Hafta başlangıcında bu yazıyı kaleme alıyor olsaydım, kuvvetle muhtemel, makro veri takvimi açısından zayıf bir 5 iş günü takip edeceğimizi ve nispeten sakin bir fiyatlama ortamı içerisinde olacağımızı anlatacaktım. Oysa ki öyle olmadı. Olmaması kadar olması da sürpriz değil. Cümle karışık gelebilir. Gelmesin. ABD başkanlık seçimi sürecinde böylesi hareketli günleri 4 haftadan kısa kalan zaman dilimi içerisinde daha çok tecrübe edeceğiz. Doğal olan bu. Kaldı ki şunu da hatırlatalım: Oynaklık (volatilite) sadece tek yönlü, değer kaybı gerçekleşen piyasalarda olmaz. Çift yönlüdür. Yükselen piyasa da kendi içerisinde bu ihtimali barındırır. Bkz: ABD hisse senetleri yükselirken tahvil piyasasının gelişimi.
ABD tarafını ve piyasalara etkileşimini konuşmamız için biraz daha zamanımız var. Oysa ki ben bu haftaki yazıda iki önemli konuya değinmek ve bir adım öne çıkarmak istiyorum. Öncelikli başlığım GOÜ portföy akımları olacak. İkincisi ise geçtiğimiz haftaki yazıda araladığım kapıda bahsettiğim yakın dönem içerisinde atılan adımlar ve etki- tepki mekanizmasının işlemesi.
IIF tarafından GOÜ fon akımları raporu Eylül ayı için açıklandı. Gidişat, artı bölgedeki seyrine rağmen toplam çeyrek bazlı incelendiğinde farklı sonuçlara işaret ediyor. Buna göre, yılın dokuzuncu ayında kapsam dahilindeki gelişmekte olan ülkelere toplamda 2.1 milyar dolar portföy girişi gerçekleşmiş. Ağustos rakamı olan 0.7 milyar doların 2 katından biraz fazla. Ay içerisindeki git-gel durumu varlık dağılımlarına da yansımış: Hisse grubundan 10.8 milyar dolar ile Mart ayından bu yana ilk kez çıkış olurken, borçlanma senetlerine 12.9 milyar dolar ile son 3 ayın yükseğinde giriş oluyor. Anlamı ise basit: Eylül’deki dalgalanma fonların dağılımına net şekilde sirayet etmiş. Özellikle hisselerdeki çıkış ve boyutunu göz ardı etmemek gerek. Böylece pandeminin yer aldığı ikinci çeyrekte 70 milyar dolar düzeyinde gerçekleşen fon akışı Temmuz-Eylül döneminde 16.3 milyar dolara geriliyor, hisselerden ise 1.9 milyar dolar çıkış gerçekleşiyor. Resmi farklı açılardan okumak mümkün: GOÜ grubuna yönelik fon akışı devam ediyor. Bu kısım bardağın dolu tarafı. Öte yandan ivmesi yavaşlıyor, daha seçici davranıyor, üstelik 2008-09’da alışık olduğumuz şekilde davranış göstermiyor. Yinelemekte fayda var; gelişmekte olan ülkeler bu kez global para politikalarındaki gevşemeden dün olduğu şekilde nemalanmakta güçlük çekiyor. Zira kendileri de aynı politikaları devreye alırken, reel faiz makasları daralıyor, makro açıdan zorlandıkları zayıf tarafları ile pandemiye yakalanmış olmanın sancılarını çekiyorlar. Net mi? Net.
Diğer husus ise 24 Eylül’de gerçekleştirilen PPK toplantısından bu yana atılan normalleşme adımları ve önemli detayları. Şubat’tan bu yana ilk kez Türk Hazinesi dış borçlanmaya gitme kararı aldı ve 2.5 milyar dolar, 5 yıl vadeli USD cinsi satış yapıldı. Yüzde 6.4 getiri bir yana ABD tahvili üzerindeki maliyet daha önceki satışa kıyasla yükseldi, +608.7bp oldu. Bu hamlenin sembolik açıdan barındırdığı mesajlar var. İlk olarak, Mayıs-Haziran dönemlerinde beklenen ihraçların tercih edilmemesi ve Ekim ayının seçilmesi önemli. Ayrıca, TCMB & BDDK’nın piyasanın genelinde kabul gören normalleşme adımları sonrasında bu tarz bir hamle yapılması çok daha önemli. Öte yandan bir diğer önemli başlık ise TCMB’nin 2 Ekim haftasına ait açıkladığı yurtdışı yerleşiklerin menkul kıymet hareketleri. 610.1 milyon dolar girişin gerçekleşmesi, üstelik ağırlıklı kısmının 479 milyon dolar DİBS kaleminden gelmesi. Dikkat: Bahsettiğimiz sürecin tamamı birbiri ile bağlantılı. Trend mi? Henüz erken.
Peki, bundan sonrası? Güzel ve yerinde bir soru. Madem karşılık bulan adımlardan bahsediyoruz, devamını beklemek de gayet doğal. Gerek para politikasında gerekse düzenleyici kurum nezdinde.