehdit Girişimi ve The Economist Intelligence tarafından hazırlanıyordu. Dolayısıyla ciddiye alınması gereken bir endeksti. Ama sonradan anlıyoruz ki, bazı ülkelerin krize hazırlık düzeyleri olduğundan daha fazla öngörülmüş, yani abartılmıştı.
Öncelikle bu tür endekslerde ya da çalışmalarda liderliğin etkisi dikkate alınmamış. Kağıt üzerinde ABD bir pandemiye karşı hazırlıklı görünüyordu ama kimse ABD başkanının çıkıp salgını ciddiye almayacağını, maskenin anlamsız olduğunu ve salgınla mücadele için deterjan bile içilebileceğini söyleyeceğini öngörmemişti. İngiltere de aynı şekilde tutarsız mesajların verildiği bir ülkeydi. Brezilya’da da liderin süreci ne kadar kötü yönettiğini tüm dünya gördü. Aynı şekilde diğer ülkelerde de liderlik anlamında başarılı örnek çok fazla değildi.
Bu nedenle koronavirüs krizi bir anlamda küresel liderliklerin de test edilmesine yol açtı. Şu ana adar ki sonuçlar gösteriyor ki, şeffaf, tutarlı ve bilime dayalı mesajları veren liderliklerin olduğu ülkeler pandemi ile mücadelede daha başarılı oldular. Yeni Zelanda, Almanya ve Vietnam bu anlamda başarılı liderlik iletişiminin örnekleri olarak gösteriliyor. Erken harekete geçmekle kalmadılar, sağlık yetkililerine kulak verdiler, şeffaftılar, bilimden uzaklaşmamaya çalıştılar.
Ancak ülke bazında başarılı liderlik de yeterli değil. Krizin ortaya çıkardığı daha önemli bir sonuç var. Bir ülke ne kadar hazırlıklı olursa olsun, diğer ülkeler hazırlıksa hazırlığını yapmış olanın da kendisini pandemiden koruması imkansız. Dolayısıyla bir pandemiye karşı hazırlıklı olmanın ülke bazında değil, küresel çapta sağlanabilecek bir durum olduğunu 2 milyondan fazla insanın hayatını kaybetmesinin ardından anlamış bulunuyoruz. Sınır tanımayan virüslere karşı küresel düzeyde hazırlık gerekiyor. Böylesi bir hazırlığa Dünya Sağlık Örgütü’nün öncülük edemeyeceği son bir yılda görüldü. Pandeminin bitmesinin ardından ya DSÖ acilen yeniden yapılandırılmalı ya da bir başka mekanizma yaratılmalıdır.
Bu hafta Dünya Ekonomik Forumu tarafından açıklanan Küresel Risk Raporu’nda da COVID-19’dan çıkarılacak ana dersin küresel dayanıklılığın artırılması gerektiği olduğuna dikkat çekiliyor. Analitik bir çerçevenin oluşturulması, yeni ortaklık şekillerinin formülasyonu ile açık ve tutarlı bir iletişim yoluyla kaybolan güvenin tekrar tesisi gerektiğine vurgu yapılıyor. Pandemiye karşı hazırlıklı olmanın ne demek olduğunun tekrar masaya yatırılmasının zamanı geldi.