Özellikle tekstil sektörünün uyanık olması lazım

Güven SAK DÜNYA İŞLERİ

Gündem yoğun. Rusya-Ukrayna savaşı gündemi daha da karıştırdı. Gündemin artık değiştiğini düşünüyor olabilirsiniz ama gündem aslında değişmedi. Yeşil Yeni Mutabakat süreci sapasağlam ayakta. Bugün ehem ile mühimi bir kere daha ayırayım.

Yeşil Yeni Mutabakat Atlantik’in iki yakasının temel gündemi olmaya devam ediyor.  Dijital ve yeşil dönüşümden gözlerinizi ayırmayın. “Burada ne fırsatlar var” diye Moskova’da dolanıp ikincil yaptırımlara takılmakla değil, Atlantik’in iki yakasında belirginleşmeye başlayan eğilimlere odaklanmakla uğraşın derim ben.

Yeşil Yeni Mutabakat süreci tüm şirketlerimiz için riskler ve fırsatlar barındırıyor.  Ama özellikle tekstil sektöründeki şirketlerin biçimlenmekte olan risklerin farkında olması ve şimdiden karbon ayak izi, su ayak izi, atık yönetimi konusunda düşünmeye başlaması lazım doğrusu. Ben firmalarımızın, ilgili bakanlıkların ve üniversitelerimizin Brüksel’den gelen haberleri daha çok dikkate alması ve ikiz dönüşüm sürecine nasıl dahil oluruz diye düşünmesi gerektiği kanaatindeyim doğrusu.

Bugün 1600’da “Türk Firmaları Yeşil Mutabakata Ne Kadar Hazır?” webinarına bekleriz

Peki, farkında mıyız? Gazetemizin bugün saat 1600’da başlayacak “Türk Firmaları Yeşil Mutabakata Ne kadar Hazır?” webinarı bu konunun ayrıntılarını yeniden tartışmaya açmak için önemli fırsat bana sorarsanız. Hakiki gündeme dönmek için önemli bir fırsat.

TOBB ve TEPAV’ın hazırladığı, sınırda karbon vergisinden ilk etkilenecek alüminyum, demir çelik ve çimento şirketlerimizin Yeşil Mutabakata hazırlık düzeyi ile ilgili  raporu tartışmaya açacağız. Ortada somut tespitler var. Dinlemenizde fayda var.

Mevcut yalancı gündemi bırakıp işe odaklanma zamanı geldi de geçiyor bile. Geç kalmanın, öngörüsüz hareket etmenin ekonomik ve sosyal maliyeti oldukça yüksek olabilir. Sonrası malum, dereye su gelinceye kadar kurbağanın gözü patlar. İşi sahiplenmekte fayda var.

Rusya-Ukrayna savaşı enerji ve gıda güvenliğini ön plana çıkardı

Rusya Ukrayna savaşı bir yandan enerji güvenliği meselesini diğer taraftan da gıda güvenliğini ön plana çıkardı. Yalnızca Avrupa’nın enerjide Rusya’ya bağımlılığını değil, dünya gıda sisteminin Rusya ve Ukrayna’ya bağımlılığını da gördük.

Enerji bu dönemde en çok tartışılan konu oldu ama gıda konusu sanki biraz ihmal edildi. Halbuki küresel buğday üretiminin yüzde 30’u ve ayçiçeği yağı üretiminin ise yüzde 60’ı Ukrayna ve Rusya kaynaklı. Savaş nedeniyle, FAO rakamlarına göre, Ukrayna’nın tarım arazilerinin yaklaşık yüzde 30’u ekilemedi bu yıl. Hasadı yapılan tahıl ise, Ukrayna limanlarındaki Rus blokajı nedeniyle Ukrayna’da kaldı. Kötü.

Tam da bu nedenle, geçen hafta toplanan G7 Dışişleri Bakanları toplantısının ana temalarından biri gıda krizi oldu. Neden? FAO Gıda Fiyatları Endeksi Nisan 2022’de geçen yıla göre yüzde 30 arttı. Sri Lanka, Tunus ve Peru’da gösteriler oldu. Mısır, Lübnan ve İran’ın durumu da iyi değil.

Gıda sisteminin şoklara dayanıklılığını artırarak, artan gıda fiyatları konusunda neler yapılabileceğini Çarşamba günü İstanbul Florya’da ele alacağız bu arada. TEPAV’ın Alman Uluslararası İşbirliği Kurumu (GIZ) ve İstanbul Planlama Ajansı (İBB/İPA) ile birlikte düzenleyeceği “İstanbul Gıda Sistemini Tartışıyor: Bugünün Problemleri Geleceğin Çözümleri” çalıştayı İstanbul’da yapılacak. Bakın oraya da bekleriz.

Geçen hafta açıklanan RePowerEU Planı Türkiye için yeşil hidrojen fırsatının da altını çizdi

Aslında Rusya-Ukrayna savaşı bir yandan enerji güvenliği meselesini ön plana çıkarırken, diğer taraftan enerji dönüşümünü de hızlandırıyor. Bu da Avrupa Yeşil Mutabakatı’nın temelinit, dolayısıyla da Türkiye için önemini daha da sağlam bir zemine oturtuyor.

AB Komisyonu’nun geçen hafta, 18 Mayıs’ta açıkladığı ve AB’nin Rus kaynaklı enerji hammaddelerine bağımlılığını azaltmayı hedefleyen “REPowerEU” planı kısa vadede Avrupa için fosil yakıt kaynak ülkelerini çeşitlendirmeyi hedefliyor olsa da orta-uzun vadede ana çerçevesini enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji stratejileri üzerine kuruyor.

Plana göre AB 2030 yılına kadar:

- Enerji verimliliği hedefini yüzde 9'dan yüzde 13'e

- Yenilenebilir enerji hedefini ise yüzde 40'tan yüzde 45'e çıkarmayı amaçlıyor.

Ayrıca AB’nin hidrojen ithalat gereğinin 10 milyon ton olacağı ve Akdeniz Yeşil Hidrojen Platformu oluşturulacağı da açıklandı. Doğrusu Türkiye’nin buradaki imkanı görmesi önemli.

Bu hedefi gerçekleştirebilmek için iddialı bazı ara hedefler de açıklandı. Örneğin, 2025 yılına kadar ticari ve kamu binalarına, 2029 yılına kadar da yeni konutlara çatı güneş paneli kurulması yükümlülüğü getirilmesi bu planın bir parçası.

Enerjide Rusya’ya olan bağımlılığın azaltılması için Komisyonun aldığı kararları küresel olarak faaliyet gösteren özel sektör yatırımcıları da destekliyor. Özel sektör, enerjide bağımsızlık için Yeşil Mutabakat’ın güçlendirilmesi gerektiğini savunuyor. Aralarında Microsoft ve Unilever’in de bulunduğu yaklaşık 100 kadar şirket CEO’su Rusya’ya olan bağımlılığın azaltılması için çağrıda bulundular.

Komisyonun hedefleri koyduğu ve düzenleyici çerçevesini oluşturduğu, özel sektörün ise hızlanması için destek verdiği Yeşil Yeni Mutabakat gündeminin sapasağlam karşımızda durduğunu gördük geçen hafta.

Tekstilde yaklaşan tehlikenin farkında olmak lazım

Bununla birlikte Mart ayı sonunda netleşen Sürdürülebilir Ürün Standartları çalışması da tam gaz yoluna devam ediyor. Temmuz 2021’de şekillenen “55’e Uyum” paketi, “Sınırda Karbon Düzenlemesi Mekanizması”(SKDM)’nı tanımlamıştı. SKDM ile AB pazarlarına ithal edilecek ürünlerin karbon ayak izine dayalı ek bir vergiye tabi tutulması gündeme gelmişti.

Şimdi sürdürülebilir ürün standartları ile birlikte karbon ayak izi, su ayak izi ve atık yönetimi şartlarına bakılarak bir takım ürünlerin AB pazarlarına girişi tamamen yasaklanmış olacak. Gümrük Birliği işe yaramayacak.

Detaylar 2022 sonuna kadar biçimlenecek. İlk aşamada tekstil, mobilya, yatak, lastik, deterjan, boya, mineral yağ, demir-çelik ve alüminyum gibi sektörler için sürdürülebilir ürün standartları getirilecek. Nedir? Bu ürün standardı çalışması tekstil mallarını da içeriyor. Komisyon “Slow fashion” akımını desteklemek üzere ürün standartlarını yeniden tanımlıyor.

Türkiye’nin en çok dış ticaret fazlasını tekstilde verdiği düşünülürse, ne yapmak gerektiği açık sanırım. Bu konudaki müzakerelerin içinde yer almak mümkün olduğuna göre hiç vakit kaybetmemek ve ortadaki bu yalancı gündeme inanmamak lazım.

Firmalarımızın ve üniversitelerimizin bir an önce Brüksel’de görünürlüklerini artırmaları ve tartışma masalarında etkin rol alarak gündemi belirlemeye katkıda bulunmaları gerekiyor aslında. Türkiye, AB denen bünyenind ayrılmaz bir parçası zaten. Her tür tartışmanın içinde yer almamıza imkan verecek mekanizmalar var ve takır takır çalışıyor. Nedir? “AB şöyle, Batı böyle” diye yakınıp tepinme değil, harekete geçme ve partnerlerimizle ortak geleceğimize ilişkin planları konuşma zamanındayız.

Bir daha söyleyeyim aklınızda kalsın: Yeşil Yeni Mutabakat yalancı pozitif gündemlerin sığlığını bir kenara iten, Türkiye’ye Avrupalı ortakları ile birlikte ortak geleceğimizi tahayyül etme imkanı verecek derinlikte bir yeni imkan alanıdır. O program gün gün şekillenip büyüyor, biz ise sanki mühimle değil de ehemle uğraşıyoruz bugünlerde.

Halbuki Türkiye’nin içinde debelendiği çukurdan çıkmak için ihtiyaç duyduğu ekonomik program çerçevesi Yeşil Yeni Mutabakattır. Ticaret içinde böyledir, sanayi için de, güvenlik içinde böyledir, dış politika için de.

Önce bir çukurun içinde debelendiğimizi fark edeceğiz. Sonra çukurun dibinde daha fazla kazmayı bırakacağız. KKM olmadı, hadi yine değiştir ve şimdi “Enflasyona endeksli tahvil”e geç gibi hokkabazlıkları bir kenara bırakacağız. Kazmayı bırakmanın, çukurda olduğumuz gerçeğini değiştirmediğini iyice kafamıza sokacağız. Ve Yeşil Mutabakat Türkiye Programını paket paket açıklayacağız. Aynı Avrupalı ve Amerikalı partnerlerimizin yapıp durduğu gibi. Sonra ortadaki Yeşil Finansman imkanlarına inanamayacaksınız.

Dixi at salvavi animam meam.

Söyledim ve ahiretimi kurtardım.

Tüm yazılarını göster