Devlet yönetimindeki insan hakları/güvenlik dengesine, Ortadoğu denkleminde yeni bir unsur daha eklenmiş durumda; ekonomi.
Türkiye'de AK Parti hükümetlerinin izlediği dış politikada son dönemde hakim olan ekonomi odaklı "geri adımlar" malum. Yunanistan'la normalleşme, Mısır'da Sisi rejimi ile barışma, Suriye'de Esad yönetimi ile el sıkışma çabası, ABD ile ciddi sorunları geri plana itip "pozitif gündeme odaklanma" birbiri ardına geldi. Ekonomik krizden çıkmak isteyen Türkiye, uluslararası alanda ikili ilişkilerini normalleştirerek yabancı yatırımcı çekmek peşinde. Ancak bunun yeterli olmayacağı da ortada. İnsan hakları ve hukukun üstünlüğü konusunda adım atılmadan, özellikle Batı sermayesinin ülkeye çekilmesi pek mümkün görünmüyor. Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanmaması bir tarafa, Türkiye bizzat Anayasası'na koymuş olduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararlarının kendi iç hukuk sistemindeki üstünlüğüne ilişkin hükmü de uygulamıyor. AİHM'in Kavala kararı ortada kalmış durumda. Bu hafta AİHM'in Türkiye'ye vicdani red konusunda verdiği mahkumiyet kararının akıbetinin de benzer olacağını tahmin etmek güç değil. AİHM'in zorunlu askerlik yapmak istemeyen vicdani retçiler için "askerlik dışı bir kamu hizmeti oluşturulması" kararının, güvenlik/insan hakları dengesinde hep güvenliği önceleyen mevcut hükümet tarafından "yok sayılması" hiç şaşırtıcı olmayacak.
Ancak Ortadoğu'da güvenlik/ insan hakları dengesinde hak ve hukuk unsurunu giderek daha çok görmezden gelen tek ülke Türkiye değil elbette.
İRAN SEÇİMLERİ; REJİMİN MEŞRUİYETİ TARTIŞMA KONUSU OLDU
İran'da da benzer bir trend hakim. Ülkede yapılan Uzmanlar Meclisi ile Parlamento seçimlerinde katılım sadece yüzde 41'de kaldı. Başkent Tahran'da oy verme oranı yüzde 25'lere kadar düşmüş durumda. Oysa bizzat dini lider Ali Hamaney seçimlerde oy vermenin "dini bir görev" olduğuna ilişkin "fetva" vermişti. Belli ki sokaktaki barışçı protestoları rejimin silahlı güçleri tarafından sert şekilde bastırılan İranlılar, rejimi sandıklara gitmeyerek protesto ettiler bu kez de. Seçimlere katılım meselesini, İran'daki dini yönetim sisteminin "meşruiyetinin bir parçası" haline getiren mevcut muhafazakar yöneticiler açısından çok büyük hezimet 61 milyon seçmenden sadece 25 milyonunun oy kullanması.
Sonuçların böyle çıkacağı aslında başından da belliydi. İslami rejimin "ilerici" unsunlarının hiçbirine adaylık hakkı bile tanınmadı. İran'da dini lideri "denetlemekle" görevli Uzmanlar Meclisi seçimlerinde mesela, eski Cumhurbaşkanı Ruhani'nin "adaylığı" veto edildi.
Bu seçimde oluşan Uzmanlar Meclisi İran'da rejimin geleceği açısından kritik önemde çünkü; Mevcut dini lider Hamaney hem çok yaşlandı, hem de sağlık sorunları var. Hamaney ölürse, yerine geçecek kişiyi Uzmanlar Meclisi seçecek. Rejim sistemi içinde "ilerici" olarak görülen Ruhani'nin önü veto ile kesilirken, mecut Cumhurbaşkanı Reisi'nin siyasi mühendislikle "rekor oyla" Uzmanlar Meclisi'ne seçilmesinin sağlanması da ayrıca dikkat çekici. Muhafazakar dini lider nezdinde "yükselen değer" olan, en az Hamaney kadar muhafazakar Reisi, girdiği seçim bölgesinde diğer adaylar ya veto edilerek, ya çekilmeye zorlanarak elimine edildiği için, tek aday oldu. Dolayısıyla oy verenlerin yüzde 85'inin desteğini almayı başardı. Bu durum da, Reisi'nin Hamaney'in "veliahtı" olacağına ilişkin spekülasyonları iyice arttırdı.
MISIR'DA İDAM CEZALARI; İSRAİL'İN HUKUK TANIMAZLIĞI
Ortadoğu'da demokrasi ve hukuk alanındaki bu geri gidişe, Mısır'daki Sisi rejiminin kontrolündeki yargının muhaliflere verdiği idam dahil ağır cezaları eklemek gerek elbette. Ortadoğu'da "demokrasi" olarak anılan İsrail'in Gazze'deki hukuk tanımazlığı ise ortada. Bölgede insan hakları alanında adım atmakta olan tek ülkenin, mutlak monarşi ile yönetilen Suudi Arabistan olması ise ayrıca dikkat çekici. Veliaht Prens'in ülkesini katı Vahhabi inancının etkisinden çıkarıp, müziği, festivalleri, kadın haklarını sosyal yaşama sokma çabası ise "demokrasiye inancından" dolayı değil elbette; Veliaht Prens Muhammed Bin Salman ülkesini petrol gelirlerinin sona ermesinin ardından Batı yatırımını çekebilecek bir noktaya getirmeyi amaçlıyor sadece.
"Doğu cephesinde yeni bir şey yok" demek mümkün; Demokrasi ve insan hakları başka bahara kalmış durumda Ortadoğu'da...