Sıkışmış hissediyorum. Pek çok alanda bir tür tutsaklık öncelikle hayatla ilgili kararlar mekanizmasında seçim yapma konusunda. Görünürde temel hak ve özgürlüğün biricik koşulu özgür irade kullanarak seçme eylemini kullanıyor muyum? Evet, o zaman ne istiyorum?
Seçtiğimiz için özgür müyüz?
Konumuz seçenlerin dilemması üzerinden… Bugün sorun seçim yapmak değil; sorun, aralarından seçim yapmaya zorlandığımız içerik. Seçimde sorun, vasatlar ya da yetkin olmayanlar arasından gerçekleşmesi. Sıkışma hissi yaratması bundan.
Teknoloji, ekonomik zenginlik ve eğitim; ürün, hizmet ve insan konusunda neredeyse sonsuz seçmeli bir eko sistem sunuyor. Bolluk var, sorun bollukta kaybolan yoklukta. Seçeneklerin içi boş. Biz sıkışmayalım kim sıkışıp kalsın…
Yalnız değiliz
Dünya yılmadan usanmadan seçim yapıyor… Bitmeyen bir çark dönüyor. Kiminde halk seçiyormuş gibi gösteriliyor, kimisinde gerçekten bir şeyler arasından seçim yapabiliyor. Bakın sanki coğrafyamızda yapılıyormuş gibi hayat memat meselesi olarak gördüğümüz, eyaletleri ve adayları neredeyse ezberlediğimiz ABD ara seçimleri sonlandı, ne oldu? Dağ fare doğurdu.
ABD ara seçimleri
Ülke ‘kırmızı’ya bulanacak dendi olmadı, ‘mavi’ye de bulanmadı. Pek çok bölgede başa baş denecek küçük aralıklarla seçim verildi ya da alındı. Pennsylvania eyaletinde olduğunuzu düşünsenize. Karşınızdaki adaylardan biri hemşehrimiz Mehmet Öz. Doktor sanıyorduk, showman çıktı. Türk sanıyorduk, Amerikalı çıktı ya da tam tersi ben de karıştırıyorum. Diğer aday ciddi sağlık sorunu olan bir gazi. Seç deseler elim gitmez ikisine de… Bu eyalete evvelsi gün, ikisi eski biri görevde toplam 3 ABD Başkanı neredeyse eş zamanlı görülmemiş çıkarma yaptı. Sonuç, çaresizliği daha iyi gösteremezdi. Kazananın sevinesi yok, kaybedenin üzülesi çok. Halk kerhen seçmiş belli ki, sıkışmış kalmış… şunu düşündüm; halkın önüne bu 3 başkandan 2’si hatta 3’ü çıksa sonuç değişir miydi? Vasatların düellosu bu kadar oluyor. Vaveylayı sonlandırıp yeni güne uyanan demokrasi kalesi ABD, NYU Stern School of Business profesörü Nouriel Roubini’ye göre “garantili durgunluk ve ekonomik ‘sert iniş’e” çoktan girdi. Ne oldu şimdi; seçim yapıyoruz niye bir şey değişmiyor(!)
İngiltere, İsrail, Brezilya
İngiltere’de de durum farksız; sistem aylardır seçim yapmaktan yorgun. Onu seçiyor olmuyor bunu seçiyor olmuyor; nihayet seçmediğini seçiyor ya da alternatif kalmadığı için bir de onu seçiyor, seçer seçmez de “bu da bize olur mu?” diye soruyor.
İsrail ise seçimden bezgin. Davul zurnayla gönderdikleri lider, yeniden ve daha derinden iş başında. Hadi buyrun…
Brezilya’da durum farksız; seçimler iki temel aday arasında yapıldı. Her ikisinin de üzerinde dolaşan şaibe dozu yüksek. Fark Amazon ormanlarını kesmek kesmemek gibi altında ne olduğunu bilmediğimiz bir dolu konu. Sonuçlar birbirine çok yakın. Kazanan?...
İtalya kadın başbakanıyla sarhoş, ama çabuk geçeceğe benziyor. Ne kadar dayanır, güzel bir toto sorusu!
Ben yaptım oldu
Bazı coğrafyalarda da özgür seçimin tanımı, “ben yaptım oldu”. Daha önce Rusya’da vuk’u bulduğu gibi Çin’de de bir anda oldu ve bitti. Tereyağından kıl çeker gibi tıkır tıkır işledi, halk adına seçim yapıldı… Halkın iradesi kavramının adı mı tanımı mı yoksa her şeyi mi değişmeli?
Geçtiğimiz hafta bir düşünce kuruluşunda konuşan Putin, salonu hınca hınç dolduran fikir önderlerine hitap ederken, dünyada var olan sorunların sebep sonuç ilişkisini, Batı kaynaklı sistemde aramamız gerektiğini ifade etti. “Neden Batı’nın tanımladığı siyasi sistem, demokrasi ya da neden Batı kurallarıyla ekonomi yönetimi? Neden Batı’nın kültürü hakim olsun?” diye sordu… Konuşma metninin en azından bir bölümünü tercüme olarak okudum. Tek kelimeyle haklı ve şaşıracaksınız, makul. Kim demiş Batı menşeili kavramlar geçerli olmalıdır, insanlık için en iyisidir diye, demiş olsa bile hala mı geçerli olmalı? Sorun, bunları ifade eden kişinin kendisi ve karnesi. Söylem otokrat bir lidere ait olunca eksen kayıyor; evrensel kelimelerle kurulan cümleler, ilk anda aynı ama aslında farklı anlam taşıyor. Yanılsama ne kadar tehlikeli...
Seçimde sıra bizde
Gelecek yıl seçimlerin en önemlisi kendi ülkemizde gerçekleşecek. Her iki tarafın söylemlerinden kolaj yapsanız yine istediğiniz kompozisyon çıkmıyor. İnandırıcılığını yitirmiş sistemler ve söylemlerle yeni sayfa açmak heyecanlandırmıyor. Sıkışmak kaçınılmaz. Mekan değiştirmek de çözüm değil; tencere dibin kara seninki benden kara tanımlı sistemlerle çıkmazdayız. Kötünün iyisi şükür duasını kapıyor.
İşin kandırmacası, kült söylemler ve efsane – yerleşik doktrinler zenginlik nasıl el değiştirdiyse el değiştiriyor. Söylemlerde fark görmek olanaksız. Tezat görüşlülerin yerleşik konsept ve disiplinleri birbirinden çaldığı, altına kendine göre tanım yazdığı bir dönem.
Chomsky’den dil bilim uyarısı
Amerikalı dilbilimci, filozof, aktivist,"modern dilbilimin babası", bilişsel bilim alanının kurucularından Noam Chomsky’i anarak sonlamalı. Chomsky söyleneni mühendislik becerisiyle anlayan algılayan ve yeniden formatlayan yapay zekânın kendisi için hayal kırıklığı, dünya için barındırdığı güç nedeniyle büyük bir tehlike olduğuna inandığını söylüyor. Haksız mı? Söylemleri ve kavramları birbirinden alıntılayıp, kes yapıştır yaparak aynı görüntüyle kullanan tezat görüşte demokrasi havarisi siyasilere ne demeli? Yapay zekâya külahını ters giydirirler. Chomsky’nin yapay zekâyı tehlikeli ilan etmesini şu kısa cümlesiyle açıklamaya çalışayım; “mühendislikten bilim çıkar, ama bilim mühendislik değildir” diyor. Siyaset mühendisliği çalışanlar, yapay zekâ ile istedikleri sonuçları alabilecek noktaya hızla yaklaşıyorlar. Toplum olarak asıl tehlikeye şimdi süratle ilerliyoruz.