Pandeminin terbiyevi etkisi ve çıkış yolu

Adnan NAS ASLINA BAKARSANIZ

Göstergelerin alışmadığımız ölçüde az dalgalandığı, buna karşılık varyantlarla devam eden pandeminin üstüne ülkenin pek çok köşesinde ortaya çıkan orman yangınları ve sel baskınları ile topluca üzüldüğümüz, ama bir yandan da ard arda gelen uluslararası organizasyonlar ile spora kilitlendiğimiz ilginç bir yaz geride kaldı. Her zaman olduğu gibi Eylül ayı, ekonomide hareketlenme ve dalgalanma beklentisiyle nabızların hızlanmasına, pozisyonların gözden geçirilmesine yol açacak. Zaten öngörülmezliğimizi neredeyse kurumsallaştırdığımız için artık uzun vadeyi bir yana bıraktık, birkaç ay sonrasında bile nelerle karşılaşabileceğimizi bilemiyoruz. Cari açığın küçülmesine, turizmin canlanmasına ve IMF’den rezerv katkısının gelmesine rağmen halkın döviz tercihi ve mevduatta döviz ağırlığı, muhtemelen bu yüzden değişmiyor. Belirsizliğin artmasında tehlikeli bir artış gösteren enflasyonun da payı büyük; bir yandan yükselen petrol/ emtia fiyatları, diğer yandan kur etkisi ve çok ilerideki üretici enflasyonu ile aradaki makası TÜFE’nin kapatmasının kaçınılmazlığı, TCMB’nin üst üste revizyonlarıyla %14.1’e çıkardığı yıl sonu tahmininin çok aşılacağını gösteriyor. Nitekim şu andaki düzeyin %19.2 olması da bir işaret, Üstelik “bağımsız enflasyon araştırma” grubuna göre sadece ilk on ayda enflasyon %30.4. Metodoloji aynı olmakla birlikte farkın verilerin toplanmasında olduğu söyleniyor. Bu da hem faiz, hem döviz kuru üzerinde baskı oluşturacak.

Büyüme olağan ama ikiz açıkta azalma önemli

Önceki yazımızda çok yüksek çıkacağını belirttiğimiz 2nci çeyrek büyümesi %21.7 olarak açıklandı. Bunun gerçek anlamda bir büyümeden çok geçen yıl pandemi nedeniyle oluşan daralmanın bir telafisi olarak yorumlanması gerektiği açık. Aynı durum gelişmiş Avrupa ülkelerinin de hayallerinden bile geçmeyecek yüksek büyüme oranlarını yakalamasına yol açtı: söz gelişi İtalya 2nci çeyrekte %17, Fransa %19, İspanya %20 ve İngiltere %22 büyüdü. Baz etkisinin büyüklüğü, bir önceki çeyreğe göre büyümenin %0.09 ( yani yıllık %3.6 ) gibi mütevazi bir düzeyde kalmasından da belli. Asıl karşılaştırmanın beki de pandemi öncesi ile yapılması lazım. 2019’a oranla ikinci çeyrek büyümesi %9.1, 2018’e göre ise % 7.4. Büyümede dış ticaret ile birlikte en fazla etkisi olan yatırımların bir önceki çeyreğe oranla büyümesi ise sadece %0.7, yani yıllık bazda %2.8. İmalat sanayii özelinde ise%0.8 oranında (yıllık bazda % 3’ü aşan) daralma var. Pandemi’nin damga vurduğu 2020’yi de hesaba kattığımızda son üç yılın ortalama büyümesi ise %1.9 gibi çok yetersiz bir düzeyde. Bunun şirketler üzerindeki kötü etkisinin banka bilançolarına risk olarak yansıdığı açık; ancak BDDK’nın tanıdığı sınıflama esneklikleriyle tahsili gecikmiş alacaklar %3.8 gibi düşük bir düzeyde tutulduğu için şimdilik netleşmiş değil.

Bankalarda önümüzdeki dönemde sermaye ihtiyacı ortaya çıkabilir.

Büyüme ile birlikte önemli ve olumlu bir gelişme cari açıktaki küçülme oldu. Aslında bu planlı değil zorunlu bir gelişmeydi. Sıcak para girişinin durması ve kur artışı sonucu ithalatta keskin bir düşüş, istem dışı da olsa önemli bir kırılganlık faktörünü törpülemiş oldu. Bilinçli yaptığımız tercihlerin ise aynı olumlu sonuçlara yol açtığı söylenemez. Tüketime dayalı büyüme tercihimiz, kredilerde de tüketici kredilerinin şişmesine yol açtı; özel bankalarda yıllık bazda %36 artan tüketici kredilerine karşılık şirketler kesimine yönelik krediler tek rakamlı düzeyde kaldı, yani büyüme ve enflasyon dikkate alınınca küçüldü. Son yıllarda zorunlu olarak küçülen konut arzında da, KGF vb. kredi desteklerinin yenilenmesi halinde, yeni bir balon trendi başlayabilir. Bu arada politika faizi son aylarda düşürülmemiş olsa da, üst düzeyde sürekli yinelenen faiz indirimi söylemi beklentileri olumsuz etkiliyor. Enflasyonun altında bir faiz algısı dolarizasyon eğilimini kemikleştiriyor. Cari açık gibi yılın ilk yarısında bütçe açığı da azaldı. Hem baz etkisi, hem de vergi affı gibi bir defalık gelirlerle %39’a varan gelir artışına karşılık ,giderlerdeki artış %17’de kaldı. Uzun süredir ilk kez 58 milyar TL faiz dışı fazla doğdu. Haziran’dan bu yana giderler yeniden yükseliyor; dikkatli olmak ve para politikasına büyük destek olacak bu bütçe dengesini bozmamak gerek.

Çıkış yolu hep belli

Kısaca pandeminin etkisiyle, paradoksal bir şekilde, kırılganlığımızda kısmi bir düzelme var. Bunun değerini bilmeli, hatalı takıntılarımıza geri dönmemeliyiz. IMF’den gelen rezerv desteği de bu açıdan elimizi güçlendiriyor. Sanayi üretiminde ve kapasite kullanımında artış eğilimi umut veren bir başka gelişme; destek ve teşvik talepleri hız kesecek.

İş çevreleri dahil farklı kesimler son zamanlarda en azından retorikte yaklaşımlarını değiştirmeye ve “kapsayıcı büyüme” gereğini dile getirmeye başlamış görünüyor. Ama gerçek hayatta bunun nasıl yapılacağına ilişkin bir dönüşüm isteği ortada yok. Sorunun cevabı kaynakların süretle sabit sermaye stokuna dolayısıyla imalat sanayiine ve verimliliği arttıracak eğitim kalitesine ayrılması gerektiğidir. Mevcut konjonktür ve siyasi atmosfer bu konuda umut vermese de ayak sürümeden bu önceliklere yönelmek dışında bir çıkış yolu olmadığını bir kez daha vurgulamalıyız.

Tüm yazılarını göster