Bir yönetici için başarısızlığın en net göstergesini söyleyeyim mi? Toplantı odasındaki (şirketteki) en akıllı kişinin kendisi olması! Hemen ‘olur mu öyle şey’ demeyin. Başarı gibi görünen bu tablonun neden firma için zehirli bir durum olduğunu konuşalım.
Yöneticilerimizin elbette akıllı, çalışkan ve başarılı kişiler olmalarını istiyoruz. Ancak şirketin kurumsallaşması ve sürdürülebilir olması için birlikte çalıştıkları kişilerin de bu özelliklere sahip olması şart. Aksi takdirde, şirket için dört büyük sorun bekleyebiliriz.
BİR: VASATLAŞMA. Firmada üst düzey performansı sağlayacak yeterli personelin olmaması, ciddi bir risk. Sadece yöneticinin gayretiyle büyük şeyler başarmak zor. Tam da böyle olduğu için, büyük işler başarmış iş insanları bir asırdır aynı vurguyu yapıyor. Mesela otomotiv sanayiinin öncüsü Henry Ford: ‘Etrafınızdaki en akıllı kişileri işe alın, sizden daha akıllı olmalarından endişelenmeyin.’ Mesela çelik sanayiinin öncüsü Andrew Carnegie: ‘Kendinizden daha yetenekli insanları işe almak, akıllıca bir şeydir ve yaptığınız en iyi yatırımlardan biridir.’
Üstelik yasallaşma sadece firma için değil, yöneticinin kendisi için de risk. Ne de olsa insan çevresindeki beş-altı kişinin toplamıdır. Zira birlikte en çok zaman geçirdiğimiz kişilerin hangi haberleri aldığımız, gelişmeleri nasıl değerlendirdiğimiz, kritik kararları nasıl verdiğimiz gibi konularda büyük etkisi var. Sonuçta onlara benzememiz de kaçınılmaz. İspanyol filozof Gasset’in ‘Ben, kendim ve çevremin toplamıyım’ dediği durum. Yöneticilerin yüksek kabiliyette ekipler kurmaları kendileri için de şart.
İKİ: KONFOR ALANI. Toplantı odasındaki (şirketteki) en akıllı kişinin yöneticinin kendisi olduğu yerlerde konfor alanından çıkış çok zor olur. Bir sürü meseleyle boğuşurken, etrafımızda her şey değişirken öngörülebilir, güvenli ve kolay olana yaslanmaktan doğal ne var? Ne söyleyeceğini tahmin edebildiğimiz aşina yüzler. Görüşlerin yönetici/ çoğunluk eğilimi etrafında hızla kümelenmesi, farklı görüşü olan varsa susması. Rutine oturmuş bir işleyiş. Ne var ki, günümüzün dinamik iş dünyasında, bu tatlı rehavet donmakta olanların üzerine çöken ölüm uykusundan farksız. Çünkü, Efesli Heraklit’in dediği gibi, ‘aynı nehirde iki kez yıkanılmaz.’
ÜÇ: FIRSAT MALİYETİ. Gelelim iş dünyamızdaki en büyük hastalıklardan birine! Akıllı insanları işe alalım mı? Alalım; ama bizim dediklerimizi yapsınlar! O halde neden öyle insanlara ihtiyaç var ki? Apple’ın kurucusu Steve Jobs’un çok güzel bir sözü var: ‘İyi insanları işe alıyorsak, onlara ne yapacaklarını neden söyleyelim? Onlar bize ne yapmamız gerektiğini söylemeliler’. Ekibe akıllı kişileri alır ama onları dinlemezsek kaynak israf etmiş olur, üstelik ilginç fırsatları kaçırabiliriz. Ancak dahası da var.
Odadaki en akıllı kişi yöneticinin kendisiyse, işleri yeterince delege edemez, her şeyi kendisi yapmaya çalışır ve yoğunluk altında bunalır. Halbuki dünyanın en başarılı yatırımıcısı Warren Buffett bunun tam tersini uyguluyor: ‘Yöneticilerimiz işlerini yönetmeye odaklanabilirler. Bir yıldır konuşmadığım yöneticiler de var neredeyse günlük olarak konuştuğum da. Güvenimiz, süreçlerden ziyade insanlara yöneliktir. Prensibimiz: iyi işe al, az yönet'.
DÖRT: ÇÜRÜME. İş hayatının temel kuralıdır: ‘A kalite yöneticiler A kalite kişileri işe alırlar. B kalite yöneticiler -rahat yönetebilmek ve başkasının parlamasını engellemek için- C kalite kişileri işe alırlar.’ Böyle işleyen bir şirketin çürümeye başlaması kaçınılmazdır. İşin kötüsü, bu döngü başladı mı, onu durdurmak çok zor ve maliyetlidir.