Yuları tamamen dışarda olan terör örgütü FETÖ’nün, 15 Temmuz 2016’da kalkıştığı darbe, milli direnişle püskürtüldü. Şehitlerimiz canlarını vererek, gazilerimiz kanlarının dökülmesi pahasına direndi ve hainler başarısız oldu. Peki, başarılı olsaydı neler olurdu?
Elbette on yıllarca sinsice hazırlanmış bir darbenin, neyi hedefl ediğinin tüm detaylarını bilmemiz imkânsız. Bazı çevreler darbe girişimini ilk andan itibaren çok küçümsediler, hatta iç siyaset tartışmalarından çıkamayıp ‘kontrollü darbe’ nitelemesi de yapabildiler. Siyaset ve ideolojik saplantılar çoğu zaman gerçeği görmeyi engelliyor. Bence ‘bu darbeciler başarılı olmaları halinde neler olacaktı’ sorusunun yanıtı çok önemli. Bunun için darbe girişimi öncesine yakın tarihlerdeki bazı gelişmeleri dikkate alırsak temel stratejinin ne olduğu daha iyi anlaşılır.
Türkiye Suriye gibi bölünmeye müsait ülke olacaktı
Darbe girişimine yakın günlerde Suriye sınırında darbecilerle birlikte hareket eden bazı komuta kademelerinin sınırın önemli bölümlerini ‘DAEŞ, PKK ve YPG güçlerine açık’ hale getirme çabası çok önemli bir amaç taşıyordu. O günlerde PKK ile de çok yakınlaşan FETÖ’nün bu konudaki temel hedef, Suriye’den Türkiye’ye önce DAEŞ terör örgütü unsurlarının geçişini sağlamak, Türkiye’nin doğu ve güney doğu illerinde mümkün olduğunca onların istilasına yol vermek, ardından PKK ve YPG unsurlarını kurtarıcı olarak Türkiye sınırları içinde serbest bırakmaktı. Bu sayede PKK ve YPG’nin terör örgütlüğünden kurtulup Türkiye Kürtlerini ve Kürt bölgelerini kurtaran kahramanlara dönüşmesini sağlamak amaçlandı. Bu stratejinin nihai hedefi ise PKK ve YPG siyasi liderliğine Türkiye’de DEAŞ teröristlerinden kurtardıkları bölgeler için ‘özerklik’ ve nihayetinde ‘bağımsızlık’ vermekti.
Gelelim İç Anadolu, Karadeniz, Akdeniz, Ege ve Marmara bölgelerinin illerinin durumuna. Terör örgütü FETÖ, darbeyi gerçekleştirebilseydi muhtemelen Doğu ve Güneydoğu dışında kalan bölgeler arasında en azında iki cephe oluşması çok sayıda vilayetin de hassasiyetlerine göre bu cephelerde yer alıp çatışmaya girişmesi yani ‘iç savaş’ planlamıştı. Bu plan tutmazdı demeyin. Ordumuz içinde FETÖ teröristlerine karşı direnişe geçecek çok önemli güç unsurları ve birimler olacaktı. Özellikle FETÖ’ye halen teslim olmamış ‘Atatürkçü subayların’ kendi emir komuta zincirlerini muhafaza ederek ülkeyi ele geçirmeye çalışan FETÖ teröristi subaylara karşı çatışmaya girmesi zaruret olacaktı. Ülkenin büyük bölümü ‘iç savaş’ yaşarken Doğu ve Güneydoğu’nun Türkiye’den koparılması çok daha kolay olacaktı. Türkiye, belki 10 yıl büyük bir iç çatışma felaketiyle yıllarını ve geleceğini kaybedecekti. Suriye’nin bugünkü durumu gibi topraklarımızın önemli bir kısmı başka güçlerin işgali altında fiilen bizim tarafımızdan yönetilemez olacaktı. İşte bu nedenle ‘o şanlı direniş Türkiye’nin geleceğini kurtardı” diyorum.
Sonuçta darbe girişimi püskürtüldüğü için bu vahim ihtimal mezara gümülmüş oldu. Ancak, Türkiye’de 2016 yılı dünyasında bir darbe girişimi yaşanmasının da ülkemize olumsuz etkileri oldu. Her şeyden önce uçaklarla, tanklarla insanlarımız ve önemli kurumlarımız ateş altına alındı. Bunlar yaşanınca Türkiye’nin uluslararası arenadaki görünümü ve algısı bozuldu. Türkiye’de siyasi istikrarın ve buna bağlı olarak ekonomik istikrarın ciddi riskler taşıyabildiğine dair kanaat oluştu. Öyle ki o günlerde ihracatçılarımız müşterilerine ‘ülkenin normale döndüğünü, üretimin, ticaretin ve finans sisteminin hiç aksamadan yoluna devam ettiğini’ anlatmakta bile zorlandılar. Müşterilerini davet edip ağırladılar ve inandırmaya çalıştılar. Sonra iş dünyasının sivil toplum örgütlerinin başkanları ve siyasiler birlikte hareket ederek, yurt dışında Türkiye’de olanları, Türk milletinin demokrasiye sahip çıktığını, istikrarın devam ettiğini anlatmak için çaba harcadılar. Bunlardan birine ben de davet edilmiştim. Roma’da iş insanlarımızla ve siyasetçilerimiz, medya karşısına çıktığında öyle sorular gelmişti ki durumu izah gerçekten zordu. Ancak yine de o günlerde fedakârca yürütülen çabalarla Türkiye’nin demokratik sistemiyle istikrarlı şekilde yoluna devam ettiği anlatılabildi. Çok sürmeden dünyanın bakışı da olumlu yönde değişti.
Bazı uzmanlar 15 Temmuz Darbe Girişiminin ülkemizin ekonomisine maliyeti farklı yöntemlerle hesaplamaya çalıştı. Tabii ki göreceği ya da değişkenlere göre farklı rakamlar çıktı.Yine de sadece ülkenin ‘risk priminin yükselmesi’ ve geçici de olsa ‘dış ticarette güvenin sarsılması’ sonraki yılları da kapsayacak şekilde ülkemize yaklaşık 200 milyar dolarlık ilave yük getirmiş olabilir.
Hainlerin darbe girişimine, sıradan vatandaşlar gibi onların arasına karışarak direnen önemli iş insanlarımız da oldu. Ancak bunların tamamına yakını, bu mücadelelerini anlatmaya bile utandılar.
İnşallah, milletimiz, devletimiz ve vatanımız bir daha böyle hain kalkışmalara maruz kalmasın. Şehitlerimize sonsuz rahmet diliyoruz, gazilerimize daima minnet içinde olacağız. Türkiye olarak, tüm sorunlarımıza rağmen geleceğe daha umutla bakıyorsak bu hain girişim akamete uğratmış olmamızdandır. Yoksa ne İkinci Yüzyıldan ne de Türkiye Yüzyılından söz eden siyasetimiz olabilirdi.
BÜYÜKEKŞİ: O GECE HEPİMİZ TRAVMA YAŞADIK
Eski Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Mehmet Büyükekşi, darbe girişimi olduğu gün iş dünyasının da büyük bir travma yaşadığını söylüyor. O akşam ben ve Vahap Munyar da dâhil çok sayıda gazeteciyle birlikte ‘ihracat değerlendirme toplantısı’ yaparken darbe girişiminin başladığını hatırlatan Büyükekşi şöyle konuşuyor: “Çok kötü zamanlar yaşadık, biz ihracatın geleceğini konuşurken birileri darbeye girişmişti. Çok büyük şoktu. Saat 01.00 gibi bildiri yayınladık ve iş insanları olarak seçilmiş hükümetin, demokrasinin yanında olduğumuzu ilan ettik. Sonraki gün Venezuela’ya ticaret heyetimiz gidecekti. Onu ertelemedik ve gönderdik ki dünyaya Türkiye’de aksayan bir şey yok mesajı verdik. Sonra bakanlığımızla birlikte iş dünyası olarak MÜSİAD, TÜSİAD, TOBB, TİM gibi örgütlerimizle hep beraber yurt dışında olanı biteni anlattığımız bir süreç başlattık. Avrupa ülkelerine özellikle gittik. Tabii ki bu darbe girişiminin ekonomimize çok derin etkileri oldu. Muhataplarımız (müşterilerimiz) ne olduğunu bir türlü anlayamadılar. Bütün müşterilerimize yazılar gönderdik. ‘Siparişleri teslim edilecek mi’ diye endişeliydiler. Yurt dışında bozulan Türkiye algısını düzeltmek çok zor oldu ama birlik içinde hareket edince çok daha büyük zararları önledik.”