Başlıktaki Türkçe kullanımı için affedin lütfen. Ocak ayının ilk günlerinden beri 1 dolar 13.5 liraya yakın bir yerde tutulmaya çalışılıyor. Bir anlamda sabit döviz kuru rejimi altındayız. ‘Bir anlamda’, çünkü sabit kur rejimlerinin uygulanacağı önceden ilan edilir ve döviz kurunun her gün ne değeri alacağı önceden bilinir. Bizde ilan edilen bir şey yok; bu anlamda ‘örtük’. Aynı zamanda döviz kuru çok dar bir aralıkta dalgalanıyor; bu anlamda ‘sabitimsi’. Bugün bu konuya genel bir giriş yapacağım. Bir sonraki yazıda ise ‘örtük sabitimsi döviz kuru rejiminin’ Türkiye açısından ne ölçüde uygulanabilir olduğunu tartışacağım.
Sabit döviz kuru rejiminin çeşitleri var. Saf olanında paranızı gelişmiş bir ekonominin parasına bağlıyorsunuz. Mesela 1 dolar 10 lira olacak diyorsunuz. Merkez Bankası’na düşen 1 doları 10 lira düzeyinde tutmak. Döviz talebi artıp 1 dolar 10 liranın üzerine çıkmak eğilimi gösteriyorsa döviz satacak; döviz talebini karşılayacak. Tersi de geçerli: Döviz arzı artıyorsa, 1 doların değeri 10 liranın altına düşmesin diye döviz alması gerekiyor. Bir başka sabit döviz kuru rejimi çeşidi, kurun her gün alacağı değeri önceden açıklamak. Bu, genellikle enflasyonun, paranın bağlandığı ülkenin enflasyonundan yüksek olacağının beklendiği ülkelerde uygulanıyor. Aradaki farkı giderecek şekilde döviz kurunun önceden açıklanan biçimde yükselmesine izin veriliyor. Böylelikle, döviz kurundaki (açıklanan) artışın yurtiçi ile yurtdışı enflasyon arasındaki (tahmin edilen) fark kadar olmasına çalışılıyor. Hem döviz kurunun sözgelimi bir yıl boyunca alacağı değer yılbaşında (önceden) açıklanmış ve böylece döviz kuru hakkındaki belirsizlik ortadan kaldırılmış olunuyor. Hem de yerli paranın reel olarak değer kaybetmesinin ya da değerlenmesinin önüne geçilmeye çalışılıyor. Biz bu sistemi Ocak 2000-Şubat 2001 döneminde uygulamıştık. Şubat sonuna doğru sistem çökmüş ve kriz çıkmıştı. Bu ‘kitabi’ bilgiler ‘resmi’ sabit kur rejimleri için. Resmi, çünkü o ülke böyle bir rejime geçtiğini ilan ediyor.
Sabit döviz kuru sisteminin ya da bizde şu anda uygulanmakta olan ‘örtük sabitimsi döviz kuru’ rejiminin önemli faydaları var. Birincisi, enflasyonla mücadele etmek için önemli bir araç. İkincisi, döviz kurunu sabit tutarak önemli bir makroekonomik değişken hakkındaki belirsizliği ortadan kaldırmış oluyorsunuz. Bu belirsizliğin azalması, ithalat, ihracat, yatırım ve tasarruf kararlarının sağlıklı alınabilmesi açısından çok önemli. Üçüncü olarak, yurtiçi faiz hadlerinin yurtdışı faiz hadlerine yakınsamasını sağlamış oluyorsunuz. Hepsi güzel. Güzel de bu yararların sağlanabilmesi ancak bu rejimin sürdürülebilir olması (ve sürdürülebileceğine güvenilmesi) ile mümkün.
Sürdürülebilirlik için yerine gelmesi gereken bazı koşullar var. Birincisi, parasal disiplin olacak. Sisteme bol kepçe para boca edilmeyecek. Edilirse o paranın önemli bir kısmı dövize yöneleceği için, kur artma eğilimi gösterir çünkü. Bu durumda merkez bankasının devreye girip artan döviz talebini karşılaması gerekir. Burada ikinci koşul ortaya çıkıyor: Merkez bankasının döviz rezervi yüksek olmalı. Üçüncüsü, maliye politikası düzgün olmalı. Hele hele bütçenin finansmanı için merkez bankasına para bastırılmamalı. Para ve maliye politikaları sabit (ya da örtük sabitimsi) döviz kuru rejimi ile uyumlu olsa bile, finansal sistemdeki bozukluklar ya da şirketler kesimindeki sorunlar da sabit kur sistemini çökertebilir. Tıpkı Şubat 2001’de Türkiye’de olduğu gibi. Tüm bu koşulların bir bileşkesi ise şu: Riskiniz düşük olacak. Aksi takdirde mevcut kur rejiminin sürdürülebilir olmadığını herkesin gözüne sokmuş olursunuz; o rejim giderek kırılganlaşır. Devam edeceğim.