Ortadoğu’da Türkiye’siz oyun kuruluyor

Zeynep GÜRCANLI Yedi Düvel

Ortadoğu bugünlerde çok hareketli;

İttifaklar tazeleniyor, hasımlar barışma masalarına oturuyor.

Birbiri ardına ziyaretler, zirveler, görüşmeler yaşanıyor.

İran’ın, Suudi Arabistan’ın, Mısır’ın, hatta Ürdün’ün öne çıktığı yeni Ortadoğu denkleminde tek eksik ise Türkiye.

ABD’de Başkan Joe Biden yeni Ortadoğu politikasını belirlerken, Türkiye’yi bölgede kuracağı oyuna dahil etmeyeceğinin işaretlerini daha önce pek çok kez verdi.

Washington’da bu hafta ve önümüzdeki hafta yaşanacak ziyaret trafiği de Türkiye’siz oyun kurulma hamlesinin somut kanıtı gibi.

Suudi Savunma Bakanı’nın Washington ziyareti

Yeni Ortadoğu denkleminde Suudi Arabistan yine başrol oyuncularından biri olacak gibi duruyor. Bunun göstergesi, Biden yönetiminin gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın hunharca öldürülmesi sonrasında mesafe koyduğu Suudi Kraliyet ailesiyle yeniden işbirliği adımları atmaya başlaması.

Kaşıkçı cinayetinin “azmettiricisi” olarak görülen Suudi Veliaht Prensi Muhammed Bin Salman’ın kardeşi, Savunma Bakan Yardımcısı Prens Halid görüşmelerde bulunmak üzere ABD Başkenti’ne gitti. Başta Yemen olmak üzere, İran’dan Suriye’ye kadar, Ortadoğu’daki tüm meselelerin bu ziyaret sırasında masaya yatırılacağı ifade ediliyor.

Kaşıkçı cinayetinden sonra ABD Başkenti’ni ziyaret eden en üst düzey Suudi yetkili olan Prens Halid, üst düzey de kabul görüyor; Bakan Yardımcısı olmasına rağmen, Washington’da hem ABD Savunma Bakanı Austin, hem de Biden’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı ile randevu almayı başarmış durumda.

 (Bu arada Kaşıkçı cinayetinde ortaya çıkan yeni bilgiler işin içine Mısır’ın da girdiğini gösteriyor. Amerikan basınında çıkan haberler, Kaşıkçı’yı Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğu’nda öldüren Suudi yetkililerin, Türkiye’ye gelmeden önce Mısır’a uğrayıp, bir tür zehir aldıklarını yazıp çiziyor. Amerikan istihbaratının bulgularına dayanan haberlere göre, Kaşıkçı önce bu zehirle öldürülmüş, ardından cesedi ortadan kaldırılmış.)

Ürdün Kralı ve Irak Başbakanı Biden’la görüşecek

Suudi Prens’in ardından Washington, Ürdün Kralı Abdullah’ı da ağırlayacak. Cumhurbaşkanı Erdoğan’a “Biden’ın yoğun mesaisi nedeniyle” verilmeyen Beyaz Saray randevusunun Ürdün’e verilmesi anlamlı.

Kral Abdullah’dan kısa bir süre sonra ise Irak Başbakanı Kaddami Beyaz Saray’da ABD Başkanı Biden ile bir araya gelecek.

Sırf bu yoğun Wasington ziyaret trafiği bile, Biden yönetiminin önümüzdeki dönemde Ortadoğu’nun hangi aktörleri ile iş yapacağını ortaya koyuyor.

Irak’ta İran-Suudi görüşmeleri

Tabloyu tamamlayan unsur ise, gücünü Çin’i çevrelemek üzere kullanmak amacıyla Ortadoğu’dan askeri olarak çekilmeyi planlayan ABD yönetiminin, “hasımları barıştırmadan” bölgeden ayrılmayacağının işaretleri;

Irak’ta gerçekleşen Suudi Arabistan-İran görüşmesi bunun ilk adımı. Yemen’deki Suudi-İran çekişmesinin “kazananı” olmadığı gibi, bunun bölge istikrarına katkıda bulunmadığı da açık. Washington yönetimi istikrar için Yemen işine Irak üzerinden el atmış görünüyor. –Washington’a giden Suudi Prens Halid’in görüşme gündeminin ilk maddesinin de yine Yemen olduğunu hatırlatmakta fayda var.-

Tüm bunlara, ABD ile İran arasındaki nükleer görüşmelerin Tahran’daki yeni,  muhafazakar Cumhurbaşkanı’na rağmen kesilmemiş olmasını, hatta görüşmelerde küçük de olsa ilerlemelerden bahsedildiğini eklemek gerek.

İsrail’de ise kurulan çok parçalı koalisyon hükümetinin daha çok içeriye, Netenyahu dönemi sonrasına odaklanması bölgede İsrail’in ateşleyeceği yeni maceraların olmayacağının işareti gibi.

Sırada Libya ve Suriye var

ABD’nin, Ortadoğu’yu sessizleştirip, Asya-pasifik bölgesine odaklanmasının önünde kala kala Libya ve Suriye krizleri kalıyor. Libya’da işler –2.Berlin Konferansı’ndan çıkan bildiriye bakılırsa- ülkedeki yabancı askeri varlıkların tamamen çıkarılması dahil, yolunda yürüyor gibi. Rusya ile Türkiye’nin karşılıklı olarak paralı askerleri çekme sözü verdiklerine ilişkin haberler bunun işareti.

Suriye’de ise önce Birleşik Arap Emirlikleri, ardından Suudi Arabistan’ın Esad yönetimini tanıma hamleleri, ülkedeki istikrar açısından kritik önemde. Suriye’nin kuzeyindeki Esad kontrolü dışındaki bölgelerde ise hem Rusya, hem de ABD, Türkiye’nin tüm itirazlarına rağmen PYD-YPG yapılanmasını –önümüzdeki dönemde yönetime biraz daha Arap unsuru katarak- kabullenmiş görünüyorlar.

Türkiye ile Rusya’nın sık sık karşı karşıya geldiği İdlib ise, Esad yönetiminin büyük şehirleri birbirine bağlayan karayollarının kontrolünü ele geçirmesi ile, Suriye içinde “küçük bir bölgesel sıkıntı” haline dönüşmüş gibi duruyor. ABD, İdlib’deki bu “muhalefet cebi” üzerinden, zaman zaman hem Moskova’yı, hem de Esad yönetimini “terbiye etmeye” pek hevesli durduğu için, kısa dönemde bu cebin muhaliflerin elinde kalmaya devam edeceğini, ancak büyük Suriye resmine pek bir etkisi olmayacağını söylemek mümkün.

Türkiye’ye biçilen rol

Tüm bu tabloda, Türkiye’ye biçilen rol ise İdlib’de Rusları ve Esad’ı rahatsız etmek, bir de NATO’nun boşaltacağı Afganistan’da Kabil havalimanının “bekçiliği” olarak ortaya çıkıyor.

İşin kötüsü, Ankara’daki hükümet Ortadoğu’da ancak “figüranlık” olarak nitelenebilecek bu role çok hevesli bir görüntü çiziyor...

Tüm yazılarını göster