İki soru: Dalgalı kur rejimi uygulamak zorunda mıyız? Sermaye hareketleri illa serbest mi olmalı? İlk soruya yanıt: Hayır, dalgalı kur rejimi uygulamak zorunda değiliz elbette. Ama fikrimi sorarsanız, dalgalı kur rejimi iyidir derim. Özellikle böyle stres dönemlerinde. Tampon vazifesi görür; ekonominin dengelerini bozan nafile uygulamalardan korur. Ama ayrı bir tartışma konusu; geçeyim.
Teorik olarak saf dalgalı kur rejimi uygulayan bir ülkenin döviz rezervleri değişmez. Öyle ya, döviz talebi arzından fazlaysa kur artar, tersi durumda da düşer. O ülkenin merkez bankasının döviz arzını döviz satarak artırması ya da piyasadan döviz toplayarak döviz talebini yükseltmesi gerekmez. Öte yandan, dış borcu olan her ülkenin merkez bankası o ülkenin hazinesinin dış borç ödemelerini yerine getirir: Hazine ona yerli para ya da döviz yatırır. Yerli para yatırıyorsa bunu dövize çevirir ve transfer eder. Döviz yatırıyorsa da doğrudan o dövizi yurtdışına gönderir. İlk durumda döviz rezervi azalır dalgalı kur rejimi olsa da, ikincisinde ise değişmez. Hazine döviz geliri elde ettiğinde de sözünü ettiğim işlemlerin tersi olur; ya döviz rezervi artar ya da değişmez. Dolayısıyla, dalgalı kur rejimi uygulansa da o ülkenin hazinesinin yurtdışı işlemleri nedeniyle merkez bankasının döviz rezervleri değişir. Dalgalı kur rejimi uygulanıyorsa, piyasaya girip döviz satıp alınmayacağına göre, bunun ötesinde döviz rezervlerinin değişmeden kalması gerekir merkez bankasının.
Mart 2020 ödemeler dengesi verileri açıklandı. Buna göre Merkez Bankası’nın döviz rezervleri 16.6 milyar dolar azaldı. Hazine’nin dış borç ödeme işlemleri çok az olduğu dikkate alındığında Merkez Bankası’nın önemli ölçüde döviz sattığı anlamı çıkar bundan. Yani, uygulamak zorunda olmadığı ama nedense ‘uyguluyorum’ dediği dalgalı kur rejimini uygulamadığı anlaşılır.
Peki, şöyle düşünün: Merkez Bankası döviz rezervini hiç azaltmasaydı ne olurdu? Muhtemelen döviz kuru şu andaki değerine kıyasla biraz daha yüksek bir düzeyde seyrederdi. Peki, finans hesabından 7.7 milyar dolar ve net hata noksan hesabından da 4 milyar dolar çıkar mıydı yurt dışına? Sorunun altında yatan neden şu: Yabancısınız. 100 liralık tahvil ya da hisse senediniz var. Türkiye’de risk arttı, buradan bir an önce çıkayım dediğinizde ne yapacaksınız? Tuttuğunuz tahvili ve hisse senedini satıp öncelikle lira elde edeceksiniz. Muhtemelen başkaları da öyle yapacağı için hem borsa (satmak istediğiniz hisse senedinin değeri) düşecek hem de tahvilin değeri. Tamam, bunu zaten göze aldınız. Sattınız, elinizde nakit lira var. Ülkenize lira götürüp ne yapacaksınız? Dövize çevirmeniz gerekir. 100 lirayı 6 liradan dövize çevirmek var 7 liradan var. İkincisinde çok daha az döviz elde edeceğiniz ve dolayısıyla Türkiye’den daha az sermaye çıkacağı açık.
Farklı bir ifadeyle, Merkez Bankası’nın ‘aman kur artmasın’ diye sattığı dövizler yabancının çıkışını kolaylaştırıyor. Elbette, şöyle itiraz edilebilir: Merkez Bankası döviz satmasa, kur çok sıçrayacağı için, yabancı para cinsinden borcu olan yerliler zor durumda kalırlar. Özellikle şirketler kesiminin döviz cinsinden borcunun döviz cinsinden alacağına kıyasla çok yüksek olduğu bir gerçek. Dolayısıyla, bu itirazın bir haklılık payı var.
Ama durun bir dakika: Sermaye hareketleri serbest olmak zorunda mı? Zaten aldığımız bazı kararlarla sermaye kısıtlamaları getirmedik mi? Peki, tüm bunları döviz rezervlerini eritip Türkiye’yi daha riskli bir ülke haline getirmeden bütüncül bir program içinde yapsaydık kötü mü olurdu?
Ya da şu soru: Olağanüstü bir dönem yaşıyoruz. Bizim günahımız (ya da başka ülkelerin günahı olmadığı) halde ihracat ve turizm gelirlerimiz keskin biçimde azalıyor. Böyle olağanüstü dönemlerde eski ezberlerin geçerli olmaması gerekir değil mi? Yani, bizim ve özellikle bizimle aynı durumdaki gelişmekte olan ülkelerin dış borç ödemelerini öteme girişimlerinde (bizim ek olarak Hazine’den verdiğimiz gelir garantilerinden doğan yükümlülüklerimizi ötelememiz girişiminde) bulunmamız düşünülemez mi?