Pandemi, maliye politikası ve vergi barışı

Numan Emre ERGİN PERSPEKTİF

İnsanlık tarihinde korona virüsten daha tehlikeli ve ölümcül salgınlar yaşanmasına rağmen bunlardan hiçbiri ekonomiler üzerinde korona virüs kadar etkili olmamıştır. Salgınla birlikte bir çok ülke sınırlarını kapatmış, sokağa çıkma yasakları ilan etmiş, ulusal ve uluslararası ticaret ve tedarik zincirinde kopmalar yaşanmıştır. Ayrıca işsizlik veya az çalışma nedeniyle insanlar gelir kaybına uğradıklarından tüketim kısılmıştır. Bu durum, gerek ülke bazında gerek küresel bazda hem arzın hem talebin azalmasına yol açmıştır. Diğer bir ifadeyle, aynı anda arz ve talep şoku yaşanmıştır. Ekonomi tarihinde nadir görülen bir duruma şahit olmaktayız. Ancak, yakın zamanda Türkiye’nin de dahil olduğu bir çok ülke, ekonomilerinin daha ağır yara almaması ve ekonomik aktivitenin artması için normalleşmeye (!) başlamıştır.

Salgının en hararetli zamanlarında aldığımız başlıca ekonomik önlemleri hatırlayalım: Bazı sektörler için mücbir sebep ilan edilip kamu alacaklarının tahsilinin ertelenmesi, çalışanların işten çıkarılmasının yasaklanması ama bunun karşılığında ücretsiz izne çıkarılan işçilere yapılacak cüzi ödemelerin ve kısa çalışma ödemelerinin işsizlik fonundan karşılanması, kamu bankalarından Kredi Garanti Fonu kapsamında sağlanan kredilerin artırılması gibi tedbirler öne çıkmaktadır. Bu tedbirler, acil servise gelen hastanın iyileşmesini sağlamaktan ziyade yoğun bakıma düşmemesine yönelik kısa vadeli önlemlerdir. Hastanın iyileşmesi için uzun vadede kökten ve yapısal değişikliklerin (reformların) yapılması gerekmekte olup orta vadede ise yapılması gereken çok iş bulunmaktadır.

COVID-19 salgını her şeyden önce kamunun mali dengelerini de alt üst etmiştir. İkinci çeyrekte ekonomide ciddi bir küçülme beklenmektedir. Bir çok sektör için kamu alacaklarının ertelenmesi, ekonomik aktivite ve tüketim harcamaların azalması nedeniyle vergi gelirleri azalmış; buna karşın salgın dönemindeki transfer harcamaları ve büyük yatırımlara verilen garantilerin devam etmesinin etkisiyle kamu harcamaları artmıştır. Bu durum ise bütçe açığının ciddi şekilde artmasına neden olmuştur. Öyle ki, Bütçe Kanunu’nda 2020 yılı için öngörülen bütçe açığı hedefi yılın yarısına gelmeden aşılmıştır.

Bütçe açığı basit bir matematiğe dayanmakta olup bütçe gelirleri ile bütçe giderleri arasındaki olumsuz farktır. Dolayısıyla, bütçe dengesindeki bozulmanın düzeltilmesi için pergelin iki bacağı birden ele alınmalı; bir yandan kamu harcamaları azaltılırken diğer yandan bütçe gelirleri artırılmalıdır. Konuya kamu harcamaları noktasından bakarsak ekonomik canlanmaya hizmet etmeyecek ve zaruri olmayan bütün kamu harcamaları ertelenmeli, hatta mümkünse yapılmamalıdır. Bütçe gelirlerine ilişkin olarak da vergi ve benzeri mali gelirlerde artış sağlanmalıdır. Bu ise ya yeni vergilerin konulmasıyla ya da mevcut vergi oranlarında bir artışla mümkündür. Bu noktada, kritik olan yeni vergilerin kime uygulanacağı, hangi vergilerin artırılacağıdır.

Devlet, halihazırda bu bütçe açığını borçla finanse etmektedir. Bu durum ise faiz harcamalarının bütçe içindeki payını artıracak olup gelecekte faiz ödemek için daha çok çalışacağımız anlamına gelmektedir. Borç yiğidin kamçısıymış…Yüksek kamu borcunun sürdürülebilirliği büyük bir problemdir ve makroekonomik kırılganlık yaratır. Türkiye bu filmi 2001 krizi öncesinde izlemiştir; filmin sonu hiç de güzel bitmemişti…Ayrıca artan faiz harcamalarını finanse etmek için bütçenin artan bir şekilde faiz dışı fazla vermesi gerekir ki; bu durum kamu gelirlerinin her halükarda artırılmasını gerektirir. Dolayısıyla, Devlet gelecekte daha fazla vergi toplamak zorunda kalacaktır.

Devletin bütçe açığını finanse etmesi için borçlanma dışında iki yol daha bulunmaktadır. İlki para basmak, ikincisi ise vergi koymaktır. İlk seçenek enflasyonist etki doğuracağından ve pandemi döneminde zaten parasal bir genişleme yapıldığından bu yol tercih edilmeyecektir. Öyleyse hayatımıza yakın zamanda yeni vergilerin girmesi veya mevcut vergi oranlarının artması kaçınılmaz gözükmekte, her yol daha fazla vergiye çıkmaktadır. Nitekim, yakın zamanda ithalatı azaltmak amacıyla binlerce ürünün ithalatına ilave gümrük vergileri getirilmesi, kambiyo satışlarındaki BSMV oranının son 6 ayda 10 kat artması, altın hesaplarının da kambiyo olarak değerlendirilip BSMV’ye tabi tutulması buna örnektir.

Vergi; gelir, servet ve harcama üzerinden alınır. Harcama üzerinden alınan vergiler hızlı ve kolay tahsil edilirler, ancak adaletsizdirler ve fiyatları etkilediğinden enflasyonun artmasına hizmet ederler. Bu nedenle bozulan bütçe dengesini toparlamada, KDV, ÖTV gibi harcama vergilerinde bir artış yapılmasından ziyade, gelir ve servet üzerinden alınan vergilere ağırlık verilmeli; bu yapılırken de zaten bozuk olan ve pandemi nedeniyle daha da bozulan gelir dağılımı dikkate alınarak ve sosyal devlet ilkesinin bir gereği olarak yüksek gelir ve servet sahiplerine yönelik vergiler öngören bir maliye politikası izlenmelidir. Bu noktada, getirilecek vergilerin tek seferlik olması ve 1999 depremi nedeniyle hayatımıza giren ama kalıcı olan diğer vergiler gibi olmaması önemlidir.

Yukarıdaki açıklamalar sonrasında, hazır Parlamento mesaisini de uzatmışken, aşağıdakileri içeren kanuni düzenlemelerin yapılmasını öneriyorum.

1- 2020 yılına ilişkin kurumlar vergisi oranı %25-30’e çıkarılmalıdır (İlk tahsilat ikinci geçici vergi döneminde gerçekleşecektir).

2- 1 milyon TL üzerindeki banka mevduatından tek seferlik % 1 oranında “finansal servet vergisi” alınmalıdır. (BDDK verilerine göre 2020/Mayıs sonu itibariyle bankalardaki 1 milyon TL üzerindeki mevduat tutarı yaklaşık 1.6 Trilyon TL olup bu vergiden 16 milyar TL gelir elde edilmesi mümkündür.)

3- 31.12.2020 tarihine kadar gayrimenkul alım satımında tapu harcı % 2’den % 2.5-3’e çıkarılmalıdır.

4- 31.12.2020 tarihine kadar borsada yapılan hisse senedi, borçlanma aracı, vadeli işlem sözleşmesi satışlarında binde 1 oranında “finansal işlem vergisi” alınmalıdır. Alternatif olarak Gelir Vergisi Kanunu’nun geçici 67.maddesindeki stopaj oranı yüzde 20’ye yükseltilebilir.

5- Pandemi nedeniyle turizm sektörü için alınan önlemlerin tamamı 31.12.2020 tarihine kadar uzatılmalı, sektörün 2020 yılı için devlete ödemesi gereken Hazine payı gibi yükümlülükler terkin edilmeli veya en azından faizsiz olarak 2 yıl ötelenmelidir.

6- 30.06.2020 tarihinde son bulan varlık barışı (Gelir Vergisi geçici 90. maddesi) 31.12.2020 tarihine uzatılmalıdır. Otomatik bilgi değişimi kapsamında bütün ülkelerden bilgiler alınıp yurt dışında gelir elde ettiği halde Türkiye’de vergisini ödemeyenlerden bu vergiler faiz ve cezasıyla tahsil edilmelidir.

7- Her ne kadar prensip olarak vergi aflarına karşı olsam da, içinden geçtiğimiz olağanüstü dönem nedeniyle bir matrah artırımı/vergi barışı düzenlemesi yapılmalı; vergi, SGK prim borçları ile diğer kamu borçları yapılandırılmalıdır.

Sözün özü: Sosyal devlet, çağdaş Robin Hood’dur.

Tüm yazılarını göster