COVID-19 ortama bayağı bir korku salıp tedirginlik yaratsa da madalyonun arka tarafında duran ve hatta bizlere “Oldukça iyi oldu” dedirtebileceği konular olduğu da açık bir gerçek.
Sanırım bir iki yıl kadar önce bir sanayici dostum benden yurt dışı pazarlama elemanı için destek istemişti. Tesadüf eseri, o arada da bana iyi tanıdığım birisi iş aradığını belirterek fırsatları değerlendirmeye açık olduğunu söylemişti.
Her iki tarafı tanıştırıp, her ikisine de desteklerimin tam olduğunu söyleyerek aradan çıkmıştım. İş arayan, İstanbul dışındaki fabrikayı ziyaret etmiş, işveren çalışmak isteyeni beğenmişti ve genel koşullarda anlaşmışlardı amma ortada can alıcı bir sorun vardı.
Çalışacak olan, ailesinin durumu ve çocuklarının okulları nedeniyle fabrikanın bulunduğu kasabaya gitmek istemiyordu ve işveren de çalışanı fabrikada görmek istiyordu. Uzaktan çalışma yöntemini ve belirli aralıklarla bir araya gelmelerini önerip ara bulmaya çalıştımsa da başarılı olamadım. İşveren “Çalışan fabrikada olmazsa, pazarlamacı da olsa bu iş yürümez” varsayımıyla yaklaşarak, önerdiğim sistemi kabul etmiyordu.
“Pazarlamacı zaten belirli aralıklarla seyahate çıkacak ve fabrikada olmayacak” desem de patronu ikna edememiştim.
Kısa bir süre önce yine aynı sanayici dostumla görüşürken, yanında dış ticaret için çalışan kişinin işten ayrıldığını ve onun yerine geçecek birisini aradığını ve hatta o kasabaya gelmeden bile olsa çalışacak birilerine ihtiyacı olduğunu söyledi.
Kendi kendime “Sen nelere kadirsin COVID-19” dediğimi hatırlıyorum.
Ticaret Bakanımız Sayın Ruhsar Pekcan ve Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) ilginç adımlar atarak, ülke gezilerini ve fuarları sanal ortama taşıdılar.
Ne kadar etkili olduğunu hiç tartışmaya açmıyor ve “Düşünenin fikrine ve uygulamaya geçirenin emeğine sağlık” diyorum. Çünkü ve öncelikle marifet iltifata tabidir gerçeğinden hareketle, iyi bir şey yapanı kutlamamız gerekir. İkincisi ise yokluk her icadın anasıdır deyişinden hareketle, bir türlü yapamadığımız bir şeyi yapabilmek için seçenek geliştirmek, durmaktan çok daha iyidir.
Yalnız “Burada bir durup düşünmek gerekli” diyerek de küçük bir uyarıda bulunmak istiyorum. Özellikle de bu tür çalışmalardan olumlu sonuç elde ederek, olası müşterileri ile iletişim kurabilme başarısına erişmiş dostlarımıza olacak bu uyarım.
Dış ticaret işinin, sadece yurt dışında müşteri bulmaktan ibaret olduğunu düşünmeyelim lütfen.
Her işte olduğu gibi, dış ticaret işi de uzun bir işlemler zincirini kapsar ve bu zincir de bilindik deyim üzere “En zayıf halkası kadar kuvvetlidir.”
Demem odur ki müşterinin karşısına çıkmadan yapılması gereken hazırlıkları yapmadıysak ve iletişim sonrasındaki adımlarımızı bilinçli bir şekilde planlamadıysak, Sayın Pekcan ve Sayın Gülle önderliğinde yapılanların bizlere hiçbir faydası olmayacaktır.
Hatta ve maalesef bu etkinliklerle kuracağımız ilişkiler bizlere zarar bile verebilecektir.
O zaman ne yapalım?...
Varsayımlar değişiyor, önyargılar kırılıyor ve yeni iş modelleri ortaya çıkıyor.
İşler hiç olmadığı kadar hızlanacak ve atı kim önce alırsa Üsküdar’ı önce o geçecek.
Kendimizi değişime açık tutmaz ve uyum sağlayamazsak işimiz zor.
Darwin denilen kişiyi severim çünkü der ki “En kuvvetli değil en iyi uyum sağlayan yaşar.”