Palavracılar

Osman Ata ATAÇ İŞLETMECİLİK SOHBETLERİ

Geçtiğimiz hafta sizlerle hayatınızın her safhasında karşınız çıkması yüksek olasılık olan karakterlerden bahsederken tam Türkçe karşılığı olmayan veya önerilen karşılıkların beni tatmin etmediği, İngilizce ‘bullshit artist’ veya kısaca ‘bullshitter’ denerek isimlendirilen bahsetmiştim. Aynı yazıda o senelerdeki kısıtlı deneyimlerimden genellemeler yaptığım 1981 baskısı ‘Yukardakiler Aşağıdakiler’ başlıklı kitabımdan alıntılar yaparak bazı tanımlar vermiştim. Bu konuya birazdan döneceğim.

Şimdi büyük olasılık bazı okurlarım “Yahu! ortalığın hali meydanda. Dolar aldı başını gidiyor. Maliyetler şahlandı. İşletmecilerin tek sorunu palavracılar mı?” diye eleştiriyorlardır. Haklılar elbet. Türkiye’de işletmecilik yapmak zordur. Hele patronsanız iyice zordur. Bu tür ‘isyanlara’ bir cevap olarak belirsizlik konusuna kısaca değinip geçeceğim.

Yıllar önce bir seminerde orta ve uzun dönem planlamanın veya planlı çalışmanın önemini anlatmaya çalışan bir konuşmacıya bir katılımcı “Biz bu ülkede yarın ne olacağını tahmin edemiyoruz nerede orta uzun vade!” diyerek yakınmıştı. Tabii bu katılımcı konuya doğru yaklaşmıyordu çünkü planlama esas yarın ne olacağını bilmediğiniz yerlerde daha da lazımdır ama neyse.

Bu yarın ne olacağını bilememek konusunda eminim çoğunuz risk ve belirsizlik konusunda bilgilisinizdir[1]. Literatürde bu konuyu tartışan herkes Chicago Üniversitesi öğretim üyelerinden Frank Knight’ın (1885–1972) risk ve belirsizliği ayırt ettiği is 1921 baskısı ‘Risk, Uncertainty, and Profit’ başlıklı kitabına mutlaka değinir.

Knight’ın çalışmalarının, bence hatalı, bir yorumuna göre belirsizlik, riskin aksine, olası olaylar hakkında ölçülebilir bir bilginin eksik olduğu durumlara denir. Risk ise gelecekteki olaylara bir olasılık tayin edilebileceği durumlar için kullanılan bir kelimedir. Belirsizlik ve riskin bu yorumlaması bence pek doğru değildir.

Doğru değildir çünkü her karar verici gelecekte olabilecek şeylere bir olasılık tayin eder. Böyle bir tahmin yapmadan karar veren kişilere ben bu yaşa geldim rastlamadım. Knight’ın da rastladığını sanmıyorum. Yani bu tanıma göre belirsizlik diye bir şey yoktur. Dolayısıyla Türkiye’deki işletmecilere müjdelerim var. Türkiye’de belirsizlik yoktur.

Hatırlayacaksınız bir kere değil birkaç kere “Lütfen bana dolar ne olacak diye sormayın” demiştim. “Sormayın kardeşim. Yükselecek. Ne zaman nereye kadar yükselecek katiyetle bilsem zaten size niye söyleyeyim. Borsada kendim oynarım.[2]” dediğimde Dolar TL kuru 6.15 civarındaydı.

Şimdi elinizi vicdanınıza koyup söyleyin en azından Dolar-TL konusunda Türkiye’de bir belirsizlik var diyebilir misiniz? Enflasyon konusu da öyle. İthalat öyle, ihracat öyle, ücretler öyle, piyasa canlılığı öyle. Eğer risk var mı? diye soruyorsanız oturun merak ettiğiniz şeyleri, onların ulaşabilecekleri seviyeleri ve bunların olma olasılıklarını yazın. İnanın o kadar zor değil.

Zor olan şartlar nereye ulaşırlarsa ulaşsınlar o şartlar altında işinizi sermayenin hakkını kazanarak yürütebilmeniz. Bunu yapmak için de elinizde bir örgüt var ve bu örgütte sizinle beraber çalışan iş arkadaşlarınız, amirleriniz, astlarınız var. Şartlar değişir ama değişen şartlara örgütünüzün yapıcı tepki gösterme potansiyeli nadiren değişir. Bu potansiyelin temel taşları örgütünüzün personelidir. Onun için işletmelerde insan gücü konusuna özel bir ilgim var.

Gelelim ikinci konumuza yani, işletmelerdeki insan tiplerinden palavracılara yani, bullshitterlere. Bu tiplerin tanınması neden önemidir derseniz pek bir işe yaramamaları bir tarafa genellikle esas işe yarayanları geciktirirler onun için.

Öncelikle iki çeşit palavrayı birbirlerinden ayırmak gerekir. Yani dostlar her palavra aynı değildir. Literatür günlük hayatta suya sabuna dokunmayan palavra ile ‘akademik palavra’ denilen palavrayı birbirinden ayırıyor. ‘Günlük hayat’ palavrası genellikle zararsız ve çoğu kez alenen doğru olmayan veya yanlışlığı kolaylıkla öğrenilebilecek sohbetlerdir. Yazarların ‘akademik palavra’ dedikleri palavra ‘bilimsel’ görünümlü doğruluğu veya yanlışlığı ispatlanamayacak palavralardır.

Son zamanlarda akademik palavranın kontrol dışı bir şekilde artması üzerine bilim insanları bu konuya daha ciddi eğilmeye karar vermişler. Palavracılığın kültürel bir oluşum olduğunda hemen herkes hemfikir. Bununla beraber palavracılığın herkes tarafından kabullenilir bir tanımı olmadığından konu hala çok da iyi anlaşılmış sayılmaz. Bu çalışma aslında bir metodoloji önerisi.

Ana dilleri İngilizce olan yedi ülkede kırk bini aşkın 13-19 yaş arası genci kapsayan[3] bir araştırmada öğrencilerin palavracı olup olmadıklarını tanımlamak maksadıyla sınav görünümünde basit bir soru sormuşlar.

Katılanlara on-altı matematik kavramını kapsayan bir liste vererek ‘hiç duymadım’ ile ‘Bu kavramı iyi bilirim ve anlıyorum’ arası değişen beşli bir aralıkta cevap vermelerini istemişler. Verilen kavramların çoğu lineer denklem, vektör, poligon, kosinüs, aritmetik ortalama, olasılık gibi bilinen kavramlar olmakla beraber aralarına düzgün rakam (proper number), dilek kipi ölçeği (subjunctive scaling) ve bildirimsel kesir (declerative function) uydurma kavramlar eklenmiş.

Araştırmanın palavracı tanımı onların uydurma kavramlara bile ‘Bu kavramı iyi bilirim ve anlıyorum’ demeye yakın cevaplar vereceği tahminine dayanıyor. Tanıma ister inanın ister inanmayın araştırmacılar inanmış ve başka hangi konularda bu insanların ayrıştığına bakmışlar. Bulgular ilginç.

Bir kere palavracılar kendilerine verilen sekiz işi layıkıyla tamamlamak konusunda palavracı olmayanlara oranla kendilerinden çok daha emin olduklarını söylemişler. Bir yerden bir yere gitmek için gereken zamanı hesaplamaktan bir arabanın ne kadar benzin tükettiğini hesaplamaya değişsen bu sekiz işi palavracılar diğerlerinden farklı olarak “yapacağıma eminim’ gibi cevaplamışlar.

Palavracılar kendilerinin sorun çözme yetenekleri konusunda da diğerlerinden farklı cevaplar vermişler. Araştırmaya katılan gençlerden ‘Çok miktarda bilginin altından kalkabilirim’, ‘çabuk anlarım’, ‘Olup bitene izahat ararım’, ‘verileri birbirleriyle ilişkilendirebilirim’ ve ‘kompleks sorunları çözmeyi severim’ tanımlamalarından kendilerini en iyi betimleyen tanımı seçmeleri istendiğinde palavracıların bu konuda da kendilerini şişirdikleri görülmüş. Bunlara ek olarak aynı araştırma palavracıların:

1) Kendi popülaritelerini abarttıklarını;

2) Sabır ve sebat sahibi olduklarını ileri sürdüklerini ve

3) Sorunları çözme konusunda özel yetenek sahibi olduklarına inandıklarını da saptamış.

Araştırmanın başka ilginç bulguları da var. Söz gelimi erkeklerin kadınlara oranla bullshit skorları daha yüksek çıkmış. Sosyoekonomik durumları daha iyi olanların skorları da o kadar iyi olmayanlardan yüksek bulunmuş. Araştırma kapsamındaki ülkelerdeki göçmen kökenli gençlerin bullshit skorları yerel gençlerin skorlarından yüksek çıkmış. Ve de araştırma kapsamındaki ülkelerin bullshit skoru sıralaması da şöyle çıkmış. En tepede ABD var. Ondan sonra sırasıyla Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda ve İngiltere geliyor. En az bullshitterler yine sırasıyla İrlanda, Kuzey İrlanda ve İskoçya’da. Sizin anlayacağınız bu ilginç araştırmaya göre en palavracı gençler ABD’de an az palavra atanlar ise İskoçya’da.

Tabii başka ülkelerde kim palavracı kim değil bizi o kadar ilgilendirmez. Ama biz bu kavrama o kadar da yabancı sayılmayız. Özellikle iletişim devrimi denilen şeyle, hani deriz ya “ağızlar torba değil ki büzesin” herkesin yazdığı, konuştuğu ve daha da beteri bir sürü yolla yaydığı ‘düşüncelerini!’ duya okuya neredeyse konuda uzman olduk ama yine de Türkiye’de bu konuda benim bildiğim bilimsel bir araştırma yok. Olsa iyi olurdu ama olmasa bile bu konuya bu kadar vakit ayırmamın nedenini bir kere daha vurgulayarak konuyu kapatayım.

İşletmelere elemanlar alırken, elemanlarımızı değerlendirirken, işletmeler için eleman eğitirken onların bilgi, beceri ve deneyimlerine bakarız. Referanslar isteriz. Tüm bunlara bakarak onları işe alırız, terfi ettiririz ve tavsiye ederiz. İşten çıkardığımız, terfi ettirmediğimiz, referans vermediğimiz kişilere bunu çoğu kez bilgi eksikliğinden, beceri yetersizliğinden ve deneyimsizlikten değil yukarıda anlattığım ‘bullshit’ artistliği gibi ölçülmeyen ve hemen belli olmayan özellikler nedeniyle yaparız. Diyeceğim o ki dostlar arada sırada iş arkadaşlarımızın aşikâr olmayan özelliklerine bakmakta fayda vardır. Hiç olmazsa spor olsun diye yukardaki araştırmanın bulgularına bir bakın. Sizde yoktur elbette ama bu özelliklere sahip kaç kişi tanıyorsunuz?

Sağlıcakla kalın

Kaynaklar:

[1] ‘Risk and Uncertainty’ başlıklı bir dergi bile vardır. Dergi, belirsizlik altında risk analizi ve karar alma çalışmalarını kapsayan akademik bir dergidir. 1988 yılında Springer Science and Business Media tarafından yayınlanmaya başlandı.

[2] Osman Ata Ataç, “Sürülerle Kuğudan Biri”, İşletmecilik sohbetleri, Dünya Gazetesi, 11 Mart, 2020.

[3] Araştırma kapsamındaki ülkeler ve örnek büyüklükleri şöyle: Avustralya 9,246; Kanada 13,901; İngiltere 2,685; İrlanda 3,267; Kuzey İrlanda 1,430; Yeni Zelanda 2,762; İskoçya 1,901; ABD 3,193; Galler 2,165.

Tüm yazılarını göster