Dünya Ekonomik Forumu’nun (WEF) Davos’taki yıllık toplantısı önceki gün başladı. Pandemi sonrasında ilk kez geleneksel mekanında ve alşılagelmiş tarihte yapılabilen Davos zirvesine katılımın yüksek olduğu belirtiliyor ama dünyada sözü geçen ülkelerin çoğunun devlet ve hükümet başkanlarının bu yıl Davos’a gelmemeyi tercih ettiği görülüyor. Davos’un eski günlerdeki önemini bugünün farklı dünyasında koruması kolay olmayacak galiba.
Türkiye’nin Davos serüveni
Başta iş dünyasının önde gelen isimleri olmak üzere farklı alanlarda isim yapmış olan küresel seçkinleri bir araya getiren Davos Zirvesi 1988 yılında girmişti Türkiye’nin gündemine. Başbakan Turgut Özal ile Yunanistan Başbakanı Andreas Papandreu’nun dostane bir şekilde el sıkışarak Davos Bildirgesi’ne imza koyması WEF ile yakınlaşmamıza vesile olmuştu. WEF’in kurucu başkanı Klaus Schwab’ın dünya liderleri arasında arabuluculuk yapma becerisi ve iş insanı Şarık Tara’nın yakın dostu olan Özal’ı ikna etmesi bu sonucu doğurmuş ve Davos’a duyulan ilgiyi artırmıştı Türkiye’de. Ben de uzaktan izlemiştim bu gelişmeleri.
Davos zirvesine ise ilk kez 1999 yılında Milliyet gazetesi yazarı olarak katıldım ve ondan sonra vazgeçilmez bir alışkanlık oldu Davos’a gitmek benim için. 2002’de iktidara gelen Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) de ilk iktidar döneminde WEF ile iyi ilişkiler kurmuştu. AKP’nin ilk iktidar döneminde, Davos’taki bir toplantı öncesinde Başbakan Erdoğan ile ilk kez tanışmış ve sohbet etme olanağını bulmuştum. AKP o dönemde Avrupa ile ve Batı dünyasıyla iyi ilişkiler kurmaya özen gösteren bir iktidar partisi görünümündeydi ve Erdoğan da Davos’ta ilgi görüyordu.
Davos’ta “Van Minüt” depremi
Başbakan Erdoğan’ın 29 Ocak 2009 günü Davos’ta İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’e karşı yaptığı pervasız çıkışın video kaydı Davos tarihinin en fazla izlenen video kaydı olarak ünlendi daha sonra. Erdoğan’ın hedefi sanki yalnızca Peres ya da İsrail değildi, Davos’un temsil ettiği her şeye karşı cüretkar bir çıkıştı bu. Türkçe yapılan bu müthiş çıkışı dinlerken irkilmemek olanaksızdı. Kendisine eşit söz hakkı verilmediği için böyle bir çıkış yapmak zorunda kaldığını belirten Erdoğan, “Benim için Davos bitmiştir, bir daha gelmem Davos’a” diyerek bitirmişti konuşmasını. Bu çıkışın Sayın Erdoğan’ın siyasi kariyerinde bir dönüm noktası olduğunu şimdi çok daha iyi anlıyorum.
Türkiye bu yıl da katılmıyor Davos zirvesine. Gazetemizde yer alan habere göre önde gelen holdinglerimizin tepe yöneticileriyle diğer bazı kuruluşların yöneticileri temsil ediyor Türkiye’yi Davos’ta.
Türkiye fırsat mı kaçırıyor?
Bugünün farklı dünyasında bir ülkenin Davos Zirvesi’nde boy göstermesinin ne kadar önemli olduğu ayrıca tartışılabilir ama halen Türkiye’yi ve ekonomiyi yönetme iddiasında olanların Davos zirvesinde boy göstermeleri ülkemiz için iyi mi olurdu, kötü mü?
Bu soruya cevap ararken şöyle bir senaryo geldi aklıma. Her halde Hazine ve Maliye Bakanı Sayın Nureddin Nebati giderdi Davos’a patronu izin verseydi. Sayın Nebati son günlerde iyice havaya girdi, Türkiye ekonomisinde yaşanmakta olan büyük başarıdan söz ediyor habire.
Sayın Nebati ilk göreve geldiği günlerde “Ben başarılı olamazsam çocuklarımın yüzüne nasıl bakarım, bu nedenle başarılı olmak zorundayım” demişti. Bu açıklamayı izleyen günlerde atılan adımlarla Türkiye ekonomisi çakma modellerin denendiği bir deneme tahtası haline getirildi ve enflasyon yüzde 80’lere kadar yükseldi, geniş kesimin geçim sıkıntısı arttı ve Sayın Nebati’nin bakan olarak bir yılı dolarken ekonomideki büyüme de tökezlemeye başladı. Şu anda ise pervasız bir seçim ekonomisiyle seçimden sonra ödenecek faturanın daha da büyümesi için gereken her şey yapılıyor.
Sayın Nebati Davos’a kadar gidip güleç yüzüyle bu benzeri görülmemiş “başarı” hikayesini anlatmaya kalksaydı nasıl karşılanırdı acaba? Türkiye için iyi mi olurdu, kötü mü?
Bu zor sorunun cevabını size bırakıyorum.