Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres Bakü’deki İklim Zirvesi’nde "Duymuş olduğunuz ses hızla geçen zamanın sesidir. Küresel sıcaklık artışını 1,5 santigrat derece ile sınırlandırmak için son geri sayımdayız ve zaman bizim lehimize değil" diyerek ülkeler üzerinde aksiyon almaları için baskıyı artırsa da iklim değişikliğinin bir aldatmaca olduğuna inanan Trump’ın seçim zaferi, iklim mücadelesinin geleceğini ciddi bir belirsizliğe soktu.
Biden’ın başkan olması sonrası ABD, iklim değişikliği ile mücadele kampanyasına ciddi destek vermeye başlamıştı. Geçmiş başkanlığı döneminde önüne gelen çevre dostu tüm kararları geri çeviren ve Paris İklim anlaşmasından çekilme kararı alan Trump ise çok büyük bir ihtimalle bu gidişi tersine çevirecek ve belki de küresel ittifaktan çıkacak.
Küresel sıcaklığın rekor seviyeye ulaştığı ve çok sayıda iklim değişikliği kaynaklı hava olaylarının yaşandığı bir dönemde daha somut ve güçlü adımlar atılması beklenirken ABD’nin katkısının yok olması dramatik bir gelişme olacak. ABD’nin varlığı iklim değişikliğine karşı verilen küresel cevabın gücü ve sürekliği açısında önemlidir. ABD’nin içinde yer almadığı bir küresel iklim mücadelesinin başarı şansı yoktur.
Oysa yayınlanan bilimsel raporlar iklim değişikliğine karşı ortaya konulan mücadelelerin yetersiz olduğunu gösterirken bu gerçeğin önüne geçmek için de 2050 yılına kadar karbon nötr hedefine ulaşılması ve ortalama küresel sıcaklık artışının 1,5 derecede tutulması gerektiğini ortaya koyuyor. Bu hızla giderse, sanayi devrimi öncesi döneme göre küresel ısınma önümüzdeki çok da uzak olmayan bir gelecekte 3 dereceyi aşacak.
Kaba hesaplamalara göre Trump’ın izleyeceği politikalar sonucu 2030 yılına kadar atmosferde fazladan 4 milyar tonluk sera gazı emisyonu bekleniyor. Yani Trump geldiği için sıcak hava dalgaları artacak, daha fazla orman yangını, sel ve kuraklık yaşanacak. Ölümler ve hastalıklar artacak.
COP 29’a Trump gölgesi
Trump yönetiminin taş koyacağı önemli bir konu ise temiz enerjiye geçiş çabası olacak. Önceki COP’ların neredeyse tümünde fosil yakıt kullanımının kademeli sonlandırılması konuşuldu. Fosil yakıt meselesi kritik çünkü bilimsel çalışmalara göre küresel sera gazı emisyonunun dörtte üçünden fazlasının müsebbibi kömür, petrol ve gaz. Bundan dolayıdır ki; iklim toplantılarının ana konusu fosil yakıtlarının küresel ısınmadaki rolleri ve bu toplantıların başarı ölçütü ise bu yakıtların kullanımının sınırlanması yönünde atılan adımlar olarak görüldü. Sonlandırılması kararı alınamadı ama geçen yıl Birleşik Arap Emirlikleri’nde yapılan zirveden karar yerine çağrı çıkması zayıf bir sonuç olsa da önceki duruma göre yine de ileri bir adımdı.
Ancak Trump’ın başkanlık seçimini kazanması ile bu çağrının üzerine gölge düştü. Trump göreve geldiğinde ABD petrol ve gaz sektörüne yatırımların önünü açacağını söylüyor. Blöf yapmadığını daha önceki başkanlık döneminde Paris İklim Anlaşması’ndan çekilerek göstermişti. Buna rağmen her COP’ta olduğu gibi Bakü’de de yenilenebilir enerji ayrı bir başlık. Yeşil enerji bölgeleri ve koridorlarına yatırımın teşvik edilmesi; altyapının geliştirilmesi ve modernizasyonu, bölgesel iş birliğinin teşvik edilmesi için hedefler belirlenecek. Küresel enerji depolama kapasitesinin nasıl arttırılacağı konuşuluyor. Yine bu çerçevede temiz hidrojen için küresel pazarın potansiyelini açığa çıkarmayı amaçlayan bir deklarasyon da gündemde yer alıyor.
Hafta başında başlayan ve halen devam eden 29’uncu İklim Zirvesi’nde en önemli başlık iklim değişikliği ile mücadelenin finansmanı. Bu süreçte zarar gören gelişmekte olan ülkelere yardım için oluşturulan 100 milyar dolarlık fonun 1 trilyona yükseltilmesi gibi zorlu bir başlık gündemin ilk sırasında yer alıyor. Bakü’de taraflar “Yeni Kolektif Nicel Finansman Hedefi” (NCQG) üzerinde müzakere yapacak ve 2009’da belirlenen mevcut hedefin yerine geçecek yeni bir hedef belirleyecekler. Gelişmiş ülkeler, 2020 yılına kadar gelişmekte olan ülkelerdeki iklim eylemini desteklemek için yılda 100 milyar dolar harcama yapmayı taahhüt etmişti. Bakü’de katkı miktarları ve zamanlaması ile finanse edilecek iklim faaliyetleri ve hangi ülkelerin bu maliyetleri üstleneceği belirlenecek.
Toplam 100 milyar dolarlık fon hedefini bile sağlamakta zorlanan ülkeler ABD olmadan 1 trilyon doları sağlayabilir mi emin değilim.
Oysa Guterres’in dediği gibi "COP29, iklim finansmanındaki engelleri yıkmalı. Gelişmekte olan ülkeler Bakü’den eli boş dönmemelidir. Bir anlaşma şarttır. Anın gereksinimlerini karşılayacak yeni bir finansman hedefine ihtiyacımız var… İklim finansmanında kaybedilecek zaman yok, dünya ödeme yapmalı, yoksa insanlık bedelini ödeyecek."
Dubai’deki COP 28’de iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine karşı özellikle savunmasız olan ülkelerin desteklenmesi amacıyla kurulan Zarar ve Zararla Mücadele Fonu’nun operasyonel hale getirilmesi kararı alınmıştı. Bakü’den beklenti bu fonun sermaye yapısının güçlendirilmesi için gelişmiş ülkelerden yeni mali taahhütlerin alınması ve bu fonun düzenlemelerinin NCQG ile uyumlu hale getirilmesi. Guterres ile başladık yine onun Bakü’deki bir açıklaması ile sonlandıralım:
"Bu, önlenebilir bir adaletsizlik hikâyesidir. Zenginler problemi yaratıyor, yoksullar en yüksek bedeli ödüyor."