Ortadoğu yangın yeri

Zeynep GÜRCANLI Yedi Düvel

Hamas'ın yarattığı şiddetin "dolaylı kazananları da var. Ortadoğu'daki bu yeni sıcak çatışma ortamı, Ukrayna'da uzun süredir devam eden ve Batı'da artık destek konusunda yorgunluk belirtilerinin ortaya çıktığı savaşın, küresel odaktan düşmesinin önünü açar. Bu Rusya'nın elini rahatlatırken, Ukrayna için büyük bir hayal kırıklığı haline dönüşebilir.

Ortadoğu'ya rahat yok. Hamas'ın İsrail'e 7 Ekim'de yaptığı saldırı, tam 50 yıl önceki, Arap-İsrail savaşını başlatan Yom Kipur saldırısını hatırlatıyor. Yom Kipur'dan sonra Ortadoğu'da tüm taşlar yerinden oynamış, sınırlar değişmişti. Şimdi de öyle olacak gibi.

Böylesine büyük olaylar yaşandığında ilk bakılması gereken "kimin kazandığı" olmalı. Hamas'ın saldırısı da, hem İsrail, hem de Filistin tarafında çok sayıda sivilin hayatına mal olmasına rağmen, siyasi olarak birbirine farklı cephelerde yer alan aktörler açısından "kazanımlara" yol açacak gibi.

Filistin davası yeniden dünya gündeminde

İsrail pek çok Arap ülkesinden sonra, Suudi Arabistan'la da barışma, ilişkileri normalleştirme yoluna girmişti. Suudi cephesinin de "düşmesi", başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız Filistin Devleti hayalinin giderek uzaklaşması anlamına geliyordu. Hamas saldırılar sayesinde, hem İsrail- Suudi normalleşmesinin -şimdilik- önünü kesti, hem de Filistin davasını dünyaya hatırlattı.

Netenyahu "milli birlik" oluşturdu

İsrail'de Başbakan Netanyahu liderliğindeki aşırı sağcı koalisyon hükümeti, hem Filistinlilere yönelik izlenen ırkçı politikalar, hem de ülkedeki hukuk sisteminin bağımsızlığını ortadan kaldıracak adımlar nedeniyle zor durumdaydı. On binlerce İsraillinin aylardır süren protesto gösterilerine rağmen anti-demokratik uygulamaları kararlılıkla uygulayan mevcut İsrail hükümeti ile en yakın müttefiki ABD arasında bile ciddi gerginlik oluşmuştu. O kadar ki, Netanyahu çok istemesine rağmen ABD Başkanı Biden tarafından Oval Ofis'te ağırlanmıyor, İsrail hükümetinden pek çok bakana ABD'den ziyaret için bile "vize" çıkmıyordu. Saldırılar sonrasında Netanyahu için, hem ülke içinde "siyasi birliği sağlama" imkânı, hem de dışarıda, özellikle Batı cephesinde, büyük bir "sempati" ortaya çıktı.

Hamas'ın arkasında kim var?

Hamas'ın yaptığı saldırıların boyutları ve karmaşıklığı, bunun arkasında bir "devlet aklının" olduğunu da düşündürdü. Nitekim İsrail'den yapılan ilk resmi açıklamalarda da, bu "devlet aklının" İran olduğu suçlaması yapıldı.

İran açısından Hamas'ın Ortadoğu'da yarattığı bu kaos, pek çok siyasi kazanımı da beraberinde getirdi;

Suudi Arabistan-İsrail normalleşmesi torpillenip, İran karşısında "tek ve büyük cephe" şimdilik durduruldu

Azerbaycan'ın Karabağ'da egemenliğini yeniden tesis etmesi, bunun getirdiği özgüven, Ermenistan'ın en yakın müttefiklerinden İran'da rahatsızlık yaratmıştı. Karabağ'ın tümden geri alınmasında Türkiye'nin desteği kadar, İsrail'in sağladığı gelişmiş silahların da etkisi vardı. İran İsrail'e çok yüksek perdeden bir karşı mesaj göndermiş oldu.

Hamas üzerinden Filistin meselesi, bir milletin egemenlik kavgası olmaktan çıkarılıp, yeniden "Müslüman-Yahudi gerginliği" haline getirildi. ABD-İsrail'den İran'a yönelik gelebilecek olası saldırıların, "Müslümanlar saldırı altında" çerçevesine sokulmasının önü açıldı.

Türkiye son dönemde İsrail ile gergin ilişkilerini normalleştirmenin ötesi geçerek, bölgesel işbirliği projelerini konuşur hale gelmişti. Hamas'ın saldırıları üzerinden Türkiye'de Filistin meselesine hassas kitleler hareketlendirilerek, AK Parti hükümetinin İsrail'le yakınlaşma adımlarının önüne geçebilecek bir atmosfer yaratıldı.

Bundan sonra ne olur?

Hamas'ın yarattığı şiddetin "dolaylı kazananları" da var. Ortadoğu'daki bu yeni sıcak çatışma ortamı, Ukrayna'da uzun süredir devam eden ve Batı'da artık destek konusunda "yorgunluk belirtilerinin" ortaya çıktığı savaşın, küresel odaktan düşmesinin önünü açar. Bu durum Rusya'nın elini rahatlatırken, "daha fazla destek" bekleyen Ukrayna için büyük bir hayal kırıklığı haline dönüşebilir.

İsrail'in Gazze'de sivil-militan diye bakmadan çok şiddetli bir operasyon yapacağı aşikâr. Ancak çatışmaların bölgeye ne kadar yayılacağı, biraz da İran'ın Lübnan'da, Suriye'de, Irak'taki "vekil güçlerini" de harekete geçirip geçirmeyeceğiyle bağlantılı. Lübnan'daki Hizbullah'da şimdiden hareketlenmeler başladı. İsrail'in kuzey sınırlarında Hizbullah'a girilecek bir çatışmaya karşı, Netanyahu hükümetinin doğrudan İran'ı hedef alması söz konusu olabilir. Bu da tüm Ortadoğu'nun çatışma alanı haline gelmesinin önünü açar. En tehlikeli ihtimal de bu.

Türkiye ne yapmalı?

Ortadoğu'daki karışıklığın, tam da Türkiye'nin yaşadığı terör saldırısına karşı Suriye ve Irak'taki terör unsurlarını vurmaya başladığı döneme gelmesi de ayrıca dikkat çekici. İsrail, Hamas'ın yarattığı şiddeti "terör" olarak nitelendiriyor. Bu konuda Türkiye'den de "anlayış" beklendiği yapılan açıklamalarla dile getirildi bile. Ankara'nın takınacağı tavır, sadece İsrail'le ilişkilerini değil, terörle mücadelesine alabileceği dünya desteği açısından da kritik önemde.

Ankara'nın bu meselede, hem İsrail'le yeniden kurulmuş olumlu atmosfer, hem de AK Parti'nin Hamas'la olan iyi ilişkisi çerçevesinde "arabulucu" rolü oynamasının önünde hiç bir engel yok. Nitekim Hamas saldırılarının ardından AK Parti hükümetinden yapılan temkinli açıklamalar, Ankara'nın da niyetinin bu olduğunu gösteriyor.

Türkiye, hem Hamas'ın kaçırdığı İsrail vatandaşlarının kurtarılması, hem de Gazze'deki sivillerin İsrail'in öfkesinden zarar görmemesi, hem de çatışmanın daha da büyümemesi için İran'ın dışarda tutulması için kilit rol oynama kapasitesi var.

Sağduyu zamanı...

Tüm yazılarını göster