Pakistan’da neler oluyor?

Zeynep GÜRCANLI Yedi Düvel

Tüm dünyanın gözleri Ukrayna’daki savaşa çevrilmişken, doğuda, Pakistan’da ciddi bir yönetim karmaşası baş gösterdi.

Karmaşa, Pakistan Başbakanı İmran Han’ın, partisinden bazı milletvekillerinin istifa etmesi ya da hükümetten desteği çekmesiyle birlikte, parlamentodaki çoğunluğu kaybetmesi ile başladı.

Muhalefet, İmran Han hükümeti hakkında gensoru verdi. Geçtiğimiz pazar günü görüşülmesi planlanan gensorunun başarılı olup, hükümeti düşüreceğini anlayan Başbakan ise, çareyi parlamentonun feshedilmesinde buldu. İmran Han, kendi partisine mensup Pakistan Cumhurbaşkanı Alvi aracılığıyla parlamentoyu feshedip, erken seçim çağrısı yaptı ve ülkenin seçim sürecine sokulmasını sağladı.

Başbakan’ı iktidarda kalabilmek için Anayasa’yı hiçe saymakla suçlayan muhalefet ise konuyu Anayasa Mahkemesi’ne taşıdı. Muhalefet partileri, Başbakan’ın parlamentoyu feshetme girişimini “vatana ihanet” saydıklarını ve İmran Han’ın bu suçlamayla yargılanması gerektiğini ifade etmeye başladılar.

PAKİSTAN HÜKÜMETİNE GÖRE YAŞANANLAR “AMERİKAN KOMPLOSU”

Pakistan hükümeti, muhalefetin gensoru yoluyla Başbakan İmran Han’ı düşürme girişimini “Amerikan komplosu” olarak nitelendiriyor. İmran Han iktidara geldiği günden bu yana Anti-Amerikancı söylemini sürekli ağırlaştırdı.

Son olarak bu söylem Pakistan’ın izlediği dış politikaya da keskin çizgilerle yansıdı;

ABD liderliğindeki NATO’nun Ukrayna üzerinden Rusya ile gerginlik yaşadıkları günlerde, Pakistan Başbakanı İmran Han’ın Moskova’ya yaptığı ziyaret, uluslararası alanda çok dikkat çekti. İmran Han, Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik işgali sonrasında söylemde Moskova’yı destekler bir tutum aldı. BM Genel Kurulu’nda Rusya’nın kınanması yönünde yapılan oylamada Pakistan da “çekimser” ülkeler arasında yer aldı.

İmran Han’ın son dönemde giderek güçlenen Anti-Amerikan söyleminde, Washington yönetiminin Pakistan’ın Keşmir meselesi nedeniyle sürekli gerginlik içinde olduğu Hindistan ile yakınlaşma çabalarının da etkili olduğunu söylemek mümkün.

ABD’de Biden yönetimi İngiltere, Japonya ve Avustralya ile Asya-Pasifik bölgesi için kurmuş olduğu ittifaka Eylül 2021’de Hindistan’ı dahil etti. Yeni Delhi ile Washington yaklaştıkça, Pakistan Başbakanı’nın politikası da Çin ve Rusya’yla yakınlaşmaya doğru kaydı.

Pakistan ayrıca kendi bölgesinde Çin’in “Kuşak ve Yol” projesinin en etkin uygulandığı ülke haline dönüştü. Pakistan’ın Başbakan İmran Han önderliğinde giderek Batı cephesinden uzaklaşması nedeniyle olsa gerek, ABD’de Başkan Joe Biden göreve başlamasının üzerinden yaklaşık iki sene geçmiş olmasına rağmen, hala Pakistan Başbakanı ile hiçbir kişisel temas kurmadı, telefon etmedi, yüz yüze görüşmedi.

PAKİSTAN ORDUSU “ŞİMDİLİK” TARAFSIZ

Pakistan ordusunun ülke siyaseti üzerindeki etkisi çok büyük. Dolayısıyla, yaşanmakta olan iç politika karışıklığı nedeniyle gözler, sık sık darbe yapma geleneği de bulunan Pakistan ordusuna dönmüş durumda. Ancak ordu şu ana kadar yaşanan gensoru/parlamentonun feshi tartışmalarında sessizliğini ve “tarafsız” duruşunu koruyor.

Ancak ordunun bu tarafsızlığının sonlanabileceğine ilişkin işaretler de yok değil;

İmran Han’ın Hindistan’a yönelik sert çıkışlarına karşılık, Pakistan Genelkurmay Başkanı General Kamar Javed Bajwa’dan cumartesi günü, tam da ülkede gensoru karmaşası yaşanmadan hemen önce sürpriz bir açıklama geldi. General Bajwa, hem Pakistan’ın ABD ile ilişkilerini “geliştirmek istediğini”, hem de Keşmir konusunda Hindistan’la ateşkese gitmeye hazır olduğunu söyledi.

Pakistan Genelkurmay Başbakanı’nın ABD’ye “çiçek atan” bu açıklamasından sadece birkaç saat sonra ise, Başbakan Han ülkedeki yabancı gazetecilerin önüne çıkarak, yaşanmakta olan iç karışıklık ve kendisi hakkındaki gensorudan “ABD’nin sorumlu olduğunu” söyledi.  Ordu ve Başbakan İmran Han böylece ABD’yle ilişkiler konusunda tam ters konum almış oldular.

ORTADOĞU’DAN SONRA SIRA ASYA’DAKİ “NORMALLEŞME” Mİ?

ABD yönetimi uzun süredir Ortadoğu’daki çatışma ve gerginlikler için ayırdığı mali ve askeri gücü, “asıl hasım” olarak kabul ettiği Çin’i dengelemek için Asya-Pasifik bölgesine kaydırmaya çalışıyor. Bu çerçevede Ortadoğu’da gerginliklere son veren adımlar iyice arttı; Abraham anlaşmaları ile İsrail’in Arap ülkeleri ile barışmasını, ABD’nin NATO’daki müttefiki Türkiye’nin attığı bölgesel normalleşme adımları takip etti.

AK Parti hükümeti İsrail’le, Birleşik Arap Emirlikleri ile ilişkileri normalleştirme yönünde büyük mesafe kaydetti. Mısır’la da normalleşme görüşmeleri - henüz sonuç vermiş olmasa da-  resmen başladı.

Son olarak da sıra, AK Parti hükümetinin Kaşıkçı cinayeti nedeniyle gerginlik yaşadığı Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed Bin Salman ile barışmaya geldi. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Cemal Kaşıkçı cinayetine ilişkin dava dosyasının Suudi Arabistan’a nakline Türkiye’nin olumlu yanıt vereceğini açıkladı. Nitekim davaya bakan mahkemenin savcısı da bu yönde görüş bildirdi.

Bu gelişme, aylar boyunca Suudi Veliahtı Kaşıkçı cinayetinin “azmettiricisi” olduğunu ima eden AK Parti hükümet yetkilileri açısından kritik bir siyasi “dönüş”. AK Parti’nin bu adımının Suudi Arabistan’la normalleşmeyi sağlayıp sağlamayacağını ise, Veliaht Prens’in vereceği karşılık belirleyecek.

AK Parti hükümetinin Pakistan’da yaşanan iç karışıklık dolayısıyla, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sık sık “dostum” diye hitap ettiği Başbakan İmran Han’a açık bir destek vermemesi, sessizliğini koruması da ayrıca dikkat çekici.

Pakistan’da Amerikan karşıtı İmran Han’ın siyaseten zor duruma düşüp, iktidardan uzaklaşma yoluna girmesi;

Pakistan ordusunun Washington’a “işbirliği” mesajları göndermesi, Hindistan’la barışmaktan bahsetmeye başlaması ard arda gelen kritik gelişmeler.

Bu gelişmeler ışığında akla, Ortadoğu’dan sonra sıra Asya’da “normalleşmeye” mi geldi” sorusunu getirmiyor değil...

Tüm yazılarını göster