Öğrenilmiş çaresizliğe karşı cesur liderlik

TUNÇ DİPTAŞ

Beş maymun deneyini duydunuz mu hiç?

Bir araştırmacı beş maymunu alıp büyük bir kafesin içine koymuş. Kafesin içinde bir merdiven ve tavanda asılı muzlar varmış.

Birinci maymun muzları görür görmez tırmanıp muzları almaya yeltenmiş ancak tam bu sırada araştırmacı bütün maymunların üzerine soğuk su atmış. Soğuk suyun etkisiyle bütün maymunlar kafesin içinde köşelerine çekilmiş.

Biraz zaman geçtikten sonra ikinci maymun muzlara ulaşmak istemiş ve yeniden bir kova dolusu soğuk su maymunların üzerine boca edilmiş.

Diğer maymunlar da tek tek muzları almak için merdivene ayaklarını koyar koymaz soğuk ile karşılaşmışlar. Muzlara ulaşmak isteyen her maymun yüzünden kafesteki bütün maymunlar cezalandırılmış.

Biraz zaman geçtikten sonra ikinci maymun muzlara ulaşmak istemiş ve yeniden bir kova dolusu soğuk su maymunların üzerine boca edilmiş.

Diğer maymunlar da tek tek muzları almak için merdivene ayaklarını koyar koymaz soğuk ile karşılaşmışlar. Muzlara ulaşmak isteyen her maymun yüzünden kafesteki bütün maymunlar cezalandırılmış.

Araştırmacı eski maymunlardan birini daha çıkarıp yerine ikinci bir yeni maymun koymuş. Tıpkı ilki gibi ikinci maymun da dayak yemekten kurtulamamış.

Deneyin sonunda görülmüş ki kafesin içindeki bütün maymunlar yeni olmasına rağmen hiçbiri muzları almaya yeltenmemiş.

Beş maymun deneyi, öğrenilmiş çaresizliğe müthiş bir örnek.

Kurum kültüründe öğrenilmiş çaresizlik

Bir şirkette çalışmaya başladığımızda da öğrenilmiş çaresizlikleri kabul etmiyor muyuz? Verimsiz olduğunu bildiğimiz halde kuralları uygulamayı seçmiyor muyuz? Verimsiz kuralları uygulamadığınız zaman sadece yöneticiler değil takım arkadaşlarınız sizi söz ile dövmekten beter etmiyor mu? Örneğin, bir kurumda çalışmaya başladınız. Size ilk söylenen şey “Bugüne kadar biz böyle yaptık ve doğrusu bu” olur. Verimsiz olduğunu görürsünüz ancak kabul edip, uygulamak zorunda kalırsınız.

İnsan beyninin ana hedefi bizi yaşamda tutmaktır. Bu yüzden de geleneksel doğruları kabul ederek enerji depolamayı tercih eder. Öğrenilmiş çaresizlik de böyle var olur. Yaratıcılığın ve gelişimin önündeki en büyük engeldir. Dönüşüm yaratmak isteyen liderlerin karşısındaki bariyerdir. Oysa düşünmek, sorgulamak, cesaret etmek için enerji sarf etmek gerekir. Kalbin beyni ikna etmesine ihtiyaç vardır.

Tüm zamanların en iyisi

Oscar ödüllü ‘King Richard’ filmini izlerken aklıma geldi bunlar. Will Smith’in Oscar töreninde yaptıklarına rağmen ödül almayı başardığı müthiş bir film. ‘King Richard’ öğrenilmiş çaresizliklere direnen, yapılmayanı hayal eden ve toplumun statükosuna başkaldıran bir babanın hikayesi.

Film, tüm zamanların en iyi iki tenis oyuncusu olarak gösterilen Serena ve Venus Willams’ın babası ve koçu Richard Williams’in başarısını anlatıyor. Beyazların oynadığı zengin sporu olarak görülen tenise farklı gözlerle bakmış King Richard. Onu ve kızlarını siyahi olması nedeniyle küçük görenlere inat kızlarını dünyanın bir numarası olma hedefiyle büyütmüş. Öğrenilmiş çaresizlik onun lügatında asla olmamış. Sürekli yenilik ve dönüşüm arayışı hayatının bir parçası olmuş.

Parasız olmasının karamsarlığına kapılmayıp kızları için sürekli yeni fırsatlar aramış. Böylelikle dünyaca ünlü koçları para vermeden Venus ve Serena Williams ile çalışması için ikna edebilmiş. Cesaretle yürümüş toplumun ve tenis dünyasının var olan kalıplarının üzerine... Tenisi beyazların ve zenginlerin sporu olmaktan çıkarmış.

Öğrenilmiş çaresizliğin merhemi Serena ve Venus Williams’in babası King Richard’in hikayesinde gizli:

Hedefe odaklanmak ve bu yolda asla vazgeçmemek…

Başarısızlıklardan güç alıp, tekrar tekrar ayağa kalkabilmek…

Var olan düzeni kabul etmek yerine sürekli yeni yollar aramak…

Akıntıya karşı korkusuzca kürek çekebilmek…

Cesaretle dönüşümü gerçekleştirebilmek…

Statükoyu sorgulamak

Günümüzde verimsiz statükoyu kültür edinmiş kurumlar var maalesef. Bu tip kurumlardaki en önemli problem; çalışanlara çözüm aramak, yaratıcılığa odaklanmak yerine var olan düzeni sürdürmeye çalışması…

Halbuki insanları yaratıcılığa özendirmeyen, var olan verimsiz düzeni sorgulamaya teşvik etmeyen insanlara özgürlük tanımayan yönetici ve kurumlar kaçınılmaz olarak gün be gün yok olup gitmeye mahkumlar.

Maalesef yöneticilerin en kolayına gelen kültür, var olan düzenin devam etmesi üzerine kurulu. Bu kültür yüzünden kurumlar ışığını kaybetmiş, ruhu istifa etmiş, tutkusunu yitirmiş insanlarla dolu.

Yaptığı işten nefret eden, gönülsüzce işine giden, düşünceleri olumsuz, kendini geliştirme umudundan uzak…

Öğrenilmiş çaresizliği tersine çevirmenin yolu statükoyu sorgulayan, kurumlarına bu kültürü aşılayan cesur liderlerden geçiyor.

Kurumların dönüşümü akıntıya karşı korkusuzca kürek çeken, beynini kalp ile birleştiren cesurca çalışanlarını yenilik ve yaratıcılığa davet eden liderler sayesinde olacaktır.

Tüm yazılarını göster