Orman yangınlarının verdiği yapay zekâ dersi

Kerem ÖZDEMİR KEREM İLE İŞİN ASLI

Uzunca bir süredir yapay zekâ ile insan arasındaki ilişkiyi değerlendiriyoruz ve yapay zekâyı genellikle insana yönelik bir risk olarak değerlendiriyoruz. Ancak orman yangınlarında ilk 30 dakikada yangını söndürme gereğini yerine getirememe durumu yapay zekâyı farklı değerlendirmemi gerektiriyor. Vardığım sonuç, en zayıf halkanın insan zekâsı olduğu şeklinde...

Türkiye orman yangınları ile sarsıldığı bir hafta geçirdi. Bu gelişme, beni yazı konumu değiştirerek bu konuyu ele almaya itti. Ancak bunu farklı bir biçimde yapmak istiyorum. Başımıza gelen felaketler hayatı farklı bir biçimde algılamamızı sağladıklarında o kadar da kötü olmazlar. 

Yangın haberini aldığımızda, önce sosyal medyadan ne olduğunu daha ayrıntılı anlamaya çalıştık; sonrasında televizyonu açtık. Haberi sosyal medyadan aldığımızı söylememe gerek yok; zaten yeni normalimiz bu. Sonrasında bir resmi açıklama bekledik; hâlbuki ne yangının sürdüğü bölgeler ile ilgili derin bir bilgimiz vardı, ne de ne olduğunu tam olarak anlamamızı sağlayacak başka bir birikime sahiptik. Ancak şu kadar hektar alan, şu kadar noktada çıkan yangın şu şekilde sürüyor gibi ifadeleri ezberledik. Ezberledik, diyorum, çünkü bunlar zihnimizde bir görüntüye dönüşmedi. Oralara hiç gitmemiştik ve konuyla bir ilgimiz yoktu. 

Olaylar ilerlerken mesajlaşma uygulamaları ile yangın bölgelerine yakın olduğunu düşündüğümüz arkadaşlarımızdan haber aldık. İzmir’de oturan arkadaşımızın yangın bölgesinin yakınında olmadığını öğrendik. Bunu da sormaya gerek olmadan, gruptaki yazışmalara bakarak yaptık. Bizi doğrudan ilgilendiren şeyler otomatize olmuştu ancak biz hiçbir işimize yaramayacağı halde ekranın karşısında kanal değiştiremeden gözlerimizi yangın görüntülerine bakıyorduk. 

Aynı hafta içinde İstanbul Sanat Müzesi’ndeki tabloların arasında İstanbul yangınlarının resmedildiklerine de bakmış ve ressamların dumanları ya da alevleri resmetmesine şaşırmıştım. Sonuçta yanan bölgenin eski halini resmetmek anlamlıydı; yangının yakından resmedilmesi ile nereden çıktığının ya da neden kaynaklandığının tespitini sağlamaya hizmet etmek de… Ancak biz bunları değil; yangının uzaktan resmedildiği tabloya sahiptik.

Bunun birkaç nedeni vardı. Teknik olanaklar ve yaşam tarzı yangına ancak belirli bir mesafeden bakmaya olanak tanıyordu. Kimsenin ne yangının olduğu yere gidecek ulaşım olanağı ne de bunun yapılabileceğine ilişkin bir vizyonu vardı. Bu nedenle kimse ayrıntılara hâkim değildi. Böyle olunca birisi için en akıllıca iş, yangını vermek (makro göstergeleri sunmak) ve bunun üzerinde ani alev patlamaları ya da duman hareketlerini (mikro göstergeleri) makyajlayarak sunmaktı. Aradan 100-150 yıl geçmişken televizyonda yine benzer bir görüntüyü –artık saatlerce olmasa da- dakikalarca izlemek, insanı zekâ ile ilgili denkleminin en zayıf halkası haline getiriyor. Bu, konunun iktisadi boyutunu oluşturuyor. 

Üstelik zeki türlerin ortadan kalktığını da görüyoruz. Yıllar önce sokağımızda bir evdeki küçük tüp alev almış ve ev hanımı da korkup tüpü camdan fırlatmıştı. Üçüncü kattan sokağa atılan tüpün çıkardığı ses ve ucundan püsküren alev bir anda kalabalığın toplanmasına neden olmuştu. Birisi koşup bir kova su getirmiş ve tüpün üzerine dökmüştü; yani uzaktan fırlatmıştı. Alevler söner gibi olduktan sonra daha şiddetli yanma başlamıştı. O sırada bu heyecana hiç dahil olmamış biri, elinde ıslattığı kilimle geldi ve tüpün üzerine örtüp yangını söndürdü. Daha doğrusu yanmayı bitirdi. “Bunun üzerine su dökün de soğusun, bir daha alev almasın” dedi. Birisi yakındaki bir dükkândan su getirdi ve macera soğutma ile sona erdi. Adam, mahallede nasıl ciddi bir tehlike atlatıldığını heyecanla birbirlerine anlatan mahalle sakinleri ile bir kelime etmeden dükkânına gitti. Bugün bu tür insanlara sahip değiliz çünkü ortalıkta, Cumhuriyetin sağladığı olanaklar sayesinde gelmeyi hayal bile edemeyeceği konumlara nasıl geldiğinin hikâyesini anlatan binlerce insan var. Oluşan bu yeni normal, yapay zekâyı insanlar için daha büyük bir ihtiyaç haline getiriyor.

Yapay zekâ, çok daha büyük bir problemi çözebilir

Yapay zekânın hayatımıza yapabileceği asıl büyük katkı, bu yeterli insan tipinin olabileceğini insanlara göstermesi olabilir. Şu anki normalde, yangınlar söndürülemezken sahadaki görevlilerin fedakârca çabaları, akademisyen ve politikacıların olguları anlaşılır bir çerçevede ortaya koymaları ve medya ile sivil toplumun bilgilendirme ve bilinçlendirme çabaları arasında bir şey unutuluyor: yangını söndürmede becerikli değiliz. 

İklim değişikliğinin yarattığı yeni koşullar ve insanların neden olduğu değişimlerle geldiğimiz noktada yangına müdahaleyi bu kadar büyütmemizin nedeni, yangını söndürmeyi başaramıyor olmamız. Bunun nedeni ise, iş akışımızın yanlış olması. Çocukluğumuzda bir şey yanmaya başladığında önce söndürmeye çalışır; söndüremiyorsak kaçar sönmesini beklerdik. Ya da yukarıda anlattığım gibi işi bilen birisi gelir söndürürdü. Bu sağlıklı bir modeldi.

Sağlıksız olan modelde ise, o zaman teneke olan çöp tenekelerinin içine yanan bir parça kâğıt atılır; diğer kâğıtların alev almasıyla ateş büyüyünce bir uyanık, dışarıdaki ateşi söndürmek için yaptığı gibi üzerine basarak söndürmeye çalışır ve ayağının çöp tenekesine sıkışması ile kendisi probleme dönüşürdü. Birimiz çocuğu tutar, öbürümüz tenekeyi çeker afallamış uyanığın acısına son verirdik. Bunların hepsi farklı düzeydeki deneyimler ve orman yangınlarında da elde edilmiş olan zengin deneyimlerin makine öğrenmesi için kullanılması ile benim burada yaptığım gibi hikâye anlatır gibi yangına müdahale için yapay zekâ geliştirilebilir.

Bu, çok büyük bir iş midir ya da ABD’lilerin dediği gibi roket bilimi midir? Hayır. Bunu görmek için ticari olarak yapay zekânın nasıl kullanıldığına bakmak yeterli. Ernst & Young (EY) Türkiye Danışmanlık Bölümü Şirket Ortağı Data ve Analitik Danışmanlığı Lideri Serter Baltacı, yapay zekânın modelleme ve tahminleme alanlarında yüksek başarı oranları sunduğuna işaret ederken teknoloji sayesinde özellikle finans ve perakende sektörlerinde, pazar değişikliklerini öngörmede ve buna uygun stratejiler geliştirmede kritik rol oynadığının altını çiziyor. 

Yangın, süreç olarak tam da buna denk düşüyor ve Baltacı’nın sözleri bu alanda yapay zekâ ile çok şey yapabileceğimizi ortaya koyuyor. Üstelik yangına havadan müdahale ile büyümeden söndürmek için sadece yarım saate sahip olunması, yapay zekânın veri setleri üzerinde 7/24 çalışabilmesini ve büyük veri kümelerini saniyeler içinde işleyebilmesini daha kritik bir unsur olarak karşımıza çıkarıyor. 

Buradaki veri setinin, yangının çıktığı bölgenin coğrafi ve diğer koşulları ile ilgili bilgiler kadar, rüzgâr başta olmak üzere anlık iklim ve hava koşulları, yolların güncel durumu, insan ve diğer canlıların bölgedeki dağılımı gibi birçok veriden oluştuğunu belirteyim. Yapay zekâ burada sadece bu verileri listeleyip size çok çarpıcı bir rapor halinde sunmakla kalmayıp, aynı zamanda olası müdahale senaryolarının simülasyonunu yaparak doğru hareket tarzını bulmak için sahadaki müdahale gücüne yardımcı olabilir. 

Baltacı’nın sözlerinden gelecekte başka iş akışlarının da mümkün olabileceğini görüyoruz. Geçmişte daha çok sohbet eden chatbot’lar olarak hayatımıza giren yapay zekâ uygulamaları için Baltacı, “Yapay zeka teknolojileri, gelecekte, daha da otonom hale gelerek karmaşık karar alma süreçlerinde merkezi bir rol oynayacak” diyor. 

EY Türkiye’nin müşterilerine sunduğu yapay zeka çözümleri, şimdiden piyasada anlık değişikliklere dayanan strateji oluşturmayı ve straejik karar alma sürecini bu şekilde yönetmeyi sağlayabiliyor. Baltacı, perakende sektöründe bir müşterileri için geliştirdikleri yapay zekâ tabanlı tahmin sisteminin, tüketici talep trendlerini analiz ederek stok yönetiminde yüzde 30’a varan verimlilik artışı sağladığını belirtiyor. Bu, yangına müdahaleden çok farklı bir süreç değil. 


Zayıf halka, insan zekâsı

EY’nin mutlu sonla biten bu hikâyelerinin kaynak kodunun üst katmanında, insan, ekosistem ve teknolojiden oluşan üçlü bir yapı bulunuyor. Ekosistem, teknoloji dünyasından iş dünyası ve akademiye kadar çeşitli unsurları bir araya getirirken insan tarafında multidisipliner bir yapıya ihtiyaç duyuluyor. Uzmanlığa sahip olunması gereken disiplinler arasında strateji, işlemler (transactions), dönüşüm, risk, güvence (assurance) ve vergi sayılırken, uzmanlık alanının bir diğer önemli tarafı olarak sektörel örnek uygulamalar ve saha bilgisine işaret ediliyor. 

Bu listeyi Elon Musk tarzı uzmanlık ile geliştirmek istiyorum. Musk’ın dikkatimi çeken bir paylaşımı, “Açlık Oyunları’nı (The Hunger Games) izlediniz ve direnişin tarafını tuttunuz” diye başlayıp Star Wars, The Matrix, Divergent ve V for Vendetta filmleri için aynı cümleyi kurduktan sonra “Kurgu olduğunda anlıyorsunuz. Ancak içinde yaşadığınız gerçek söz konusu olduğunda bunu görmeyi reddediyorsunuz. Çılgınca” diye bitiyor.

Nörobilimci Rachel Barr, insanların yeni bir bilgiye veya olguya onaylama (confirmation) ve demirleme (anchoring) olmak üzere iki önyargı (bias) mekanizması ile tavır aldığını belirtiyor. Bu instagram videosu, insanların zekâ gelişiminin yapay zekânın gelişimine göre çok daha zayıf ve hatalı bir hal aldığını düşünmemi sağlıyor. 

Bunları tamamlamak için son olarak genetik ve nörobilim alanında uzman olan Asım Şengör’e kulak vermek gerekiyor. İlk alanda yedi ve ikincisinde bir yıllık deneyime sahip olan Şengör, bizim kendi zekâmızı doğal kabul ettiğimiz için gelişmekte olan yeni zekâya yapay zekâ adını verdiğimizi söylüyor. Gelecekte, farklı zekâlar ile insan zekâsı arasındaki ilişkinin değişebileceğini ve insanın yeni zekâ tanımları yapabileceğini ekliyor. Bu, EY’ın saha bilgisi tanımı kapsamında değerlendirebileceğimiz bir olgu. Bugünün fiziksel dünyasında bilişim şirketleri ile reel sektör şirketlerinin birlikte çalışmasına benzetilebilecek bu olgunun, gelecekte başarılı omniverse deneyimlerinde kendisini göstermesini de bekliyorum. Ancak insan zekâsının bu beklentilerimde en umutsuz olduğum nokta olmasına bir kez daha vurgu yapmalıyım. 

Tüm yazılarını göster