Doğru, çok iddialı bir orandan söz ettiğimin farkındayım. Ama mutlaka çift haneli bir düzeye çıkılacağını söylemiyorum, böyle bir endişenin varlığından söz ediyorum.
Somut bazı veriler bir yana, şöyle bakın bir etrafınıza, bakın bir fiyatlardaki değişime! İnanılmaz değil mi...
Hem artık oran algımız da çok değişti.
Artık öyle yüzde 5’lik, 10’luk zamlar kimseyi tatmin etmiyor, “Yapmışken tam yapalım” dercesine bir yaklaşım sergileniyor. Yapan yüzde 20’den az zam yapmıyor.
Doğrusu böylesine bir zam furyası çok fazla görülmemiştir.
Özellikle hizmetler sektöründeki zamlar...
Geniş bir kesim, maliyet artışını nihai satış fiyatına yansıtabilme olanağına sahip. Bunlar maliyetteki 10 birimlik artışı sanki 15 ya da 20 birimmiş gibi nihai fiyata yansıtıyor.
Sonra da ortaya inanılmaz fiyatlar çıkıyor.
Eskiden Bodrum’daki lahmacun fiyatı pek popüler bir fiyat göstergesiydi. Şimdi sanki Türkiye’nin her yeri Bodrum oldu, bir tatil yöresi oldu; her yerde bir bardak su bile, bir bardak çay, kahve bile inanılmaz fiyatlara satılmaya başlandı. Bu durumdan şikayet eden mi var, hemen itiraz sesleri yükseliyor:
“Çayını, kahveni orada içmek zorunda mısın, lüks yerlere gidiyorsan şikayet etmeyeceksin!”
Lüks yer kavramı herkese göre değişir tabii ki ama burada temel ölçü birilerinin lüks olarak gördükleri yerlere aynı kişilerin artık gidemez hale gelmesidir.
Belli bir işin, belli bir kazancın var; hep aynı kafede çay, kahve içme, aynı restoranda dostlarınla buluşup yemek yeme alışkanlığın var, artık onu yapamıyorsun.
O mekanlar son dönemde lüks olmadı, zaten lüks değillerdi; giderek yoksullaşan sabit gelirli artık oralara gidemediği için sıradan olan bu mekanlar lüks görülmeye başlandı.
Sabit gelirliysen, çok yüksek gelirli istisnai kesim hariç, artık neredeyse yoksulsun. Fiyatını sormadan neredeyse bir bardak su bile içmiyorsun.
Hani orta direk yok oldu diyoruz ya, işte onu yaşıyoruz.
Gidişat fena...
Hani o fiyat etiketleri sabah-akşam değiştiriliyor ya, bunun temel nedeni maliyet artışları. Ne var ki dediğim gibi maliyet 10 birim artarken fiyat 15 birim de artıyor, 20 birim de, orası ayrı. Maliyet artışını istismar etmek çok yaygın.
Ama maliyet artışı olduğu da kesin.
En temel maliyet kalemlerinden biri döviz kuru. Dolar bu gidişle ocak ayı ortalamasında 30 lira olacak gibi görünüyor ve bu da aralık ayı ortalamasına göre yüzde 3.3-3.4 dolayında bir artış demek.
Bu yüksek bir oran. Dolar ay ortalaması bazında geçen yıl seçimlerden sonra haziran ve temmuzda yüzde 17 ve yüzde 15 artış gösterdi. Eğer ocak ayı belirttiğim artışla geçilirse bu son dönemin en yüksek artışı olacak.
Akaryakıtta da ÖTV kaynaklı yüksek bir artış var. Benzin, motorin ve otogaza bundan sonra zam gelmese bile ocak ayı ortalama artışı yüzde 6 dolayında gerçekleşecek. Bu oranı, üç üründeki fiyatların toplamını dikkate alarak buluyoruz. Üç ürünün ağırlıkları tabii ki farklı ama onu göz ardı ederek bir fikir vermesi yönünden bu yöntemi izliyoruz.
Bu oran da görece yüksek. Kaldı ki kurun yavaş yavaş da olsa artmasına izin veriliyor ve bu yüzden akaryakıta ay sonuna kadar yeni zamlar gelebilir. Akaryakıtın TÜFE’ye bir doğrudan etkisi var, bir de dolaylı etkisi, bu detayı da unutmamak gerek.
Geçen yılki durum
Döviz ve akaryakıtta bir de geçen yılın aynı ayına bakalım. Dolarda bu ay yüzde 3.3-3.4 düzeyinde beklenen ortalama artış, geçen yıl ocakta yalnızca yüzde 0.6 düzeyindeydi.
Akaryakıtta yüzde 6 dolayında beklenen artış da geçen yıl aynı ayda yüzde 4.3 düzeyinde gerçekleşmişti.
Perakende sektörü geçen yıl ocak ayında fiyat etiketlerini değiştirmek için bu yılki kadar ek mesai yapmamıştı. Bu yıl ise adeta sürekli ek mesai hali var.
Geçen yıl ocak ayında tüketici fiyatları yüzde 6.65 artmıştı. Maliyet unsurlarındaki artış ve enflasyon algısındaki bozulma bu yıldan çok daha az olduğu halde artış yüzde 6.65’ti.
Söyler misiniz, bu yıl ne olacak da, ne olabilir de geçen yılın altında kalınabilir?
İşte o yüzden gidişat endişe vericidir ve ocak ayındaki fiyat artışının geçen yılın temmuz ve ağustosundaki gibi yüzde 9'ları bulması, hatta ayın kalan günlerindeki duruma göre çift haneyi bile zorlaması söz konusu olabilir.
Ekonomi yönetimi de yüksek bir oran bekliyor
Ocak ayında çok yüksek bir enflasyon beklendiğini Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek de bir anlamda itiraf etti. Şimşek MÜİSAD’ın geçen hafta düzenlenen yıllık değerlendirme toplantısında aynen şunları söyledi:
“Şu anda hem çekirdek, hem manşet enflasyonun son aylardaki trendi, program hedeflerimizle uyumlu gidiyor. Ocak ayı istisna, bu her sene böyledir ama trendin esas itibarıyla bozulmasını beklemiyoruz.”
Şimşek konuşmasında ocak ayında yüksek bir oran beklendiğini ifade etti ama tabii ki bir oran dile getirmedi.
İşte o oranın ne olabileceğini de biz söylüyoruz.
Çift haneyi zorlayacak bir oran şaşırtıcı olmayacak.
Enflasyon hesabı masaya bırakamamaktır!
Yurt dışında yaşamış olanlar daha iyi bilir. Yabancı film izleyenler de mutlaka görmüştür.
Bir barda, kafede ya da bir restoranda oturan biri aniden kalkması gerektiğinde cebinden bir veya birkaç banknot çıkarıp tezgaha ya da masaya bırakır ve çıkıp gider.
Çünkü fiyatı üç aşağı beş yukarı mutlaka biliyordur.
Bir yıl önceki fiyat bile aklında olsa, o da yeter. Değil bir ay öncesinin, bir yıl öncesinin fiyatı bile ne kadar değişmiştir ki; yüzde 5 mi, 6 mı, 7 mi? Yüzde 10 olsa adeta kıyamet kopar zaten.
Bunu Türkiye’de yapabilir misiniz?
Dünkü fiyat bugün çoktan değişmiştir, hele şu dönemde...
Dolayısıyla enflasyonu yüksek bir ülkede hesabı masaya bırakıp gidemezsiniz.