Covid-19 pandemisinde iki yılı geride bıraktık. Aşıların kısa bir süre içinde geliştirilmiş olması, son varyant Omicron’un görece daha hızlı ve kolay atlatılması umut verici gelişmeler olsa da, gelecek hala belirsizliklerle dolu. Salgın bireylerin sadece fiziki sağlığını değil, ruhsal durumlarını ve davranışlarını da değiştiriyor.
Hayat Kimya’nın kişisel sağlık markası Evony, yaşanan bu değişimi anlamak için Türkiye’nin ilk ve en kapsamlı pandemi araştırmasını gerçekleştirdi. Konda Araştırma & Danışmanlık Şirketi tarafından yürütülen çalışma, ülkemizde pandeminin dünü, bugünü ve yarınına dair önemli içgörüler ortaya koydu.
“Değişen Hayat; Pandemi ve Türkiye 2020-2022” başlıklı rapor, 10 Mart 2022 tarihinde, Hayat Kimya Global Pazarlama Direktörü Gülhan Eğilmez, Konda Genel Müdürü Bekir Ağırdır ve Prof. Dr. Veysel Bozkurt’un katılımıyla düzenlenen online basın toplantısıyla tanıtıldı. Raporda 22 farklı saha çalışmasının verileri kullanıldı. Araştırmaların her biri, Türkiye yetişkin nüfusunu temsil eden bir örneklem vasıtasıyla belirlenen mahalle ve köylerde 3600 kişi ile hanelerinde yüz yüze görüşülerek gerçekleştirildi
Bekir Ağırdır konuşmasında pandeminin küresel problemlere karşı küresel çözüm üretecek kurumlara olan ihtiyacı su yüzüne çıkardığını vurgulayarak şu yorumu yaptı: “İnsanlık olarak bilgiye ve güvene çok ihtiyaç duyuyoruz. Bununla birlikte hepimiz hayatımıza özen göstermeyi öğrendik. Aynı zamanda da empati kurmayı ve dayanışmayı da öğrendik. Sağlık konusundaki duyarlılığımız arttı. Bir diğer önemli öğreti de güvenlik denen şeyin sadece askeri bir şey olmadığını yaşayarak gördük. Toplumsal sağlık güvenliğinin önemini kavradık.”
Aralık ‘21 verilerine göre toplum, koronavirüsün hâlâ tehlikeli olduğuna inanıyor. Yüzde 48’i Covid-19’a yakalanma riskinin hâlâ çok yüksek olduğunu ifade ederken, yüzde 19’u riskli bulduğunu söylüyor. Toplumun yalnızca yüzde 5’i tehlikenin geçtiği görüşünde. İnsanlar hâlâ tokalaşmaktan, sarılmaktan çekiniyor.
Araştırmada ortaya çıkan en önemli verilerden biri, son dönemde esnetilen tedbirlere rağmen insanların virüse karşı önlem almaktan vazgeçmedikleri. Maske kullanmaya ve ellerini sıklıkla yıkamaya devam eden, mecbur kalmadıkça dışarı çıkmayan ve toplu taşıma kullanmayanların oranı yüzde 88’i bulurken hiçbir önlem almıyorum diyenlerin oranı ise sadece yüzde 12’de kalıyor.
“Değişen Hayat; Pandemi ve Türkiye 2020-2022” araştırması verileri ve derin birebir görüşmeler, salgın süresince toplum genelinin maske kullanma eğilimini neredeyse hiç terk etmediğini gösteriyor. Bu süreç boyunca toplumun yüzde 95’inden fazlası koronavirüsten korunmak için maske kullandı. Pazar ve marketlerde maske takma zorunluluğunu ise araştırmaya katılanların yüzde 99’u onaylıyor.
Aşıya rağmen maske takılması gerektiği algısı, zihinlere yerleşmiş durumda. Toplum, maske kullanımını artık zorunlu bir alışkanlık olarak görüyor. Aşıyla ilgili bilgi kirliliğinden dolayı aşıya temkinli yaklaşanlar da maskenin koruyuculuğuna güveniyor.
Salgın boyunca sokakla daha çok teması olanların daha çok maske kullanma eğiliminde olduğu görülüyor. Bununla birlikte yine de maske kullanımı en hızlı düşen yaş grubu 15-17 yaş grubu oldu. Diğer yaş grupları neredeyse aynı oranda maske kullanıyor. Öte yandan maske, test, karantina, HES kodu gibi konulardaki yeni kararların açıklandığı 2 Mart 2022 tarihinden bugüne kadar maske satışlarının sadece yüzde 20 oranında azaldığı görülüyor.
Araştırma sonuçlarına göre, toplumun yüzde 57’si ailesinde, yakınında koronavirüsten hastalanan en az birisinin olduğunu söylüyor.
Aralık ‘21 verilerine göre toplumun yüzde 70’i Covid-19’a yakalanmadığını belirtiyor. Hastalığa bugüne dek yakalanmamayı aldığı önlemlerle açıklayanlar olduğu kadar şansla, kaderle açıklayanlar da var.
Salgın süresince kadınlar, erkeklere göre salgın öncesinde olduğundan daha az sokağa çıkma eğiliminde oldu. Toplumun her rahatlama evresine geçtiği dönemde erkekler daha çok sokağa çıkmaya başladı. Salgın süresince kadınlar, erkeklere göre koronavirüse karşı daha temkinli davrandılar. Halen kadınların yüzde 36’sı, erkeklerin yüzde 23’ü gerekmedikçe sokağa çıkmadığını söylüyor.
Gençler ise her zaman daha çok sokağa çıkma eğiliminde oldular. 15-17 yaş grubunda yer alanlar, kendileri özelinde uygulanan sokağa çıkma yasağının kaldırılmasından sonra daha hızlı rahatlama ve normalleşme eğilimi gösterdi.
Bununla birlikte koronavirüs önlemlerinin de etkisiyle gerekmedikçe sokağa çıkmayanlar en çok 65 yaş ve üzerindekiler oldu. Halen 65 yaş ve üzerindekilerin yüzde 45’i gerekmedikçe sokağa çıkmıyor.
2020’nin sonunda koronavirüs aşısına yönelik isteyen kişinin aşı yaptırabilmesi, aşının zorunlu olmaması yönündeydi. Her 100 kişiden 27’si aşının zorunlu tutulması gerektiğini düşünüyordu. Aşı yaptırma fikrine sıcak bakanların artmasıyla birlikte, zamanı geldiğinde aşısını yaptıranların oranı da yükseldi. Kendi isteğiyle aşı olanlar olduğu kadar; HES kodu zorunluluğuyla birlikte maçları izleyebilmek, alışveriş merkezlerine girebilmek için aşı olanlar da oldu. Görüşmelerde ülkelere güven bağlamında bir aktarım olarak “Sadece Türk aşısı olurum” diyenlerin oranı da oldukça yüksek. Her 5 kişiden 2’si seçme şansı olması durumunda Türkiye’de geliştirilen aşıyı yaptırmayı tercih etmiş, her 4 kişiden 1’i de Almanya’da geliştirilen aşıyı tercih edeceğini belirtmişti.
Eylül 2021’deki verilere göre toplumun yüzde 66’sı sırası gelen tüm aşılarını olduğunu ve gerektiğinde diğerlerini de olacağını söyledi. Aşılamanın başladığı dönemde aşı yaptıranlar da yaptırmayanlar da benzer oranlarda maske kullanmaya devam etti. Eylül 2021’den bu yana ise aşı yaptıranlarda maske kullanma eğilimi aşı yaptırmayanlara göre daha yüksek seyrediyor.
Toplumun bir gereklilik sonucu kademeli olarak en hızlı normalleştirdiği koronavirüs önlemi toplu taşıma kullanımı oldu. Ocak 2022’ye kadar erkekler daha çok toplu taşıma kullanma eğilimine sahipken, Şubat 2022’de kadın ve erkeklerin toplu taşıma kullanım oranları eşitlendi. Koronavirüs önlemi olarak toplu taşıma kullanmadığını söyleyenler, ikinci yıla girildiğinde kadınlar ve erkeklerde yüzde 17 oranında eşitledi. Ancak halen 49 yaş ve üzerindeki her 5 kişiden 1’i toplu taşıma kullanmaktan kaçınıyor.
Salgın sonrası normale dönüş konusunda insanlar hemfikir olsa da hepsinin buna biçtiği zaman dilimi farklı. Bir yıl içerisinde diyen de iki-üç yıl içerisinde normal yaşamlarımıza dönebiliriz, diyen de var. Bununla birlikte küresel salgınların gelip geçici olmadığı ve artık hep bu minvalde salgınlar yaşayacağımızı düşünenler de “hayat zaten normal akıyor” diyenler de mevcut.
Boyner Grup Yönetim Kurulu Üyesi Ümit Boyner yayınladığı mesajda herkes için eşit ve yaşanılabilir bir dünya yaratabilmenin, ancak toplumsal cinsiyet eşitliğini kadın-erkek ayırmadan tüm toplumun huzur ve refahını etkileyen bir “demokrasi” ve “haklar” meselesi olarak gördüğümüzde mümkün olabileceğine vurgu yaptı.
Ümit Boyner kararlılıklarını “Türkiye’de kadın olmak dayanışmak, umut etmek, susmamak ve vazgeçmemek demek. Sesimizin daha gür çıktığı günleri göreceğiz. O güne dek buradayız. Birlikteyiz. Vazgeçmeyeceğiz.” cümleleriyle dile getirdi.
2009 yılından bu yana 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadın hakları konusunda toplumsal farkındalık yaratmak için iletişim kampanyaları hazırladıklarına ve bu yıl 7 Mart akşamı yayınlanacak kampanyaya da değinen Boyner: “Bu 8 Mart’ta hepimizin çok iyi bildiği bir melodi ile kadınların yaşamın her alanında yaşadıkları zorluklara, eşitsizliklere vurgu yapmak istedik. Türkiye’de kadınların yaşadığı acı gerçekleri bir kez daha vurgulamaya odaklandık. Bu gerçeği kabullenmeyerek, hep birlikte sesimizi daha gür çıkartarak ve vazgeçmeyerek değiştirebileceğimizi bir kez daha söylemek istedik” diye konuştu.
Boyner Grup’un yaşamın her alanında kadına yönelik şiddetin karşısında durduğunu ve bu konuda yeni bir çalışmaya da imza attıklarını söyleyen Ümit Boyner, “Biriz, birlikteyiz” projemizi 8 Mart itibarıyla hayata geçiriyoruz.
Toplumsal cinsiyet eşitliğini insan hakları perspektifinde yorumlayan Boyner Grup olarak Sabancı Üniversitesi’nin düzenlediği ‘Ev içi Şiddete Karşı İş Dünyası’ eğitimlerine katılarak başlattığımız ‘Biriz, Birlikteyiz’ projemiz kapsamında kadın ekip arkadaşlarımızın özel yaşamlarında maruz kalabileceği her türlü şiddet türünde yanlarında duracağız. Konuyla ilgili olarak İnsan Kaynakları politikalarımızda da destekleyici düzenlemeler gerçekleştirdik. Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu’nun Boyner Grup’a özel sağladığı ‘acil durum’ telefon hattı ile çalışanlarımıza destek olacağız. Kadın girişimcilerin kurduğu gönüllülük esasına dayalı sosyal girişim gönüllüpsikolog.org iş birliği ile isteyen çalışanlarımıza ücretsiz olarak yüz yüze ya da online psikolojik destek olanağı sunacağız. Konuyla ilgili olarak farkındalığı artırmak amacıyla Boyner Grup bünyesinde tüm yönetim seviyelerinde eğitimler düzenliyoruz” diye konuştu.
Sürdürülebilir ekonomik büyümenin toplumsal cinsiyet eşitliği sağlanmadan mümkün olmayacağının altını çizen Ümit Boyner, Boyner Büyük Mağazacılık bünyesinde hayata geçen “Boyner Seninle Tamam” projesi ile de kadınlara iş yaşamında destek olmayı hedeflediklerini belirtti.
Boyner, “Boyner Seninle Tamam projemiz ile hiç çalışmamış ya da evlilik, çocuk gibi nedenlerle çalışma hayatına ara vermek durumunda kalmış kadınlara Boyner mağazalarında kendi belirleyecekleri saatlerde part-time çalışma imkanı sunuyoruz. Ayrıca bu program için pek çok sivil toplum kuruluşu ve belediyeler ile iş birliği içindeyiz” dedi.