Ödemeler dengesi ve büyümenin geleceği

İsmet ÖZKUL KRİTİK AÇI

Türkiye İstatistik Kurumu’nun tahminlerine göre geçen yıl ekonomi yüzde 11 büyüdü. Bu, Türkiye’nin ortalama ekonomik büyüme hızının oldukça üzerinde bir oran.

Buna karşın yüzde 11’lik büyümeyi, ekonominin kırılganlıkların aşıldığı ve arkasının da geleceği şeklinde değerlendirmek mümkün değil. Bunu zaten farklı toplum kesimlerinin hepsinin birden ekonomik gidişata tepki göstermelerinden görüyoruz.

2021 yılı büyümesi yüzde 11 gibi yüksek bir oranı buldu. Aslında bu, pandemi sonrası tüm dünyada yaşananlara paralel bir durum. Ayrıca Türkiye özelinde büyümenin yüzde 11’i bulmasında, öncesindeki üç yıllık ekonomik durgunluğa bağlı birikimli baz etkisinin rolünü de vurgulamak gerekiyor.

Asıl önemli soru, sürdürülebilirlik konusu. Büyümenin iç yapısını incelediğimizde ve bunu uluslararası ekonomik ve siyasi gelişmelerle birlikte değerlendirdiğimizde hiç de iç açıcı bir görünüm ortaya çıkmıyor.

2021 büyümesine dış ticaretin büyük katkısı var. 2021’de ihracat yüzde 24.87 büyürken ithalat sadece yüzde 1.99 büyüdü. Ancak bu dengede baz etkisinin de belirleyici bir katkısı var. 2020 yılında ithalat yüzde 7.59 büyürken ihracat yüzde 14.80 gibi keskin bir küçülme yaşamıştı. Son gelişmeler bu dengenin bozulacağına işaret ediyor.

Büyümeye ikinci önemli katkı özel tüketimdeki yüzde 15.10’u bulan genişleme. Burada da baz etkisinin büyük katkısı var. Bunun yanı sıra özel tüketimdeki büyümenin daha çok üst gelir gruplarının harcamalarına dayanıyor olması, büyümenin iç dengeleri açısından sorun.

Bu noktada gayrisafi yurtiçi hasıladan (GSYH) emeğin aldığı paydaki düşüş, hem büyümenin sürdürülebilirliği hem de sosyal maliyetleri açısından hayati önemde bir sorun. Ücretli çalışan kesimin GSYH’dan aldığı pay 2021’de 2.36 puanlık bir kayıpla yüzde 27.04’e düştü. Emek kesiminin iki yıllık kaybı 4.33 puanı buluyor.

Emeğin gelirden aldığı paydaki hızlı düşüş, yüksek büyümenin toplumun geniş kesimleri tarafından hissedilmiyor olmasının temel nedeni. Bu yüzden yüksek büyümeye rağmen toplumun büyük çoğunluğu refah artışı yerine refah kaybına maruz kalıyor.

Bu durum, gelir ve servet dağılımını iyice bozmasının yanı sıra büyümenin sürdürülebilirliğini de riske atmış durumda.

Cari işlemler ve ödemeler dengesindeki son eğilimler, büyümenin içyapısındaki kırılganlık ve dengesizliklere bağlı riskleri daha da artırıyor.

Ekonomi yönetiminin hesapları, Türkiye’nin kur artışıyla iyice ucuzlaması sayesinde hem ihracatta hem turizm gelirlerinde ciddi bir artışa bel bağlamıştı. Dış ticaret açığı son aylarda belirgin bir artış eğiliminde. Ukrayna’daki savaş, turizm geliri hesaplarına darbe vurdu. Turizm gelirindeki kayıpla enerji ithalatı maliyetindeki artış birleşince cari açık ciddi ölçüde artacak. Buna karşın ABD başta olmak üzere dünyadaki faiz artışı ve parasal daralma planlarının da etkisiyle dış kaynak çekmek zorlaşacak ve maliyeti artacak.

Ekonomideki bu kırılganlıklara bir de ekonomi yönetiminin, sorunları çözme yerine öteleyerek büyütme politikası (ya da politikasızlığı) eklenince riskler iyice artıyor.

Tüm yazılarını göster